Geçen hafta Karşıyaka maçından sonra Erkek Basketbol Takımımız ile alakalı ağır bir yazı yazmıştım. Esasında o yazı içinde bulunduğumuz durum itibariyle yeterince detaylandırılmamış bir yazıydı. Yalnızca o maçta yaşananları ihtiva ediyordu Maçtan bir gün sonra daha teferruatlı bir yazı yazmayı düşündüm. Başlığı ise "Gerçeklerle yüzleşmek!.." olacaktı. Daha sonra o yazıyı yazmaktan vazgeçtim. Takımdaki umursamazlık ve başıbozuk yapı içimi karartmıştı, yazasım gelmedi... Uzun yıllardır şampiyonluk bekleyen bir Galatasaraylı olarak bu yılın da bunca yatırıma rağmen kaybolup gitmesi büyük hayal kırıklığına sebep olmuştu.
Kısmet bugüneymiş...
Galatasaray bu sezon hiç de azımsanmayacak bir bütçeyle yola çıktı. Birçok Euroleague takımından daha maliyetli bir kadro kuruldu. Avrupa basketbolunda markalaşmış oyuncular transfer edildi. Hedefin şampiyonluk olduğu lanse edidi. Olumlu-olumsuz birçok şey oldu v.s... Hikâyenin bu kısmını herkes aç-çok biliyor, dolayısıyla geçiyorum...
Galatasaray, geçtiğimiz haftaya dek, benim nazarımda şampiyonluk ihtimalini koruyordu. Peki ne oldu da bir haftada şampiyonluğa olan inancımı kaybettim? Bir anda ne görmüş olabilirdim ki, beni bu denli umutsuzlağa itti!..
Geçen hafta gördüğüm takım, şampiyon olacak bir takım değildi. İstemiyordu, zaman geçiriyordu, umursamıyordu, sanki amaçsızlaşmıştı. O mağlubiyet, sıradan bir mağlubiyet değildi. Şampiyon olacağını iddia eden bir takım, Antartika'da da olsa, beş oyuncusu eksik de olsa şampiyonluk yolunda o maçı kazanırdı. Koç Koray Mincinozlu'nun üç mola hakkını maçın son iki dakikasına ayırması bile bazı şeyleri aşikâr kılıyordu. O vakit gördüm ki bu yılda kaybedildi.
Bugün itibariyle takımımız ligde bir galibiyeti olan CASA Ted Ankara Kolejliler'e mağlup oldu. Kolejliler her zaman oynadığı gibi oynadı, belki Marshall Strickland malum sebeplerden ötürü kazanmayı diğerlerinden biraz fazla istiyordu, hepsi bu... Peki Strickland'ın iradesi ve dirayeti tek başına maçı kazanmaya yeterli olabilir miydi?!
Galatasaray'ın kadro bütçesi, Ted Kolejlilerin bütçesinden belki 10-12 kat fazla. Üstelik şampiyonluk iddiaları (!) dillendiriliyordu. Kolejliler'in galibiyetini, takımımızdaki oyun kurucu eksikliğine bağlamak ne denli mantıklı olabilirdi? Üstelik Kolejliler'in oyun kurucusu, sezon başında beğenilmeyip gönderilen eski oyuncumuz iken?!
Hiç kimse ne kendini kandırsın, ne de başkasını kandırmaya yeltensin. Sorun iyi bir oyun kurucu eksikliği sorunu değil. Evet, elimizde Diamantidis, Papaloukas gibi birinci sınıf oyun kurucular yok fakat, Karşıyaka ve CASA Ted Kolejliler'e yenilmenin sebebi oyun kurucu eksikliği olamaz. Aynı oyun kurucularla, üstelik oyuncu sayısı olarak daha eksik bir kadroyla bu takım F.bahçe'yi sürklase etmedi mi? O gün aynı oyun kurucular mevcuttuysa, bugün değişen neydi?! "Şampiyon olacağım" diyen bir takım hiç oyun kurucusu olmasa bile, diğer oyuncularıyla, gerekirse forvetine top getirterek bu iki takımı yenerdi ve yoluna devam ederdi.
Yeni iki transferden ötürü oluşan kimya sorunu mu?! Geçiniz... Avrupa'da birçok takım sezon ortasında birkaç oyuncu gönderip, birkaç oyuncu alıyor ve çarklar işlemeye devam ediyor. Şayet doğru hamleler yaptıysanız iki oyuncunun transfer edilmesi bir takımı asla bu denli değiştiremez.
Ekol değişikliği diyorlar, Yugoslav ekolünden, atletik Amerikalıların süreklediği hızlı hücum düzenine geçiyormuşuz (!) Ne ekolü yahu, biz de ekol mü vardı?! Sezon boyunca kaç maçta tıkır tıkır işleyen set hücumu gördünüz? Hüseyin ve Graves'in hücumu sürüklemesi ve inatçılıkla kazanılan maçlar varken, şu an ki kötü sonuçlara bahane olarak "ekol değişti" demek gerçeği görmemek olur. Biz çoğu maçı kötü oynamamıza rağmen inatçılığımızla kazandık. Pes etmeyerek kazandık. Dolayısıyla şu an ki çöküşün sebeplerinden biri "ekol değişikliği" değildir.
Yugoslavlar demişken, forumda adına karalar bağlanan, ağıtlar yakılan Gurovic'e değinmemek olmaz. Evet, Gurovic iyi bir sezon geçirmedi ama, adamın ne tiynetini bıraktık, ne haysiyetini! Kimisi aldığı para haram olsun dedi -sanki Gurovic zorla imza atmış-, kimisi her maç "gitsin bu adam" dedi. Evet, Gurovic benim de beklentilerimi karşılamadı ama, Gurovic'in bekletileri karşılması mevcut şartlarda çok zordu. Herkes karşısında bir Kobe Bryant, yahut LeBron James görmek istedi fakat, bu mümkün değildi. Bizim bireysel zorlamalara bağlı hücum düzenimiz Gurovic gibi bir oyuncuya uygun olamazdı. Belkide biz Gurovic'i, "Sırp faşizanı" diyerek geldiği gün kaybetmiştik! Basketbolla alakası olmayan futbolsever Galatasaraylıların (!) "Gurovic'i istemiyoruz, transfer edilirse salona gelir protesto ederiz" söylevlerini unutmayalım!.. Şimdi Gurovic'e sakat diyorlar (!) Acaba sakat mı, yoksa yabancı kontenjanından dolayı dışarıda mı bırakılyor bilemiyorum?!..
Galatasaray'ın güçlü bir kadrosu var. Emin olun, iyi bir organizasyonla bu kadro şampiyonluğa oynardı, hatta şampiyon olurdu. Oyun kuruculardan, pota altına kadar çok kıymetli oyuncularımız var. Emin olun, iyi bir düzende, "huzurlu bir ortamda" şu an performansını beğenmediğiniz oyuncularımız bambaşka oynardı. Örnek vermek gerekirse Milojevic'in sezon başındaki performansına bakın, şu an ki performansına bakın. Hatta Atkins'in ilk geldiği maçlardaki durumu ile şuan ki durumunu kıyaslayın... Bu oyuncular neden bu denli düşüş yaşadı? Neden bu denli isteksizleşti? Bunlar kendilerini ispatlamış oyuncular. Biz bu oyunucları NCAA'den tombala çeker gibi almadık! Sorunumuz kadro kalitesi değil sevgili Galatasaraylılar!..
Koç Koray Mincinozlu'nun oyuna müdahale etmekte sıkıntı yaşadığını, maç içinde bariz hatalar yaptığını belirttik. Ancak kabul etmeliyiz ki işi zordu, uzun yıllardır basketbol koçluğundan uzak kalmıştı; şampiyonluğa oynayan bir takımın koçu olmak için belki bu son fırsatı olacaktı. Bu hatalardan döner diye umut ettik fakat, hergeçen gün takım kötüye gitti ve dibe vurdu. İyi oynamasa bile bu zamana dek inatçılığıyla kazanan takım, o inadını kaybetti. Sorumlu sadece Koray hoca olabilir mı? Hayır, tek sorumlu Koray hoca olamaz. Şu an Koray hoca bırakıp gidiyorum dese bile emin olun pek birşey düzelmeyecek!..
Her zaman değiniyoruz, maalesef şubemiz iyi yönetilmiyor. Basketbolu bilen-bilmeyen herkes birşeylere müdahil olma gayretinde. Bazıları herşeyin değiştiği gibi, basketbolun da değiştiğinin farkında değil. Bazıları ise kontrolü dışında olan hiçbirşeyi umursamıyor. Amaç Galatasaray'ın başarılı olması mı, yoksa "benim dediğim olsun da, ne olursa olsun" diyerek ego tatmini mi?! Harcanan paralara bakın ve bizim harcadığımız paraları harcayan takımların durumuna bakın. Alınan verimde bu denli büyük bir uçurum varsa, harcanan para, zaman ve umutlar ziyan edilmişse iyi yönetilmiyorsunuz demektir.
Dibe vurduktan sonra, kimse herşeyin bir anda değişeyeceğini, güllük gülistanlık olacağını sanmasın. Maalesef bu yılda kaybedilmiştir. Evet, maalesef kaybedilmiştir! Beni bu denli kesin ve keskin cümleler kurduran şey, oyuncularımızın gözlerinde gördüğüm inançsızlık ve bizi zor zamanlarda ayakta tutan o inatçılığın kaybedilmiş olması. O inancı yakalamak kolay değil, bir kere kaybederseniz, bazı şeyler kökten değişmedikçe aynı konsantrasyonu gösteremezsiniz. O inancı yakalamış takımlar var ve şampiyon olmak için oynuyorlar, şampiyonluğa oynayan takım gibi oynuyorlar! Kendisinden beş sıra aşağıdaki takımı yakaladımı, 25 sayı fark atıyorlar!..
Bizim için öncelikle olan şey sezonun bundan sonrasında sadece Galatasarayımızı desteklemek olmalı. Maçlar kaybedilebilir fakat, Galatasaray şanı yüksekte durmaktadır! Artık önümüzdeki yıllar için bazı gerçeklerle yüzleşmemiz lazım. İyi bir takım olmak için, iyi oyuncular almak yetmiyor. Yöneticisinden, koçuna, oyuncusuna, taraftarına "herşeyiyle" organize olmak gerek. Her birimin birbirine inanıp, arkasında durması lazım!
"Belki" diyenlerle değil, "yapacağız" diyenlerle, daha doğrusu yapabilecek olanlarla; kupaları kaldıramasa bile, sonuna kadar o yolda gidenlerle ve vazgeçmeyenlerle yola çıkmak lazım!..
İyi dileklerimle
Kısmet bugüneymiş...
Galatasaray bu sezon hiç de azımsanmayacak bir bütçeyle yola çıktı. Birçok Euroleague takımından daha maliyetli bir kadro kuruldu. Avrupa basketbolunda markalaşmış oyuncular transfer edildi. Hedefin şampiyonluk olduğu lanse edidi. Olumlu-olumsuz birçok şey oldu v.s... Hikâyenin bu kısmını herkes aç-çok biliyor, dolayısıyla geçiyorum...
Galatasaray, geçtiğimiz haftaya dek, benim nazarımda şampiyonluk ihtimalini koruyordu. Peki ne oldu da bir haftada şampiyonluğa olan inancımı kaybettim? Bir anda ne görmüş olabilirdim ki, beni bu denli umutsuzlağa itti!..
Geçen hafta gördüğüm takım, şampiyon olacak bir takım değildi. İstemiyordu, zaman geçiriyordu, umursamıyordu, sanki amaçsızlaşmıştı. O mağlubiyet, sıradan bir mağlubiyet değildi. Şampiyon olacağını iddia eden bir takım, Antartika'da da olsa, beş oyuncusu eksik de olsa şampiyonluk yolunda o maçı kazanırdı. Koç Koray Mincinozlu'nun üç mola hakkını maçın son iki dakikasına ayırması bile bazı şeyleri aşikâr kılıyordu. O vakit gördüm ki bu yılda kaybedildi.
Bugün itibariyle takımımız ligde bir galibiyeti olan CASA Ted Ankara Kolejliler'e mağlup oldu. Kolejliler her zaman oynadığı gibi oynadı, belki Marshall Strickland malum sebeplerden ötürü kazanmayı diğerlerinden biraz fazla istiyordu, hepsi bu... Peki Strickland'ın iradesi ve dirayeti tek başına maçı kazanmaya yeterli olabilir miydi?!
Galatasaray'ın kadro bütçesi, Ted Kolejlilerin bütçesinden belki 10-12 kat fazla. Üstelik şampiyonluk iddiaları (!) dillendiriliyordu. Kolejliler'in galibiyetini, takımımızdaki oyun kurucu eksikliğine bağlamak ne denli mantıklı olabilirdi? Üstelik Kolejliler'in oyun kurucusu, sezon başında beğenilmeyip gönderilen eski oyuncumuz iken?!
Hiç kimse ne kendini kandırsın, ne de başkasını kandırmaya yeltensin. Sorun iyi bir oyun kurucu eksikliği sorunu değil. Evet, elimizde Diamantidis, Papaloukas gibi birinci sınıf oyun kurucular yok fakat, Karşıyaka ve CASA Ted Kolejliler'e yenilmenin sebebi oyun kurucu eksikliği olamaz. Aynı oyun kurucularla, üstelik oyuncu sayısı olarak daha eksik bir kadroyla bu takım F.bahçe'yi sürklase etmedi mi? O gün aynı oyun kurucular mevcuttuysa, bugün değişen neydi?! "Şampiyon olacağım" diyen bir takım hiç oyun kurucusu olmasa bile, diğer oyuncularıyla, gerekirse forvetine top getirterek bu iki takımı yenerdi ve yoluna devam ederdi.
Yeni iki transferden ötürü oluşan kimya sorunu mu?! Geçiniz... Avrupa'da birçok takım sezon ortasında birkaç oyuncu gönderip, birkaç oyuncu alıyor ve çarklar işlemeye devam ediyor. Şayet doğru hamleler yaptıysanız iki oyuncunun transfer edilmesi bir takımı asla bu denli değiştiremez.
Ekol değişikliği diyorlar, Yugoslav ekolünden, atletik Amerikalıların süreklediği hızlı hücum düzenine geçiyormuşuz (!) Ne ekolü yahu, biz de ekol mü vardı?! Sezon boyunca kaç maçta tıkır tıkır işleyen set hücumu gördünüz? Hüseyin ve Graves'in hücumu sürüklemesi ve inatçılıkla kazanılan maçlar varken, şu an ki kötü sonuçlara bahane olarak "ekol değişti" demek gerçeği görmemek olur. Biz çoğu maçı kötü oynamamıza rağmen inatçılığımızla kazandık. Pes etmeyerek kazandık. Dolayısıyla şu an ki çöküşün sebeplerinden biri "ekol değişikliği" değildir.
Yugoslavlar demişken, forumda adına karalar bağlanan, ağıtlar yakılan Gurovic'e değinmemek olmaz. Evet, Gurovic iyi bir sezon geçirmedi ama, adamın ne tiynetini bıraktık, ne haysiyetini! Kimisi aldığı para haram olsun dedi -sanki Gurovic zorla imza atmış-, kimisi her maç "gitsin bu adam" dedi. Evet, Gurovic benim de beklentilerimi karşılamadı ama, Gurovic'in bekletileri karşılması mevcut şartlarda çok zordu. Herkes karşısında bir Kobe Bryant, yahut LeBron James görmek istedi fakat, bu mümkün değildi. Bizim bireysel zorlamalara bağlı hücum düzenimiz Gurovic gibi bir oyuncuya uygun olamazdı. Belkide biz Gurovic'i, "Sırp faşizanı" diyerek geldiği gün kaybetmiştik! Basketbolla alakası olmayan futbolsever Galatasaraylıların (!) "Gurovic'i istemiyoruz, transfer edilirse salona gelir protesto ederiz" söylevlerini unutmayalım!.. Şimdi Gurovic'e sakat diyorlar (!) Acaba sakat mı, yoksa yabancı kontenjanından dolayı dışarıda mı bırakılyor bilemiyorum?!..
Galatasaray'ın güçlü bir kadrosu var. Emin olun, iyi bir organizasyonla bu kadro şampiyonluğa oynardı, hatta şampiyon olurdu. Oyun kuruculardan, pota altına kadar çok kıymetli oyuncularımız var. Emin olun, iyi bir düzende, "huzurlu bir ortamda" şu an performansını beğenmediğiniz oyuncularımız bambaşka oynardı. Örnek vermek gerekirse Milojevic'in sezon başındaki performansına bakın, şu an ki performansına bakın. Hatta Atkins'in ilk geldiği maçlardaki durumu ile şuan ki durumunu kıyaslayın... Bu oyuncular neden bu denli düşüş yaşadı? Neden bu denli isteksizleşti? Bunlar kendilerini ispatlamış oyuncular. Biz bu oyunucları NCAA'den tombala çeker gibi almadık! Sorunumuz kadro kalitesi değil sevgili Galatasaraylılar!..
Koç Koray Mincinozlu'nun oyuna müdahale etmekte sıkıntı yaşadığını, maç içinde bariz hatalar yaptığını belirttik. Ancak kabul etmeliyiz ki işi zordu, uzun yıllardır basketbol koçluğundan uzak kalmıştı; şampiyonluğa oynayan bir takımın koçu olmak için belki bu son fırsatı olacaktı. Bu hatalardan döner diye umut ettik fakat, hergeçen gün takım kötüye gitti ve dibe vurdu. İyi oynamasa bile bu zamana dek inatçılığıyla kazanan takım, o inadını kaybetti. Sorumlu sadece Koray hoca olabilir mı? Hayır, tek sorumlu Koray hoca olamaz. Şu an Koray hoca bırakıp gidiyorum dese bile emin olun pek birşey düzelmeyecek!..
Her zaman değiniyoruz, maalesef şubemiz iyi yönetilmiyor. Basketbolu bilen-bilmeyen herkes birşeylere müdahil olma gayretinde. Bazıları herşeyin değiştiği gibi, basketbolun da değiştiğinin farkında değil. Bazıları ise kontrolü dışında olan hiçbirşeyi umursamıyor. Amaç Galatasaray'ın başarılı olması mı, yoksa "benim dediğim olsun da, ne olursa olsun" diyerek ego tatmini mi?! Harcanan paralara bakın ve bizim harcadığımız paraları harcayan takımların durumuna bakın. Alınan verimde bu denli büyük bir uçurum varsa, harcanan para, zaman ve umutlar ziyan edilmişse iyi yönetilmiyorsunuz demektir.
Dibe vurduktan sonra, kimse herşeyin bir anda değişeyeceğini, güllük gülistanlık olacağını sanmasın. Maalesef bu yılda kaybedilmiştir. Evet, maalesef kaybedilmiştir! Beni bu denli kesin ve keskin cümleler kurduran şey, oyuncularımızın gözlerinde gördüğüm inançsızlık ve bizi zor zamanlarda ayakta tutan o inatçılığın kaybedilmiş olması. O inancı yakalamak kolay değil, bir kere kaybederseniz, bazı şeyler kökten değişmedikçe aynı konsantrasyonu gösteremezsiniz. O inancı yakalamış takımlar var ve şampiyon olmak için oynuyorlar, şampiyonluğa oynayan takım gibi oynuyorlar! Kendisinden beş sıra aşağıdaki takımı yakaladımı, 25 sayı fark atıyorlar!..
Bizim için öncelikle olan şey sezonun bundan sonrasında sadece Galatasarayımızı desteklemek olmalı. Maçlar kaybedilebilir fakat, Galatasaray şanı yüksekte durmaktadır! Artık önümüzdeki yıllar için bazı gerçeklerle yüzleşmemiz lazım. İyi bir takım olmak için, iyi oyuncular almak yetmiyor. Yöneticisinden, koçuna, oyuncusuna, taraftarına "herşeyiyle" organize olmak gerek. Her birimin birbirine inanıp, arkasında durması lazım!
"Belki" diyenlerle değil, "yapacağız" diyenlerle, daha doğrusu yapabilecek olanlarla; kupaları kaldıramasa bile, sonuna kadar o yolda gidenlerle ve vazgeçmeyenlerle yola çıkmak lazım!..
İyi dileklerimle