I
Öncelikle yazı biraz uzun kaçabilir, şimdiden özür dilerim bunun için. Ama yaklaşık 20 günden beri süre gelen bir süreç var, ve bu süreç zarfında foruma konu ile alakalı birşey yazmadım. Twitter zaten bu tip karmaşık konuları tartışmak için doğru bir ortam değil, 140 karaktere bölünmüş halde, parça parça böyle bir konuyu tartışmanız veya anlatmanız pek mümkün değil. Ancak anlık bazı şeyler yazabilirsiniz.
Öncelikle konudan bağımsız bir kaç şey belirtmek istiyorum; ne ülkücüyüm, ne kemalistim, ne komünistim, ne sosyalistim, ne milli görüşçüyüm.. Kendimi tanımlamak için bu sıfatların hiçbirini kullanmıyorum. Benim kendimi tanımlamam için iki kelime gayet yeterli, hatta fazlasıyla yeterli. Müslümanım ve Türk'üm.. Bir ideolojiye bağlı olup, o ideolojiyi körü körüne savunmak bana göre değil. Bu sebeple de hiçbir zaman bir ideolojinin savunuculuğunu yapmadım.
Ortada samimi amaçlar ile başlayan, pasif eylemler ile süren bir olay vardı; ama birden anlamsız bir güç gösterisi ile olaylar çok farklı bir boyuta geldi. Mevcut iktidardan memnuniyetsizliklerini dile getirmek isteyen, takınılan tavırdan rahatsız olan halk sokaklara döküldü. Ve bu vatandaşlara yapılan sert müdahale, giderek çığ etkisi yaratan bir harekete dönüştü. Bu süreçte ben samimi vatandaşın yaptıklarında herhangi bir yanlış göremiyorum. Kaldı ki orada bulunan topluluğun, ne kadar farklı kesimlerden bir araya geldiğini düşünürsek, olayın boyutunu daha iyi anlayabiliriz. İnsanları haklı bulursunuz veya bulmazsınız, ortalıkta bir memnuniyetsizlik var. Ve eğer başbakan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakan'ı ise sadece kendine oy verenleri değil, halkın tamamını dinlemek zorunda. Oraya çıkan halk belli kurallar dahilinde, aşırılık yapmadan ister "Gezi Parkı Projesi"ni protesto eder, isterse mavcut iktidarı. Burada mesele ağaç değil demek, mantıksızlık. Mesele ağaç olsa ne olur, olmasa ne olur. Senin kendi halkına polis aracılığıyla böyle bir müdahale yapma hakkın var mı!
Ben orada bulunan insanların çoğu ile aynı fikirde olmayabilirim, ama Voltaire'in dediği gibi "Seninle aynı fikirde değilim ancak senin fikrini özgürce söyleme hakkını ölümüne savunurum".. Ben alkol kullanmıyorum, ama insanların alkol almalarını engellemek için yasa tasarısı yapmam. İslam'a göre alkol almak, haramdır. Ancak bu ülkede birçok farklı topluluk ve kesim ile beraber yaşıyorsak, herşeyi kendimize göre yontamayız. Bunun gibi birçok konuda insanların rahatsızlıkları olabilir. Ve bunları dile getirmek adına orada eylem yapabilir. Bu da doğal bir haktır.
İşin farklı yönleri var; biri polis tarafı. Polisin başlangıçtan itibaren takındığı anlamsız bir tavır var. Ve olayları bu hale getiren de yapılan acımasız müdahale oldu. Öyle videolar izledik ki yani içinde bir nebze insanlık bulunan, vicdanı olan herkesin yüreği "cız" etmiştir. Yani başka türlüsü mümkün değil. İnsanları öldüresiye dövmekten başlayıp, üstüne biber gazı sıkmaya kadar giden ve adliye basıp avukat göz altına almaya kadar ilerleyen bir durum var. İnsanlar üzerinde nerdeyse savaş taktikleri deneyecek pozisyona geldiler. Şimdi kim buna normal diyebilir, kim buna insani diyebilir. Ve polisleri emirler vererek halkın üstüne yollayanlar, bu olayların büyümesinde sorumluluk sahibi değiller midir? Burada bir farklı bakış da yapayım; polisler içinde de bir kesimi ayrı tutmak lazım. Çünkü benim bizzat bildiğim bazı durumlar var. Polislerin konteynerlerinin basılması, yağmalanması, yakılması, polislere linç girşimi, belediye otobüslerini yakılması..
Bir de provokatör tarafı var. Böyle bir topluluk, böyle gösteri meydana gelir de orada aşırı gruplar, marjinal gruplar, provokatörler olmaz mı, olur. Masum vatandaşların, samimi sivillerin eylemlerine, gösterilerine gölge düşüren gruplar. Kamu mallarına zarar vermek, polise taşlı saldırı yapmak.. Bir sürü illegal hareket. Bir de bu işin sosyal medya ayağında olanlar var. İnsanları yalan ve kışkırtıcı haberler ile galeyana getirenler. Bu aslında her şekilde olabiliyor. Bir taraf bilmem hangi ülkedeki polis müdahalesi fotoğrafını yayınlayıp protesto eden halkı kışkırtıyor, bir taraf camide içki içtiler diyerek başka bir kesimi kışkırtıyor.
Umarım bu inatlaşma daha fazla sürmez, çünkü iş artık o başlangıçtaki masumiyetinde değil. Ortada bir inatlaşma var. Bir şekilde sağduyu hakim olmalı. Başbakan çıkıp sürekli tahrik edici açıklamalar yapıyor, "sandık" lafını ağzından düşürmüyor. Ama unuttuğu bir şey var, demokrasi "sandık"tan ibaret değil. Sandıktan iktidar çıkana her şeyi yapma hakkı vermiyorlar. Yada çoğunluğun azınlığa hükmetmesi hakkını vermiyorlar. Artık bir tavır değişikliği lazım. Bunun yanı sırada "azınlık" görüşte olanların da iktidara dayatma yapma hakkı yok. Demokrasi ise herkesin için demokrasi, özgürlük ise herkes için özgürlük, adalet ise herkes için adalet. Nasıl ben insanların alkol alma gibi bir haklarının olduğuna razı geliyorsam, bunu beğenmesem de kabul ediyorsam; bazı kesimler de ülkenin kendilerine ait olduğuna dair yanılgılarını bir kenara bırakmaları gerekir.
***********
II
Şimdi biraz "Gezi Parkı" ekseninden kayacak olsam da birkaç şey söylemek istiyorum. Bu süreç zarfında da sıklıkla karşılaştığım tipte insanlar olduğu için bunu söyleme ihtiyacı hissettim. Ülkemizde bir kesim insan var ki, kendini bu ülkenin sahibi gibi gören, elitist takılan, üst bir tabaka imiş gibi hareket eden.. Bu beni çok rahatsız eden bir tavır. Sorsan Atatürkçüler, ama dillerine en çok Atatürk'ü dolayan ve en nemalanan kesim. Bir genel intiba yaratarak, kendilerini ülkenin esas kurucu zihniyeti imiş gibi gösteren, ki kurucu kadroda da böyle insanlar yer almış olabilir, diğer insanları dışlayan, tabular yaratan ve eziklik duygusu içerisine sokmaya çalışan bir kesim var. Bu vatanı sadece Türkiye Cumhuriyeti Tarihi ile sınırlandırmaya çalışan, tarihi, geleneği, geçmişi bir kenara iten kendi düşünce yapısını egemen kılmak isteyen bir grup. Bir imaj yaratıldı ki; sosyalist isen entellektüelsindir, ilericisindir, modernsindir vs. Buna karşılık eğer biraz o kesime göre "biraz daha fazla Müslüman" gözüküyorsan irticacısındır, şeriatçısındır, köylüsündür.. Yıllar yılı bu ülkede dizilerden bile bu tip imajlar yaratılmaya çalışıldı. Bu ülkede ne zaman "biraz daha fazla Müslüman" gözüken insanlar iktidara geçse ülke elden gidiyor, Atatürk düşmanları, şeriatçılar, cumhuriyet karşıtları, irticacılar nidaları yankılanmaya başladı. Benim de seçmenliğim fazla geriye gitmez. Verdiğim tek oy boşa gitti, oy verdiğim parti meclise dahi giremedi. AKP, CHP, MHP, SP hiçbirisinin beni temsil edebileceğine inanmadığım için oy vermedim. Muhtemelen gelecek seçimlerde oyumu "boş" atacağım. Ama benim söylemek istediğim bundan daha bağımsız bir durum. Bir kesimin kendinden farklı görüşe sahip, daha "dindar" gözüken bir iktidara karşı tahammülsüzlüğü. Burada AKP iktidarının ne kadar "dindar" olduğu, ne kadar dini kullandığı tartışılabilir. Anlatmak istediğim AKP'den bağımsız, ABC, XYZ, KLM gibi bir "dindar" gözüken parti gelse yine o kesim ayaklanacak. Çünkü o kesime göre cumhuriyetin sahipleri kendileri, yıllar yılı "pohpohlanmışlar", yıllar yılı destek görmüşler.
Bu ülkeyi yönetenler için "Kemalist" olma şartı yok, bu ülkeyi yönetenler içinde "Sözde Sosyalist" olma şartı yok, bu ülkeyi yönetenler için "elitist tabakaya" biat etme şartı yok. Bu ülkeyi yöneten herkes "devrimci" olmak zorunda değil. Ve devrimci olmakta öyle normalde zamanda Starbucks, Mado'dan çıkmayıp, şimdilerde anti-emperyalist söylemlerle ortalıkta dolaşmakla olacak bir iş değil. Evet, ben de din sömürücülerine karşıyım, ben de AKP iktidarına oy vermiyorum. Ama bazı kesim için dert bu değil. Yıllarca bu toplumun genleri ile oynanmaya çalışıldı, geçmişi unutulmaya, baştan bir tarih uydurulmaya, Osmanlı'yı yok saymaya çalışıldı. Camiler ahır haline getirildi bir dönemde; dedem anlatıyor, diyor ki, sokağa şapka takmadan çıktığımızda ya ceza yazarlardı yada karakola götürürlerdi; büyük babaannemin zamanında askerler gelirken Kuran'ları saklarlarmış.. Bu ülkede acıları sadece solcular, sosyalistler çekmedi. Bu demek değil ki bu döngü devam edecek, hep birileri acı çekecek. Hayır, adalet herkes için sağlanmalı. Ama herkes için, azınlıklar için de, bütün görüşler için de, Müslüman için de, inanmayan için de, az inanan için de..
Ben kendi çapımda tarihe meraklı bir gencim, ve bu ülkede resmi tarih dışında yazılmayan tonla şey olduğunu, yazılan resmi tarihin de bir kısmının uydurma olduğunu bilecek kadar okumuşluğum var. Gün gelir onlar da konuşulur. Ama son olarak günümüzle de alakalı birşeyler yazarak bitirmek istiyorum. Benim tarih öğretmenim işini çok iyi yapan bilinçli bir insandı; tarihte hiçbir olayı o güne bakarak yargılama, mekanları, olayları hep tüm resime bakarak yorumlamaya çalış derdi. Çünkü tarih hep tekerrürlerden, rövanşlardan, kontralardan ibarettir. Dünya Savaşı sonrası bize imzalatılan ateşkes antlaşmasının imzalandığı zırhlının adı bir tesadüf müdür, yoksa Fransa'nın Almanya ile ateşkes antlaşmasını Versay'da imzalaması.. Bunun gibi nice örnekler sayılır, nice olaylar gösterilir.
Bugün yaşanan olaylara belki de çok dar pencerelerden bakıyoruz, kendimize göre gayet masumane isteklerle sokaklarda eylemler yapıyoruz, hak arıyoruz, polisin yer yer insanlık dışı müdahalelerine göğüs geriyoruz. Ama olayların yönlendirilişini, kimin işine yaradığını şimdilik resme dahil edemiyoruz. Ya çıkan Soros dedikoduları doğruysa, ya o kitle kullanılıyorsa. "Turuncu Devrim" ve onu takip eden devrimler ile alakalı Soros'un ilişkisini, desteğini, yöntemini anlatan bir kitap okumuştum, 1-1.5 sene falan önce. Soros'un o devrimler süresince çeşitli vakıflara verdiği destekler, gönderdiği paralar.. Bunları yanılmıyorsam bir Amerikalı yazar kaleme almıştı. Ve bunlar komplo teorilerinden öte boyutta kanıtlara dayanıyordu. Bugünlerde benzer komplo teorileri bizim adımıza da çıkıyor. Tarih boyunca hep olayları istediği gibi yöneten aktörler, güçler olmuştur. Bugünlerde de benzer durum bizim adımıza gerçekleşiyor olabilir, bu yüzden de biraz daha sağduyunun hakim olmasını sağlamak lazım. Bu hem meydanlardaki halk için geçerli, hem de iktidar için.