Virüs yayılmasın diye kapan, aşı bulunsun diye kapan, aşının Faz 3 çalışması bitsin diye kapan, aşının biten Faz 3 çalışması Lancet'te veya SCI üzerindeki bir dergide yayınlansın diye kapan, turizm sektörü doyduktan-elbette cari ödemeler açığımıza döviz girdisi olduktan- sonra vaka sayıları düşsün diye kapan, aşı gelsin diye kapan, aşı acil kullanım onayı alsın diye kapan, Mart sonuna kadar 100 milyon doz gelecek Coronavac aşısından Mayıs ayına kadar 30 milyon kadar doz getirilebildiği için kapan, Nisan ayında hazır olacağı söylenen yerli aşıda hala Faz 3 çalışmaları başlayamadığı için kapan, kapan-kapan-kapan!
Ben tıpçı değilim ama ülkemizde vatandaşların bilim kurulu tarafından çok yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum. Bilim kurulu üyesi doktorlarımızın h endeksine baktığımızda öyle aman aman yayın göremiyoruz ama ne zaman göz önünde olsalar kendileri dışındaki herkesi küçük görüyorlar. Bir ara bu kurula sosyal bilimci ve ilahiyatçı alınsın dendiğinde kıyamet kopmuştu ancak bence kararlar yine tıpçılarca alınacak şekilde kurulun bu şekilde genişletilmesi gerekirdi. Alınan önlemler bizi biyolojik yönden korusa da psikolojik ve sosyal, hatta bir de ekonomik boyutlarda ne gibi örtük maliyetlere sebep olduğu çok irdelenmiyor. Salgın bitecek ve insanlar kanun koyucunun belki bir sözü sonrasında eski normale dönecekler ama salgının özellikle yukarıda saydığım alanlardaki maliyetleri uzun süre bizimle olacak.
Hemen hemen tüm salgınlarda bulaş damlacık yoluyla gerçekleştiği halde kapalı alanlardan çok hijyen üzerinde duruldu, insanlar alışveriş paketlerini bile günlerce bekletip dezenfekte etti, konu komşu gezmelerine devam etti. Virüs her ne kadar gripten daha bulaşıcı dense de neredeyse hiç grip vakası bildirilmezken covid'in önünün alınamayışı, maskelerin koruyuculuğunun simülasyonlar üzerinden gösterilirken hiçbir çalışmada maskenin bulaşı önleme üzerine kayda değer etkisinin ispat edilememesi, hastalığın kökeninin ve semptomlarının kesinleştirilemeyişi, tedavi protokollerinin netleştirilemeyişi, WHO'nun korkunç düzeydeki beceriksizliği gibi kafa karıştırıcı durumlar da var.
Ben şehre çok yakın-aslında bir mahalle- bir köyde müstakil ve bahçeli bir evde yaşadığımdan, biraz da normal yaşam tarzımın izole oluşundan dolayı çoğu kişiye göre daha az etkilendim sayılır. Ancak yine de özellikle belirsizlik ve acaba yaşlı biriyle görüşsem hastalık taşır mıyım kaygısı yüzünden epey daraldım. Zaten köpeklerimle konuşan biriydim ama bu süreç başladığından bu yana köpeklerimle o kadar fazla konuştum ki artık dile gelseler şaşmayacağım. Ayrıca akademik personel olduğum için coursera gibi platformlardan çalışma ve doktora tezime yoğunlaşma fırsatına da sahibim. Biz neyse ama esnaf ne yapacak onu bilemiyorum. Neticede acın neredeyse canın da orada oluyor.
Bilim insanlarının da maske ve hijyenden önce mesafeye değinmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu veya herhangi bir virüs insana başka bir konaktan geçiyor. Özellikle kapalı alanda tedbirler yeterli hale getirilmedikçe açık alanda maske takma uygulaması birbirinin içine girerek konuşan kişilerden bazıları haricinde sonuç vermeyecektir.
Olayı daha düşünsel boyutta incelersek, virüs ilk patladığında Agamben bu durumu biyopolitika çerçevesinde ele alarak ülkelerin, olağanüstü yetkilerini devamlı kılacak ve tatbikini prova edecekleri bir zemin kazandığını iddia etmişti. Yani, salgının terörizmin yerine geçtiğini ve bundan sonra alınacak hukuk dışı önlemler için bahane olacağını öngörmüştü. Zizek gibi başkalarıysa salgındaki işbirliğini övmüş ve denetimin zorunluluk olduğunu iddia etmişti. Ben ikisinin tam ortasındayım. Baudrillard'ı çok sevmekle birlikte biyoiktidar konusundan veya aşırı küreselleşmeden çok bu süreçte dikkat edilmesi gerekenin üretim yönetimi ve metalaşma olduğunu düşünüyorum. Salgının başında karantina yaşayan iki ülke olan İspanya ve İtalya'da hükümetler bile karantinayı istemeye istemeye kabul etmişti. Ülkemizde de karantina değil tuhaf bir çeşit kapanma olmasının sebebi aynı: Üretimin yönetilmesi. Kapitalizm, hakim olduğu uzamdaki yönetim biçimi ne olursa olsun; insanların yönetiminin üretimin yönetilmesiyle ikame edildiği bir düzeni zorunlu kılarken; yönetimleri aşırı rasyonelleşen duygusuz aygıtlara, insanları da iradesiz robotlara dönüşmeye itiyor. Eğer Zizek'in dediği gibi uluslararası bir işbirliği gerçekleşecekse de bunun yolu ülkelerin birbirine yardım etmesi ve aralarındaki rekabeti salgının sonuna dek terk etmeleri. Ülkeler arasındaki durumu geçtim, ABD'de ikinci gündem konusu Çin ve Kuzey Kore, Rusya yine Ukrayna'ya takmış, ülkemizde de kanal istanbul. Sonra da iş birliği bekle dur...