Nasıl başlasam, ne desem bilmiyorum. Gran Canaria-Galatasaray serisi bizim için bitmedi aslında, hala daha etkileri sürüyor. Yürürken, arabadayken, otobüse binerken, gece yatarken, ders dinlerken ama her yerde.. Hala daha Micov’un 6 saniye kala maçı uzatmaya taşıyan basketine inanamıyorum.Bu günler bizim günlerimiz, Galatasaray basketbol şubesini en kötü günlerinde bile destekleyenlerin günleri . Kolay gelmedik buralara; kazıya kazıya, inat ede ede.. 1992 doğumluyum, kolay değildi bir çocuğun 2000’lerin başında basketbolda da Galatasaray’ı tutuyorum diyebilmesi. Futbolda Galatasaray’ı tutuyorum ama basketbolda Efes veya Ülker’i tutuyorum diyenler bugün “Teker teker geçiyoruz turları” tezahüratına eşlik ediyor. Burada o zamanlar bu takımı desteklemeyen arkadaşlara sitem etmiyorum; şubeye yıllarını verip Abdi İpekçi kültürünün oluşmasının baş mimarlarının hakkını teslim ediyorum. Çok inat ettik, çok kafa yorduk. Cem Akdağ ile savaştık, Mahmuti ile bütünleştik, imparator Ekrem Memnun ve Ergin Ataman ile kazandık. Bağırın şarkılar söyleyin değerli Galatasaray ailesi ama 27 Nisan’a enerjinizi bırakın. 27 Nisan günü hep bir ağızdan “Şen ola Cimbom, şen ola” diye inleteceğiz dört bir yanı.
Çok değil, daha 2 ay önce gruplar aşamasında “ya tamam ya devam” maçını oynayacağımız gün maçtan 4 saat evvel “Gelecek sene basketbolda küçülmeye gideceğiz” diyenler 27 Nisan ve devamında kupayı alırsak bununla övünecekler. Kupayı kazanırsak günlerce basın açıklamaları yapacaklar, kupa ile fotoğraf çekinip gazetelere manşet olacaklar. Şimdiden söyleyelim; bu final sizin değil bizim ! Bu final Abdi İpekçi’yi dolduranların, ülkenin dört bir yanında maçları takip edip takımın derdiyle dertlenenlerin. Karşıyaka serisinden önce “Haydi Başlatalım Şu İsyanı” başlıklı yazı yazmıştım. Biz bu isyanı başlattık son yıllarda olduğu gibi, sizleri utandırmak için. Bu yüzden Nisan ayı sizin değil bizim ! Üzerine basa basa söylüyorum: “Siz sevinmeyin, biz sevineceğiz ! “
Maça gelirsek aslında yazının bu güne kalmış olması hala zafer sarhoşu olmamla ilgili. Maç bittiğinde çok birşey hatırlamıyordum, dün oturup tekrar izledim maçı. Yine izleyeceğim, tekrar izleyeceğim, hep izleyeceğim. G.Canaria deplasmanı bana göre bu yılın final maçıydı. Micov’un attığı sayı ve son saniyedeki savunması belki de tarihi değiştirdi. Eyvallah be Vlado, eyvallah abi. Bize bu sevinci yaşatan baş aktörsün sen, ne desek az. Maç bitince ne yapacağımı bilemedim, kendimi sokağa attım. Koştum, zıpladım, telefona sarıldım ama kendimde değildim. Gece saat 04.00 olmuşken birçok arkadaşım ve ben ayaktaydık; “Abi ne oldu, nasıl oldu ben hiçbirşey hatırlamıyorum” diyerek birbirimize son pozisyonları hatırlatmaya çalıştık.
Biraz da maçın içeriğine gelelim. Öncelikle maç önü yazımda(İNANDIK BİZ SİZLERE..) 3 kritik noktadan bahsetmiştim: Lasme’nin sahada kalması gerekliliği, top kaybı sayımızın çift hanelere ulaşmaması ve maçın ritme girmesini engellemek adına bazı çalışmalar(faul yapmak,faul almak vs). Maça Omic’in ikili oyun zaaflarıyla başladık ve ince ince işledik. Tepe P&R’ünü potadan bir tık daha uzak oynayıp Omic’in zaaflarından daha fazla faydalanmak istedik. Lasme’nin devrilebilen tek uzun olması hücumda buradan devamlı ekmek yiyebilmemiz için olmazsa olmaz parçaydı. Sinan ve Blake Schilb’in yönlendirici meziyetleri için kendilerine alan ve opsiyon sunan bu tip bir uzun şart. Malesef hem Lasme faul problemine girdi hem de onlar topa baskıyı artırdı ikinci yarı ve hücumlarımız kontrolden çıktı. Çok iyi bir ilk yarı oynamamıza rağmen rakibin acayip 3 sayı yüzdesi dolayısıyla devreye dengeli girdik. İkinci yarı bahsettiğimiz sıkıntılar dolayısıyla kontrol tamamen bizden rakibe geçti.
Maçın son 5 dakikası ve uzatmada toplam 19 sayı attık. Bu sayıların 17’si Errick McCollum(11) ve Vladimir Micov(6)’dan geldi. Fark ne zaman 14’e gelse veya üzerine çıksa McCollum ve Micov anında cevap verdi, bu direncimiz/inancımız açısından çok değerliydi. 80-64’ken McCollum’un orta mesafesi ile skoru dengeleyip hemen sonraki pozisyonda yine McCollum’un Oliver’a bloğu.. Yine 1.16 dk kala DJ Seeley’in üçlüğü ile öne geçtikleri pozisyondan sonra Blake’in hücumda 18 saniyeyi yiyip 6 saniye kala bombayı Micov’a bırakması ve Micov’un sağ forvetten gönderdiği şut.. Tam rakip seyircisiyle havayı yakalayacakken onları susturan çok değerli 3 pozisyon ile işin içinde kaldık. Lasme’nin yokluğu ve baskı dolayısıyla ana plandan uzaklaştıkça McCollum ve Chuck Davis’in birebirlerine başvurduk. Rakip maç içinde avantajı almışken hala daha nasıl kazandığımıza dair fikrim yok. İnanmışlık dedikleri bu olsa gerek. Seeley’in ve Savane’nin kaçırdıkları fauller, Curtis Jerrells’ın savunmada Oliver’ın pasına uçuşu yine maçın seyrini değiştiren pozisyonlardı. Bize bugünü yaşatan başta Ergin Ataman, Vladimir Micov ve Errick McCollum olmak üzere tüm ekibe sonsuz teşekkürler. İnandık biz sizlere…
Yazımı sonlandırmadan önce bir iki kelam da GSStore’a.. Kaç zamandır hep biraz ağızdan “Teker teker geçiyoruz turları, Avrupa’da alacağız kupayı” diye bağırıyoruz ve bununla ilgili herhangi bir ürün hala daha yok. Farkında değilsiniz galiba biz Eurocup finaline çıktık ve kupaya 2 maç kadar yakınız.
Tekrar hatırlatayım;
SİZ SEVİNMEYİN, BİZ SEVİNECEĞİZ.. TARAFTARLAR, ARMA SEVDALILARI YAŞAYACAK BU MUTLULUĞU.. ŞUBEYİ NASIL BÜYÜTEBİLİRİME KAFA YORMAYIP ACABA NASIL KÜÇÜLTEBİLİRİM DİYE DÜŞÜNENLER DEĞİL !
Oğuzhan Günebakan