Muhtemelen yeni nesil pek hatırlamaz, yıllar önce Öcalan´ın İtalya´ya sığındığı ve bize iade edilmediği dönemde oynadığımız Juventus maçını. TV´nin verdiği imkanlarla kısıtlı kalsam da tribünlerde öyle bir atmosfer gözlemledim. Her yerde aşırı güvenlik önlemleri, bastırılmış bir yığın oluşturulmuş...
Takımın maç günü gelmesinin de etkisiyle yorgun olacağını, dolayısıyla tel tel döküleceğimizi düşünüyordum maç başlamadan. Zaten takım sezon başından beri umut vermiyordu, bir de mevcut şartları dikkate alınca umut Kaf Dağı´nın ardındaydı benim için. Ama temponun yükselmesine izin vermeden kontrollü oyunumuz ve maça konsantrasyonun üst seviyede olduğunu görmek umutlandırdı. Doğrusu Ataman da uzun zaman sonra dersine iyice çalışmış. Maçı oynamış kafasında defalarca; Marjanovic pota altında cirit atarsa, Sinan sakatlanırsa, Young erken faul problemine girerse... B planlarının hepsi hazırmış. Gerektiği yerde doğru hamlelerle müdahale etti oyuna. Hal böyle olunca rahat bir zafere ulaştık. Yalnız biz Euroleague grup mücadelesinde Kızılyıldız´ı yendik, hepsi o. Çok değerli bir galibiyet ama farklı anlamlar yüklemek -Belgrad´ı fethetmek vb.- garip ve bir o kadar anlamsız, taraflara zarar verici kafa yapısı.
Sonuç olarak; Kızılyıldız Top 8 hedefinden uzakta olsa da deplasmanda alınan bu galibiyet gruptaki rakiplerimize mesajdı bir nevi. Ben çok istersem...