Geçen sezonun bitmeyen finalinin tarafları bu defa play-off ilk turunda karşılaşıyor. Değişmiş roller ve yön değiştirmiş rüzgar da turun erzak çantasından gülümsüyor. Euroleague play-off’unda Barcelona’ya elenmiş Galatasaray bugün euroleague davetiyesi alamasın diye kural değişikliğine gidilen takım iken, Obradovic’in dahi tartışılmaya başlandığı euroleague top16 turunda direnç gösterememiş Fenerbahçe Ülker bugün euroelague final four’u için Madrid’e uçuyor. O gün Markoishvili’ye yapılan faule çalınmayan düdükle şampiyonluğu kaybeden Galatasaray bugün playoff’lara 8.sıradan girip 8 kişilik rotasyonuyla imkansızı başarmanın yollarını arıyor.
Tüm sezonu baştan sona anlatmaya tekrar dertlenmeye gerek yok. Galatasaray basketbol şubesi kurumsal olarak kötü yönetilmesiyle, verilen sözlerin tutulmamasıyla, yönetimler tarafından yalnız yalnız bırakılmayla, planlanan bütçeyle var olan bütçenin birbirinin tutmamasıyla bugünleri hazırladı zaten. Bir nevi Galatasaray geçen sezon çıkılmayan 7. maçtan dolayı birilerinin kendilerini cezalandırmak istemesine izin vermeyerek bunu kendi eliyle yaptı.
Yeterince umutsuzluk ve kahır pompaladıysak gelelim basketbola. Açıkçası geçen sezon şampiyon olmak için Fenerbahçe ülker’le yarı finalde oynamak gerektiğini savunuyordum. Hatta mümkün olsa çeyrek final. Çünkü saha avantajının rakipte bulunduğu serilerde daha iyi ve geniş kadroları 7. maçlık serilerde yenmek oldukça zor ve meşakkatlidir. Oysa sürpriz bir performansla tek maçlık finalleri kazanabilirsiniz, sürpriz bir planla 3.maçlık seride maç çalıp kendi sahanızda işi bitirebilirsiniz. En kötü 5.maçlık seride deplasmanda çaldığınız maçın avantajını kaybetmemek için rakibinizden daha fazla mental silah bulundurabilirsiniz.
Örneğin elinizde Carlos Arroyo gibi winner varsa, kenarda motive olduğunda rakibi korkutan bir staff varsa işiniz daha da kolay olacaktır. Peki bizim elimizde ne var? Öncelikle Carlos Arroyo’muz yok. Onun yerine koyabileceğimiz lider, yaratıcı bir oyuncumuz da yok. Daha da kötüsü kenarda kazanma inancını herkese aşılayan bir Ergin Ataman da yok.
Ergin Ataman benim için her zaman pragmatik bir coach oldu. Doğrularını kazanmak üzerine kurdu, kazanan takımlar yarattı. Bunu yaparken saha içinde esneklik ve sorumluluk vereceği oyuncuları doğru seçti. Sonuçta 3 sezon üst üste kazanan tarafta kendisi oldu çünkü kazanmak istiyordu ve bunu yapmak için motivasyonu vardı. Sürekli söylediğim şeyi bir kez daha söyleyeyim; Ergin Ataman motive olduğunda avrupanın en iyi coachlarından bir tanesi. İyi basketbolun kaliteli oyuncularla oynanacağını, coachun görevinin ise onları bir arada tutacak doğru yapıyı kurmak olduğunu düşünen, gerektiğinde sistemsel değişiklikler yapmaktan çekinmeyerek başarıyı getirecek her türlü fikri ve planı uygulayabilen bir coach.
Benim Fenerbahçe ülker – Galatasaray play-off serisi hakkındaki fikirlerim de tam olarak bu noktadan başlıyor. Carlos Arroyo sonrası Galatasaray hem rotasyon olarak hem de oyun olarak ciddi manada sorunlar yaşadı. Bu elbetteki doğal ve beklenen bir süreçti. Beklenmeyen şey ise Ergin Ataman’ın Arroyo sonrası takımı Carlos Arroyo düzeninde oynatmaya devam etmesi oldu. Yine top kaybını minimize edip yarı saha hücumu oynayan Galatasaray. ancak şöyle bir sorun vardı ki bizim yarı sahada oyun üretecek yaratıcı oyuncumuz yoktu ve bu düzen bize ligde 8 maç kaybettirdi.
Oysa bizim elimizdeki kadroya daha uygun bir yapı ve bunu destekleyici doneler vardı. Bu yapı yaratıcı oyuncu sayısından çok enerjik ve atletik oyunculara ihtiyaç duyan, yarı saha hücum sayısını azaltıp geçiş hücumu sayısını artıran, daha tempolu ve daha fazla şut kullanabileceğimiz bir yapı. Sinan Güler, Marty Pocius, Justin Carter gibi atletik kısalara, Kerem Gönlüm ve Patric Young gibi koşan uzunlara sahipken rakibi top kaybına zorlayacak baskılı – ancak riskli – savunmaya sahip, ribaund ve ilk pas sonrası koşan bir takıma dönüşmek takımın çıkış yolu olabilirdi/olmalıydı.
Ve biz bu filmin ilk perdesini Ergin Ataman’ın cezası nedeniyle tribünde olduğu ve takımı maça yardımcı antrenörlerin hazırladığı Fenerbahçe Ülker maçında gördük. Galatasaray o gün belki iyi dış şut soktu, savunmada uzun oyuncuları koruma adına belli başlı riskleri aldı ancak maçı kazandıran şey tempomuz oldu. Erken hücumlardan çekinmedik, rüzgarı ve taraftarı arkamıza alabilecek hücum denemeleri yaptık. Bu da bize maçın momentumunu getirdi. Zorunluluk olan dar rotasyon bize her oyuncunun sorumluluğun farkında olmasının kapısını açarken, rakip için avantaj görünen geniş rotasyon onların sürekli deneme yanılma yoluna giderek maçın içine girememesine, doğru 5’i bulamamasına neden oldu.
Aynı senaryoyu playoff için varolma maçımız olan Tofaş ve İBB, euroelague’de Yağızer Uluğ’unun head coach olarak başladığı Panathinaikos ve Maccabi maçlarında da gördük. Gördüğümüz şey şuydu: bu takıma en uygun plan takımın koşmasını sağlayıp yarı saha hücumundaki yaratıcılık sorununu saklamamızı sağlamaktı.
Şimdi önümüzde çokları için imkansız, taraflı bir gözle baksak bile oldukça zor olan bir Fenerbahçe Ülker serisi var. Fakat unutmamamız gereken tek şey ise bu kadar kötü durumda olsak bile Fenerbahçe Ülker’i elemek istiyorsak bundan bu daha iyi fırsat bulamayacak oluşumuz. Gelin hep beraber bu seriyi kazanabilme umutlarımızı yeşertelim.
– Yazıda bahsettiğim gibi 3 maçlık seriler underdog takımlar için bulunmaz nimet. Yapmanız gereken tek bir şey var o da ilk maçı çalabilmek için hazırlanmak. Bunun için saha içi oyun kadar mental olarak hazırlanma var. Kazanabileceğine inanmayan bir topluluğun Fb Ülker’e karşı deplasmanda maç kazanması beklemek hayalcilik bile olamaz.
– Diğer taraftan rakibimize baktığımızda ise onları bu noktadan daha zayıf bulma ihtimalimiz de yoktu. Kazansınlar ya da kaybetsinler final four’a gidecek olmaları bu seride bize avantaj sağlayan noktalardan biri. Final four’un kazananı oldukları takdirde yaşayacakları doygunluk ve rehavet, kaybeden tarafta olduklarında ki hayal kırıklığı muhakkak ki onları psikolojik olarak etkileyecektir. Her şartta şu günden daha kırılgan bi’ Fenerbahçe Ülker’le karşılaşacağımızı düşünüyorum maç günü.
– Ve bizim takımın bu berbat sezonu tek bir maçla kurtarma şansını elde ediyor olması. Ben inanıyorum ki tüm takım oyuncusundan, antrenörlerine, yöneticilerden taraftarına bunun farkında. Ülker arena’dan çalınacak 1 maç her şeyi değiştirecek.
Peki Fenerbahçe Ülker’i dediğimiz gibi kırılgan yakaladık, biz de maça hayatımızı koyduk kazanabilir miyiz? bu yine oldukça zor. Onların ellerinde avrupanın tahribat gücü en yüksek silahlarından birkaçı var. Oyuna ve oyuncuların aklına her an müdahale edebilecek Obradovic, keyfine mvp olacak Nemanja Bjelica, skor atmayı sana bıraktık dediklerinde 30 sayıyı tebeşirsiz yazan Goudelock, bize bela Emir Preldzic, Sırbistan’a deva Bogdanovic.
Ancak bu bizim kazanma şansımızı yaratmamız için çabalamamıza engel değil.
Tempo
Oyunun temposu. Deplasmanda da İpekçi’de de oyunun temposunu belirleyen tarafın Galatasaray olması lazım. Yani yüksek tempolu oyun oynarken işler kötü gittiğinde onlara kolay basket bulma fırsatlarını sürekli hale getirmemeliyiz. Momentumu kendi lehimize çevirmek için lazım olan coşkuyu kendi şakağımıza mermi olarak sıkmamalıyız.
Ribaund ve İlk Pas
Fenerbahçe Ülker’in sezon boyunca kaliteli 1e1 savunma oyuncularına sahip olmasalar bile nasıl bu konuda ciddi bir zaaf yaşamadığına yoğunlaşmak lazım. Bunun sebebi doğru spacing ve yardımlaşma. Fenerbahçe Ülker savunması top16’nın 2.turundan itibaren zirve noktasına ulaştı. Bunun en büyük sebebi de iyiden iyiye takım olmaları ve birbirlerinin açıklarını kapatmak için daha fazla efor sarfetmeleri. Kimse hücumda sarfedeceği efor için savunmada görevden kaçmıyor. Doğru yerleşim ve iyi zamanlamayla gelen yardımlar da savunmayı başarılı hale getiriyor.
Bu sebepten dolayı bizim maçı yarı saha hücumundan daha çok geçiş hücumları ve erken hücumlar üzerine yoğunlaştırmamız gerekiyor. Bunun için de önceliğimiz ribaund ve çabuk-doğru ilk pas. Patric iyi bir ribaundcu olabilir ancak iyi bir pasör değil. Bu yüzden ribaundlarda ondan ribaundu alması yerine alanı box-out etmesini isteyebiliriz. Eğer ribaundlar için Erceg – Micov ikilisini güvenilir kılabilirsek ( nemanja ve vesely’nin 4 oynama ihtimallerine karşı ) bu ribaund sonrası hızlanmamızı sağlayabilir.
İkinci ihtimal ise ribaundu alan Patric’in topu yere vurması olur. Bu kulağa çok mantıklı gelmiyor olabilir ama ben patric’in en azından açık alanda bunu yapmasında beis görmüyorum. Önü açıkken ribaund sonrası topu emanet edecek guardı arayana veyahut etrafına iyice bakındıktan sonra topu yere vurmasından daha isabetli bir karar olabileceği kanısındayım. Bir planınızın olması beklemekten daha iyidir.
Set Offence
Sinan Güler ve Ender Arslan’dan oluşan pg rotasyonumuz oldukça fazla defolar barındırıyor. Fakat sürekli hareketin olduğu, atletizm isteyen 5’lerde Sinan Güler, düzen dışı kaos basketbolunda ise ender arslan bazen kimsenin beklemediği acayip performanslar sergileyebiliyor. Bunun sebebi onların oyun karakterileriyle alakalı. Ender’i düzen basketboluna monte etmeye çalışmak 24 saniye süresiyle kavga etmekten başka hiçbir şey değil. Hakeza Sinan Güler’den yarı sahada takıma hükmeden bir pg performansı beklemek de hiç adilane değil.
Biz ise bu oyuncuların en iyi yaptıkları şeylere odaklanmalıyız. Sinan’ın potaya gidebilmesi için boyalı alanı boşaltabilmeli, Ender’in yüzdeli soktuğu noktalardan ona deneme atışları hazırlamalı, onlara karşı en büyük eşleşme avantajımız olabilecek olan Micov üzerinden onun akıl ve fundamentalını kullanabilecek oyunlar düşünmeli, Nemanja’yı savunma ribaundlarından uzaklaştıracak Erceg ikili oyunlarını kullanmalı ve Carter’ı onun boşalttığı alanlara topsuz cut ve hücum ribaunduna yönlendirmeliyiz.
Eğer Fenerbahçe Ülker Maccabi serisinde olduğu gibi kısa savunmasında potaya ataklara öncelik verir ve savunmayı daha fazla içeriye gömerse erken ve yüksek pick and roll’lerle alanı açıp oyunu daha geniş alana çekmeye çalışabiliriz. Burada doğru şutörlere sahip olduğumuz düşünülürse erken ve yüksek p&r sonrası Erceg ve Micov’un adamının yapacağı kaymaları değerlendirebiliriz.
Transition Offence
Serinin bizim adımıza en önemli konusu geçiş hücumları. Biz gerek top çalma gerekse de ilk pasla yarı sahayı çabuk geçip sayı bulmanın yollarını aramalıyız. Fakat ne yazık ki biz hiçbir zaman iyi bir hızlı hücum bitiren takım olamadık. Genellikle topu çalmanın ya da ribaundu almanın savunma için yeterli olduğunu düşünüp frene bastık. Oysa ki eğer daha boş şutlar bulabilecek kadar düzeniniz, daha yüzdeli atacak kadar kaliteniz yoksa rakiplerinizle mücadele etmenin tek bir yolu var. O da rakibinizden daha fazla pozisyon kullanmak ve daha fazla kolay baskete gitmek. Bizim de yolumuz bu olmalı. denemeliyiz.
Savunma
Fenerbahçe Ülker hücumunun temelini penetre üstü paslar oluşturuyor. Burada hangi set hücumunu kullanıyor olurlarsa olsunlar yetenekli oyuncuları kendilerini tutan savunmacıyı ikili oyun üstü veyahut 1e1’de yenip yardım savunması ve rakip savunmanın yerleşimine göre tercihlerde bulunuyor. Yardım geliyorsa yardım yönüne, yardım gelmemişse potaya atak ederek sayıya gidiyorlar. Ellerinde Andrew Goudelock, Bogdan Bogdanovic, Nemanja Bjelica gibi bu işte uzman oyuncuların bulunması ise onları hücum anlamında durdurulması zor bir takım haline getiriyor. Hem dripling üstü oyuncu geçen, hem bitirebilen hem de pasör oyuncular ( özellikle bogdan ve nemanja )
Bu sistemle hücumda mutlak suretle boş oyuncuya ulaşabilecek pas kombinasyonlarını yapıyorlar. Yetmiyor mükemmel şut için iyi şuttan vazgeçiyorlar. Yani eğer ki biz savunmada onların arkasından koşarsak iyi şutu attırmayabiliriz belki ama mükemmel şuta yetişemeyiz. O yüzden biz başka bir şey denemeliyiz. Onların penetre üstü pas düzenini mutlaka engellemeliyiz.
Burada topa yön veren oyuncularının birincil opsiyonu olan hücum repartuarlarından uzaklaştırmak ilk yöntem olabilir. Mesela Goudelock forvetten oynadığı zaman onun solunu ya da baseline tarafını açmak, Bogdan’ın topla ilişkisini minimize edecek şekilde topu elinden çıkartmasını sağlamak ve yüksek postta şut atmasını engelleyebilmek adına onun üstünde uzun kalmak, Nemanja’yı toplu oyununda daha kısa bir oyuncuyla tutmak gibi.
Bi’ tık daha da ileri gidersek topu yönlendirmesi için bu oyuncular yerine Kenan’ı tercih etmek, hatta savunmada onu riske etmek.
Sonuç olarak ne kadar formsuz olursak olalım, onlar bizden ne kadar iyi olursa olsunlar hala yapacak şeyler var ve bizim yapmamız gerekende belli: bu seriyi onur mücadelesi olarak görüp savaşmak. İnanıyorum ki oyuncular ve staff da bunu yapacak. Her ne olursa olsun. bu maçın adı Galatasaray – Fenerbahçe derbisi ve bu seri Galatasaray erkek basketbol takımının onur mücadelesi. biliyorum ki oyuncular ve staff da bunu böyle görecektir ve savaşacaktır.
Not: Final four öncesi yazılmıştır.