Funda Hanım,
Yorumlarınızda objektif olmaya gayret ediyorsunuz. Bunu da sürekli eleştiren tarzınızın bir parçası olarak sunuyorsunuz. Elbette istediğinizi -kimseye hakaret etmeden- yazabilirsiniz. Yalnız size bir hatırlatmada bulunmak isterim. Burası bir taraftar forumu. Yani bizler tarafsız filan değiliz. Evet takım için iyi gitmediğini düşündüğümüz şeyleri buraya yazıyoruz, eleştiriyoruz ancak bunu bir noktada bırakıyoruz çünkü bizim amacımız bu konuları uzatmak değil. Bizim amacımız takımın başarılı olması. Ne kadar eleştirsek de motivasyonumuzu yüksek tutmaya, birbirimizi teşvik etmeye, kombine almaya, aldırmaya, salonu doldurmaya çalışıyoruz. O nedenle de her eleştiriyi bir düzeyde kesip önümüze bakıyoruz. Sonuçta taraflı olup da tarafsız görünen köşe yazarları filan da değiliz. tarafımız belli. Biz galatasaraylıyız.
Siz ise ekseriyetle Obra güzellemeleri yazıyorsunuz. Kendisi önemli bir koç, ancak GS forumunda sabah akşam onun ne kadar önemli bir koç olduğunu okumak, Ataman ile kıyaslanmasını görmek beni hiç ama hiç enterese etmiyor. Bunu fake bir hesap açıp FB forumlarında filan yazsanız daha iyi. Çünkü bazı şeyleri ya bilmediğinizden ya da bilerek çarptırarak adama güzellemeler yazıyorsunuz. Örneğin büyük bütçeli takımlar olmasa da Obra dahidir filan yazıyorsunuz. Böyle birşey yok. Partizan diyorsunuz ki o yıl Partizan'ın kupayı alması değil almaması sürpriz olurdu. O dönem Avrupa'da yabancı oyuncu sınırlaması vardı ve takım bütçeleri de öyle gidip NBA'den kalburüstü 2 ABD'li getirmeye müsait değildi. O nedenle Yugoslav takımları Avrupa'nın en kuvvetli takımlarıydı ve hep favoriydi. O Partizan'nın kadrosunda Avrupa'nın MVP'si Danilovic ile Rebreca ve Djordjevic gibi oyuncular vardı ki Avrupa'da herkesi çok rahat yenebilirdi. Ona rağmen finalde Joventut'u son saniye basketiyle yendiği maç dün gibi hatırımda. Siz o kadar net hatırlayamazsınız yaşınız müsait değil ama son saniyede Djordjevic'in Jofresa'nın üzerinden attığı üçlük çok net aklımda. Neden mi bu kadar net hatırlıyorum? Ben o gün Abdi İpekçi'de maçı izleyenlerden biriydim de ondan... Obra'nın bütçe azıcık düştüğünde KSK'den yediği tokatları, sahalarında bizden hırsızlıkla aldıkları şampiyonlukları da gördük.
Geçen yıl final oynadı değil mi? Geçen yıl EL'in her dönemki favorilerinin en zayıf takımlarla mücadele ettiği yıldı mesela. Bu yıl Maccabi'de PANA'da, Barca'da, Real'de, Oly'de kayıp yıllarını telafi etmek için ciddi yatırım yapıyorlar. Hatta şampiyon olan CSKA'nın bile ciddi defoları vardı ki az daha veriyordu final maçını.
Gelelim sizin altını doldurma meselenize; takımların teknik analiz kadar pazarlamaya da ihtiyacı var değil mi? Sonuçta para lazım. Ataman çıktı ve motive edici bir tweet attı. Bizleri kombine almaya teşvik etti. Bunda bir tuhaflık yok. Bunu Laso'da, Blatt'da, Obra'da yapacak. Hedef belirtecekler ve taraftarını ikna ederek salonu doldurmaya çalışacaklar. Brose'un koçu da yapacak, Kızılyıldızın'ki de yapacak. Onlar belki başka hedeflere inanıyor. Ataman ise F4'e inanıyor. Kimse de taraftara kombine çağrısı yapıp hedef verirken altına 3 sayfa izahat vermiyor. Altını doldurayım da seyirciyi ikna edeyim demiyor. Burada ikna edici olan koçun kişiliği. Ataman'ı ben de çok eleştirdim ancak adama güveniyorum. Hedefine de inanıyorum. Olur olmaz bilmem. Ama klişe de olsa bir gerçek var. İnanmadan da birşeyi başarmak mümkün değil. Siz inançsız birinin liderlik edebildiğini gördünüz mü