Cahildim dünyanın rengine kandım.
Doğarken kulağımıza fısıldadılar ki, gökkuşağı yedi, yerküre ise bin bir renk. İki adet göz verilmişti bize, bu renk çeşitliliğini ayırt edebilelim diye. Algıda secicilik yer ettiği andan itibaren gözler rehber olacaktı, renklerin dünyasında hayati yaşamaya.
Cahildik kandık.
Maviyi tanıdık gökyüzünde ve yeşili çimende, beyaz duru, siyah ise asildi. Yelpaze öyle genişti ki, turuncu portakalda, mor menekşede güzeldi.
Renkler âlemi, hayati gözleriyle görenlerin hayal bahçesiydi.
Hâlbuki bazı gönüller iki esas bellemişlerdi kendilerine, bir göz sarıyı, bir göz kırmızıyı seçerdi, varlık sarı yokluk kırmızıydı, yokluk sarı, varlık kırmızı.
Ne sarı yalnızken anlamlıydı, ne de kırmızı.
Güneş batarken kırmızıya, sonra tekrar doğarken sarıya dönmesi gibi, başlayan gün sarı, başlayan gün kırmızıydı.
Sonra sevda kapladı yerküreyi, yerküre gönülden ibaretti, pay oldu kırmızı ve sari paydaydı, bir kesrin sonucu hep mi Galatasaray çıkardı?
Artık renkler iki adet, ancak inanç tek, hedef tek, umut tek.
O maça dair yazılanlar artık tarihe düşülmüş ufak notlar, önümüzde tarihi yeniden yazma sansı, 'öteki' yi bir tarafa bırakıp, sarıyla kırmızıyla ileriye doğru bir adım atabilmek adına.
Tek ihtimali olan insanların hikâyesi mi; ?Galatasaray adının olduğu yerde her zaman umut vardır mı? yoksa hayatı sarı-kırmızı görme mertebesine ulaşmış olanlar için,?sevdayı doyasıya yaşama zamanı mı??
Yarın Banvit,
Sevdanıza sahip çıkın..