Sühan Bey anlattıklarınızı okudum. Güzel masal anlatıyorsunuz. Aysal'la alakalı söylenenleri iktidarın propagandalarına bağladınız. Maden öyle şu sorulara bir cevap verin öyleyse.
Bu depo olayını bizaat tv'de anlatan kim, Aysal'la turizm işinde iş ortağı olan başkan Özbek. Diyelimki bu bir iftira. İnsan ne yapar. Cevap verir. Varmı cevap. Yok. Konuşan zurnanın son deliği değil. Gs başkanı. Soma için düzenlenen maçın gelirlerinin Aysal zamanındaki bazı kişilerin yediğini söyleyen kim D. Yarsuvat. Söylediği gün sıfatı ne Galatasaray başkanı. Nerden tv'den. Varmı cevap. Yok. Bunları çoğaltırımda çoğaltırım. Bunlar hangi iktidar borozanı gazetelerin iddiaları.
2016 bütçe görüşmelerindeki konuşması forumda. Veriyormu cevap. Yok. 2015'te veriyormu. Yok. Şahsiyeti olan bir insan böyle iddialara cevap verir. Bunları yiyip oturanın söyleyeceği birşey yoktur. O ne anlatıyor hikaye.
Neyse ben forumdaki arkadaşlara Aysal'ın asıl sorununu söyleyim. (Bu bundan sonra neler yapılması gerektiğinede ışık tutacak.) Zeka sorunu var. Bütünü kavrayamıyor. 3,5 senelik spor kulübü yöneticiliği sonrasında dahi, bir spor kulübünün ne olduğunu, nasıl yönetileceğini kavrayamamış. Bunu nerden çıkarıyorum. 2016 bütçe konuşmasına bakalım. Aynen şöyle diyor. "Bizim dönemimizde pahalıya alınmış. Ucuza satılmış bir mal yok. Yani futbolcu alımı satımından dolayı, savurganlıklardan dolayı edilmiş bir zarar yok." Spor kulübünü işleyişini birşeye benzetmeye gerek yok ancak Aysal buna ihtiyaç duyuyor. Onada tamam. Ancak spor kulübü için sporcu, mal alıp satan tüccarın için alıp sattığı mala karlılık gelmez. (üretimden değil alıp satmadan bahsediyor, yani sanayici değil tüccarı tarif ediyor) Gelse gelse malları yükleyip, boşaltan çalıştırdığın işçiye karşılık gelir.
Bugün spor endüstrisinde, futbol hariç diğer tüm branşlarda % 95-100 ortalamayla bonservis parası ödenmiyor. Zaten malları bedava alıp bedava satıyoruz. Futbolda ise mesele mal alıp satarken zarar etmemek olsaydı, dünyada her sezon sonu binlerce mal bedava pazara çıkıyor. Aysal tonlarca bedava mal alabilirdi. Futbol takımına 45 kişiyide bu kafayla aldı heralde.
Bu çapsızlığı bir kenara koyalım. Şimdi bir profesyonel spor kulübünün temel gelirlerine ve giderlerine bir göz atalım.
Giderler : 1. Çalıştırdığın (sözleşmeli işe aldığın) tüm şahısların maaşları (sporcu, manager, teknik adam, idari personel, ahçı, bekçi, şoför, muhasebeci) 2. Takımların seyahat, konaklama masrafları 3. Spor Salonu, Kamp tesisleri giderleri 4. Bankalara borçlu isen faiz giderleri 5. Bonservis ile sporcu transferi yaparsan bonservis giderleri 5. Sosyal Tesis Giderleri 6. Vergiler
Gelirler : 1. Bilet gelirleri 2. Reklam gelirleri 3. Bağışlar 4. Medya yayın hakları gelirleri 5. Üyelik aidatları 6. Gayrimenkul sahibi isen kira gelirleri 7. Menkul sahibi isen faiz, borsa gelirleri
Daha sonra içeriğine dedineceğim sihirbaz (liberal) ekonomi zırvasının aksine gerçek ekonomide tek kural vardır. Gelirlerin toplamı, giderlerin toplamından fazla ise kardasın, giderlerin toplamı, gelirlerin toplamından toplamından fazla ise zarardasın demektir. Biz bir özel işletme değil spor kulübü olduğumuz için kar etmemize de gerek yok (borçları kapatma zorunluluğumuzu geçiyorum), ancak zararda etmemeliyiz.
Gelelim bizim için işin pratiğine. Bizim ülkemizde, genel ekonomik durum ve sosyal alışkanlıklardan ötürü herhangi bir spor kulübünün tüm gelirleri ve giderleri için titizlikle ele alınması gerekir. Yani bazı şeyleri iyi yaparak diğer şeylerden taviz verebileceğini düşünmek büyük hata olur. (Almanya'da veya İngiltere'de böyle değil.) Ayrıntılarda ise futbol'u ve diğer branşları işleyiş farkından (yetiştirip satma, parlalıp satma) dolayı ayırmak durumundayız.
Amatör branşlarda yapılacak iş şudur. Tüm gelir kalemlerini sürekli olarak zorluyorsun. Bir bütçe oluşturdun. Atıyorum. 10 milyon dolar. Hedeflerine uygun olduğunu düşündüğün antrenörüne bu bütçeyi veriyorsun. Oda bu bütçe doğrultusunda takım oluşturuyor. Ve sezonu oynuyor. Yani bu sene yönetimin yaptığı gibi. Yada Aysal'ın yapmadığı gibi. O ne yapmıştı. 6-7 milyon TL olan amatör branş idari yönetim giderini 45 milyon TL'ye çıkarmıştı. Ülkemizde amatör branşların gelirleri, giderleri genel olarka zaten karşılamıyorken birde. Yani bu şuna benziyor. Tesisatçı dükkanınız var 20 senelik. Ayda 3000 TL para kazanıyorsunuz. Sonra dükkanın üstünüze olan tapusunu satıp aylık 50.000.000 TL ye tek kendiniz çalışan tesisatçıya Genel Müdür işe alıyorsunuz. Nasıl sihirbazlık iyi değilmi ?
Futbolda ise amatör branşlardan farklı olarak önemli gelirler kadar katkı yapacak bir gelir kalemi var. Yetiştirip satma, parlatıp satma. Bunu dünyada başarıyla uygulayan örnek varmı. Pek çok. Lyon, Madrid, Porto, Benfica, Shaktar .... Herkes böylemi değil. Bilet, medya ve sponsorluk'tan elde elde ettiği çok yüksek gelirin rahatlığıyla,ilgiyi ve dolayısıyla bu gelirleri yüksek tutmak amacını giderek tüketici konumunda olan kulüplerde var. Juventus, Chelsea vb. Peki ikisinide yapan kulü yokmu. Oda var. Barcelona. Peki ne yok. Birde kimler var. Bunların hiçbirini yapamayan, sürekli zarar eden, 20 kişilik işe (mal bedava alınıyor diye heralde) 45 kişi dolduran, oyuncu paramı ödemezseniz giderim dediği halde bilmem artık ne için umursamayan, belki 10 milyon dolar kayba uğradığın (baskebolculara 50.000-100.000TL yi ödeyemezken birde) ..... Gs var. Uefanın bu konulardan ceza verdiği.
Peki olması gereken ne. İhtiyaç. Ekonomik ve kurumsal akla beraber sahip bir yönetim kurulundadır.
Kurumsal akıl nedir. İş çevresinden seçileceklerinden sahip olmadıkları sportif teknik bilgiden dolayı, sportif aklı kulübe getirecek ve ona zaman sağlayacak bilinçtir. Basketbol takımlarımız özelinde düşünürsek 3 adet harika sportfi akal sahibiz. Tek gereken devam etmelerinin sağlanması. Bu nasıl olacak ekonomik ihtiyaçların karşılanmasının yanında Ataman'ı, Memnun'u Terim'i yolladığın gibi yollamayacaksın. Ataman kiraz lazım diyorsa, sen kuş kadar bildiğinle erik alalım demeyeceksin. Takımın bir oyuncusuyla (mesela Schilb) Ataman'ın takımdaki otoritesini sarsacak ilişkilere girmeyeceksin. Buna sahip olursan. Kuluü kalkınız. Sahip olmassan don-gömlek kaçmak zorunda kalırsın zaten.
Ekonomik akıl nedir. Ekonomik akıl kulübün yukarıda saydığım tüm gelirlerini artıracak planlara, projelere sahip olan ve bunları uygulayarak gelirleri artıran, doğru riskleri alan, aldığı riskere karşı doğru pozisyon alan akıldır. Olmayan dolayısıyla ödeyemeyeceğin bir parayla 10 milyon dolarlık takım kurup, zaten parayı ödeyemeyeceği için sportif başarısızlığın kesin olduğu, sonuç olarak 10 milyon dolarıda çöpe atan gerizekalılık değil.
Son olarak biraz siyaset ve tarih olacak ancak bu sihirbazlık söylemi nerden geliyor. Bu Aysal takipçileri nerden kendilerinde doğruluk buluyor. Ona gireyim. Bilindiği gibi ülkemizde siyaset imparatorluğumuzun son dönemi ortaya çıkmıştır. Temel olarka 3 siyasi kanat olmuştur. 1. Milliyetçiler 2. Liberaller 3. İslamcılar Milliyetçiler İttihat ve Terakki çizgisinden sonra Atatürk çizgisinden geliyorlar. Bunlar genel olarak dışarıya karşı Batıya karşı sömürüye karşı bir tavır sergilemişlerdir. (Mustafa Kemal) Liberaller ise dışarıya (batıya), sömürüye karşı değil, onların güdümünde olmuşlardır.(Ali Kemal, Prens Sabahattin) Genel olarak. İslamcılara grimiyorum konumuzla alakası yok. Bu siyasi kutuplaşmanın aslında bugünde devam ettiği konuyu tarihi olarak incelemeyenler bilmez. Ancak öyledir. Liberaller ile milliyetçiler arasındaki dış politikada olan bu ayrım, sosyolojide (bireycilik ve toplumculuk) ve ekonomi üstünde de devam eder. Liberal çizgi 90'larda Özal çevresinde yer bulmuştu. Ve çok modaydı. Medyaya hakimdiler. Çandar'dan, Altan kardeşlere. Üstüne 1980 darbesiyle oluşmaya başlayan lümpen kitlemizde var. Neler anlatıyordular. (Benimde 20'li yaşlarım. Bende yiyenlerdenim) Ekonomide devlet iştirakinin ilkellik olduğu, toplumculuğun zırvalık olduğu. (Son ABD krizinde devlet özel teşebbüsleri kurtarınca aslında batanın ne olduğunu gördük tabi) Yeni yüzyılda başında globalizm tartışmaları. Derken bloomberg tvler geldi. Sabahtan akşama o hisse ne oldu, bu hisse ne oldu diye konuşup ekonomi düzelteceğini sananlar varya. İşte bu ekonomideki sihirbazlık hikayesi temeli neoliberalizmin tüm dünyada, kucağında oturtup doyurduklarının lümpen avama pazarladıkları hikayedir. İşler sihirbazlıkla falan hallolmaz. İşler akılla, bilgiyle, tecrübeyle hallolur. Aysal'ın sermaye artırımı ve hisse satışı akıllı bir harekettir. Zaten ben itiraz edeni de daha görmedim. Ancak spor kulübünün bunun haricindeki diğer işlerinde bu akıldan eser gösteremezsen, gridiğin girdaptan çıkamazsın don-gömlek kaçarsın. Galatasaray tarihinde varmı bilmiyorum. Ancak son 30 senede tek.
Birde gezi olaylarında takındığı tavır (kulüpler içinde tek) yüzünden sempati duyuyorsanız. Agnostik, Atatürkçüyüm. Sizce en çok sempatiyi kim duyar ? Fakat bu konunun kulübün yönetilmesiyle ilgisi yok. Organize olmalarına rağmen erdem olarak çarşının yanından geçemeyen Ultraaslan'dan, başta verdiği desteği icraatleri sonrası sorgulamaya geçen genel kuruldan, bu konuda gösterdiğiniz erdemden dolayı destek hakettiğini düşünüyorsanız. Buna da katılmıyorum. Sebepler ayrıntılı. Girmiyorum.