Takımların kilit taşlarını oluşturan, yapılanmasının içinde çok önemli yer oluşturan maçlar vardır. O maçtan çıkarılan değerler, ortaya koyulan karakter, skordan bağımsız olarak düşünüldüğünde gelecek adına fazlasıyla yeterli umut taşımamızı sağlar. Dün oynadığımız Barcelona maçı, hem takım hem de taraftar özelinde uzun yıllar hatırlanacak, ileride bu gibi Avrupa'nın en büyüklerine karşı zaferler kazanırken, ''2011 senesinde bir Barca maçımız vardı, işte bu zaferlerin tohumları bu tarz maçlarda atıldı.. '' diyeceğiz, büyük bir gurur ve keyifle.
Barcelona, Euroleague'de geride kalan 4 haftada, CSKA ile birlikte en formda takımı. Evinde Siena'yı paramparça etti daha geçen hafta. Süre bulduğu her parçasından verim alan, ritm tuttuğunda -bana göre- CSKA'dan daha ezici potansiyele sahipler ve hiç şüphe yok ki, Euroleague organizasyonunun şampiyonluğuna adaylar, rakiplerinin bir kaç adım önünde olarak. Avrupa'nın en tehlikeli isimlerine sahipler, Navarro - Eidson - Lorberk - Huertas.. Kusursuz bir yapılanma, dev yıldızlar ve kıyaslanamayacak bir tecrübe.
Peki böylesine basketbolda yer edinmiş, karşına çıkan takımları ezen bir güce karşı Galatasaray ne yaptı?
* 40 dakikanın en kötü anlarını içinde barındıran ikinci periyot kenara koyulduğunda, üç periyotun sonucu : Galatasaray 56 - Barcelona 45.
* İpekçi'ye gelmeden önce, oynadığı 4 karşılaşmada, bir periyotta buldukları en az sayı miktarı 16. (Siena maçı, ikinci çeyrek) Dün akşam son periyotta, biri üçlük, diğeri ikilik ve faul çizgisinden çıkan dört sayı olmak üzere, 9 rakamını buldular. Sadece iki saha içi basket, hücum düzenlerinin sekteye uğraması, Navarro'nun sadece faul çizgisinden sayı bulması..
* 25. dakika geride kalırken, skor 36-56 Barcelona lehineydi. Ondan sonra 15 dakikanın skoru, 30-14. Son iki sayılarının, teknik faul sonrası geldiğini göz önünde bulundurursak, 15 dakikada sadece 12 sayıya izin verdik. Böyle bir savunma başarısının nasıl anlatılması gerektiğini gerçekten bilmiyorum. Biraz abartılı olabilir ancak, dün haricinde Barcelona'nın bir daha böyle tutuk olmayacağına adım gibi eminim. Tekrar yazalım, 15 dakika, 12 sayı!
* Barcelona'nın, hücum ritmini bulduğunda aynı paralelde savunması da yükseliyor. 25 sayı buldukları ikinci periyot özelinde, Ndong - Vazquez ikilisinin verdiği savunma katkısı, ikili oyunlar üzerinden sayıya gitmeye çalışan takımımız için epey zorlaştırıcı unsurdu. Nitekim sadece 10 sayı bulabildik. Yine, oyunun dönüm noktası olarak gördüğümüz 25. dakikaya gittiğimizde, sadece 36 sayı bulabilmiştik. Kalan 15 dakikada 30 sayı bulduk. Shumpert'ın hücum akışkanlığı, Gordon'un korkusuzca penetreleri ve Luksa'dan bulduğumuz kolay sayılar... Savunmasıyla büyüyen bir takım olduğumuzun en net örneklerinden birini daha gördük. Üst üste iki Euroleague takımına oynadığımız maçları göz önünde bulundurduğumuzda, (Anadolu Efes - Barcelona) savunmasından güveni alan Galatasaray, fark ne olursa olsun oyuna geri dönüyor, son topa dair umudunu taşıyor.
''Galiptir bu yolda mağlup.'' cümlesi, Galatasaray erkek basketbol takımını en iyi nitelendiren cümle, düne dair. Çıkmak istediğimiz seviye her takımın başaramayacağı bir nokta. Bunu elde etmek için bir çok takım yıllarını veriyor. Nitekim, Anadolu Efes ve Fenerbahçe Ülker yapılanmalarının, uzun uğraşlar sonucunda bu noktada olduklarını biliyoruz. Hiç unutulmamalı ki, daha ilk yılında olan Galatasaray, evinde Barcelona'ya kök söktürdü ve top 16 yolunda emin adımlar ile ilerliyor. Oyun olarak geliştirmemiz gereken bir çok detay var ancak, hiç bir takımın sahip olmadığı karakter ve mücadele olgusuna sahibiz. Bu iki unsur, başarı yolunda en büyük destekçilerimiz.
Evimizde oynadığımız 3 seyircili maçtan mağlup ayrıldık. Prokom maçı ile birlikte, unutulmaz bir seri başlatacağımızı düşünüyorum. Yenildiği üç karşılaşmada da büyük tecrübe ve mental güç edinen Galatasaray, ilerleyen maçlarda karşılaşacağı rakiplerinden bir adım önde olacak.