Sinan'ı hoca satıyor, başka bir şey değil. Sinan artık 33 yaşında bir adam. Profesyonel 12 sezonunun 8'inde Euroleague oynamış, 1 sezonunda takımıyla Eurocup kazanmış, dolayısıyla tüm fikstürü tamamlamış bir oyuncu. Avrupa'da yanlış yapılanma, düşük bütçe ve pek tabii ki takım için disiplinsizlikler yüzünden kritik oyunculara alternatif yaratmak kolay iş olmuyor. Bu yüzden Ginobili, Duncan, Carter gibi adamlar 40'a dayanıp hala kısıtlı sürede, belli seviyede top oynarken Diamantidis gibi bir adam son 2 sezonunda yokları oynayıp işini 35 yaşında bırakmak zorunda kalıyor. Navarro'nun 3 yıldır yaşadığı sakatlıklar zaten ortada. Burada Oly akıllı iş yaptı ve Spanoulis gibi yine çok kilometreli bir adamının elindeki top sayısını azaltıp çok daha kısıtlı bir oyuncu olan Mantzaris'i 1 numaraya çekti. 2-3 sene önceye kadar oynadığı her takımda topu domine eden Spanoulis artık iyiden iyiye son çeyrek oyuncusu olmaya ve fiziksel olarak iyi kaldığı maçlarda takımını son anlarda ipten almaya odaklandı. Oly kendi içinden bu rotasyonu sağladığı için Spanoulis, Diamantidis'in basketbolu bıraktığı yaştan sadece 1 yıl geride olmasına rağmen halen Euroleague'in en değerli 5 oyuncusu içinde kalıyor.
Sinan, Türkiye'nin bilhassa 2001 Eurobasket kadrosuyla başlayan iş ahlakı yüksek yerli basketbolcuların son kalelerinden biri. Bu kadar yıpranmış, ciddi ameliyatlar geçirmiş ve hep üst seviyede oynamış bir oyuncunun, 33 yaşında, 2 dakika kenarda oturduktan sonra takıma momentum kazandırması büyük bir olay. Ama bu saatten sonra, Sinan'ı bir Euroleague takımının 1. adamı yapmayı en başta Sinan'ın vücudu kabul etmez. Ne yazık ki Ergin hocanın kötü transferleri, gelen oyuncuyu kolay harcaması ya da ufak kaprisler yüzünden elindeyken kaçırması yüzünden yıllardır bu takımın en büyük yükü Sinan'ın sırtında büyüyor. Sinan maç içi oyununa yıllar içinde pek çok yön eklese de artık 35 dakika oyunu 1. bölgede, hem savunma hem de hücumda kontrol edip son toplarda da içeriyi zorlayacak bir oyuncu değil. Yer yer gözümüze kendisinden 2 yaş büyük Dixon'dan bile daha uyuşuk gelmesinin nedeni de burada yatıyor, yıllanmışlık. Uzun süre en üst düzey platformda maç oynayıp yılda 50 maç görmekle, 33 yaşına kadar Euroleague görmeyip Belçika, Fransa ve Türkiye'nin orta sıra takımlarında kaşarlanmak çok başka işler. Bizim yapmamız gereken Mccollum'dan da ziyade sene başında Zisis gibi bir şans varken onu kadroya katmaktı. Hücumu kısıtlı da iyi pasör ve savunmada rakibinin karşısında kalabilecek bir pg bizde büyük fark yaratırdı. Ne yazık ki bunun yerine topla oynama becerisi zayıf, bireysel skorunu zorlayan oyuncular tercih ettik. Gelinen noktada 2 senelik sıkıntılardan sonra yine Sinan Güler'in eline bakan bir takım hüviyetine kavuştuk. Şu transfer sezonunun en büyük falsosu Eylül'e 2'si 5, 1'i benche yapılmış 3 guard transferiyle başlayıp Ocak ayında takım dümenini Sinan'a emanet etmektir. Şu anki sağlık durumunu bilmem de kariyeri bitince bayağı ağrılı yıllar geçirecek Sinan, eminim.