Son 5 dakika, fark 12, top boşa çıkıyor ve Kelsey Bone çalabilmek için kendini yere atıyor…
Cumhurbaşkanlığı Kupası’nın en güzel anıydı; en azından şahsım adına. İki önemli silahı olmadan, Galatasaray’ın presiplerine en uygun şekilde mücadele etmeye devam eden bir takım, yani “son topa kadar”. Teknik analizi başka arkadaşlara bırakayım, Ekrem Hoca ile birlikte bu takımdaki en büyük değişim inanç ve mücadele hırsı oldu. Geçen sezon başında “bu takım bizlere göz kırptı” demiştim. Bu sene ise korkusuzca ve kendine güvenerek “adımın geçtiği her yerde sonuna kadar mücadele ederim” diyor.
Doğrudur, sezonun ilk resmi maçında bir mağlubiyet yaşadık. Gönül isterdi ki geçen senenin rüzgarı devam etsin ve yeni sezonu kupa ile açalım. Olmadı. Ancak bir adım geriye atıp, durumu bir daha ele almakta fayda görüyorum.
Kaybedilen isimler var: Işıl Alben, Alba Torrens, Shavonte Zellous -en çok süre alan 3 isim.
Onların yanı sıra giden oyuncular da var: Yasemen Saylar, Ayşe Cora, Esra Şencebe
Geçen sene şampiyonluklar yaşayan takımımız aslında dağılmış durumda. Yeni yüzlerle dolu, yeniden inşa edilen bir takım var. Buna ek olarak her haber sitesine yansıyan bir kısım idari sorun her sezon olduğu gibi yine cepte. Sırtımızdan atamadığımız kamburumuz… Buna rağmen izlediğimiz, kazanmak için sahaya adım atan bir takım. Olması gerektiği gibi. Yine saha dışındaki etkenleri de karşısına alarak. Olmaması gerektiği gibi.
Adı üzerinde: takım… Her bir parçasının emeği önemli ama Ekrem Hoca için bir parantez açmak isterim. Yukarıda dediğim gibi, yepyeni bir takım inşa edildi. Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda süre alan oyunculardan sadece Bahar Çağlar, Kelsey Bone ve Şebnem Kimyacıoğlu geçen sene de kadroda olan isimler. Gerisi hep bu sene takıma katıldı. Buna rağmen, özgüveni olan, daha iyisini yapabileceğini bilen ve başarıya ulaşacağına inanan bir takım vardı sahada. Buna örnek olarak oyuncuların maçtan sonra attığı tweetleri de gösterebiliriz (1, 2, 3). Bu forma altında 3 kupa kazandığımız sezonu yaşamamış olmasına (ve idari fiyaskolara) rağmen, oyuncularımız başarıya bu kadar kendilerinden emin bir şekilde inanıyorsa, bu Ekrem Memnum faktöründen başka bir şey değil.
Bir takım mağlubiyet alacaksa herkesin en iyi oyunuyla alınmalı ve galibiyet kazanacaksa, bu, her oyuncunun katkısıyla olmalı. Ekrem Memnun’un Galatasaray’ı da böyle bir takım olma evriminde; soyunma odasına giderken pişmanlığı minimumda yaşayacak olan bir takım.
Yeni Galatasaray Odeabank
Geçmiş, insana tebessüm ya da sızı sağlar, daha fazlasını değil. Geçen seneki şampiyonluklar her zaman göğsümüzü kabartacak ancak şimdi yeni sezona bakma zamanı.
İnsan, doğası gereği bir lider arıyor. Bazıları doğuştan bu vasfa uygun davranış sergileyebilirken, bazıları farkında olmadan açılan yolda yürümeyi tercih ediyor. Ekrem Hoca, bu takıma hedef koyan ve yolu çizen kişi, peki Ekrem Hoca’nın yardımcısı olup oyuncuların arasına giren, kırılma anlarında takımı bir arada tutan, ruh aşılayan, ateşleyen kim var? O sorunun cevabını şu an, yani eski kaptanımız Işıl Alben Kursk forması giyerken ve Nevriye Yılmaz henüz takıma katılmamışken veremiyorum. Ancak mevcut durumda Nevriye’nin basketbolu bırakmayıp, Galatasaray ile yola devam ediyor olması büyük bir şans. Bunu söyleyebilirim.
Yeni transferlerimizden Nuria Martinez beklentileri karşılıyor. Takım, o sahadayken daha derli toplu. Jelena Dubljevic herkes gibi beni de sevindiren bir isim. Ayşegül ve Deniz için ise biraz zamana ihtiyaç var gibi. Fakat beni en çok heyecanlandıran ve sevindiren haber İnci Güçlü’nün A takıma yükselmesi oldu. Galatasaray’ın alt yapısıyla ilgili 2009 senesinde yazılmış bir Çağlar Torun yazısı mevcut. Hala tazeliğini koruyor olması ise kelimenin tam anlamıyla acı.
İnci’nin bu genç yaşında Ekrem Hoca ile birlikte çalışacak ve Nevriye Yılmaz ile aynı takımda oynama şansı yakalamış olması kendisi için çok, çok büyük bir fırsat. 15 yaşında, yani yolun çok başında. Umarım (alt yapılarda aşılandığına pek rastlayamadığım) ciddiyet ve sorumluluk hissi A takımla çalıştığı süre boyunca kişiliğini şekillendirir. Cem Akdağ’ın paylaşmış olduğu bir tweet var: “Başarının, çalışmadan önce geldiği tek yer sözlüktür.” Her şeyi özetliyor. Hayatta insanın karşısına çıkan fırsatlar bir avuç konfeti gibi. Havaya at, elini tekrar aç… Avcuna düşenler, o fırsatlar arasından faydalanabildiklerin. Umarım bu sene, İnci’nin avcuna düşen konfetilerden biri olur. Zira her şey onun elinde.
Bir de tabii Kelsey Bone var… Geldiğinde büyük şüphelerim vardı, çok şükür hepsini yerle bir etti. FIBA’nın değerlendirmesinde yazıldığı gibi: Kaya kadar sağlam bir pivot. Takımı sahiplenmesi ise acayip hoşuma gidiyor. Cumhurbaşkanlığı Kupası’ndan sonra bir taraftar ile yazışması var:
K.Bone: Her şey daha iyi olacak.
Taraftar: Emin misin? Sana inanabilir miyim?
K.Bone: Söz veriyorum.
Galatasaray gibi takımların her mağlubiyetini bir söz olarak kabul ederim. “Buraya kadar geldim, daha iyisini de yapabilirim” demektir. Kelsey, sezon başında sözünü verdi. Sözünü tutacağına, tutmak için elinden geleni yapacağına ise inancım tam 🙂
Ve gelelim bugüne… Geçen sezonki muazzam final maçında hiçbir taşkınlık yaşanmamış olmasına rağmen (makas alma hadisesi dışında), şampiyon olmamız sindirilemediği için ilk iki maç şampiyon takımımızdan ayrı kalmak zorunda kaldık. 2 Türkiye Kadınlar Basketbol Ligi karşılaşması oldu, 2’sinde de galibiyet aldık. Bu çarşamba (05.11.2014), Montpellier maçıyla birlikte sezonun ilk EuroLeague Women karşılaşmasına çıkıyor olacağız. Maç, Abdi İpekçi’de, saat 20:00’da. Heyecan büyük, özlem büyük… Tabii, kadın takımı anonsörümüz Murat Karpuz’un askerde olması sebebiyle kulaklar, gözler kendisini arıyor olacak. Temennim bu ayrılığın, kendisinin ocak ayında dönmesiyle birlikte son bulması.
Bu takımın TKBL ve ELW macerasını izlemeye gelmelisiniz. İnanın, sahadaki mücadeleyi görünce Galatasaraylı olduğunuz için bir kere daha gurur duyacaksınız. Özellikle bu zor zamanlarda, destek göstermek şart.