Sezon başında Basketbol Şampiyonlar Ligi mi, Eurocup mı tartışması biraz da çalakalem yapılırken yazdıklarımı biraz genişletmek istiyorum. Galatasaray birkaç doğruyu bir araya getirdiğinde, zaten arşa yürüyor. Söz konusu doğrular bir araya gelemediğinde ise doğrudan nadasa bırakma görüntüsü doğuyor. Profesyonel erkek futboldan başlayarak, böyle bir genetik kod baskın takriben son 40 yılda.
Bu sezon kadın futbol Şampiyonlar Ligi'ndeki gibi, Euroleague'de tek Türk takımı olmadığımız müddetçe bizden 7-8 milyon dolarlık bütçeyle potansiyel çeyrek final adayı çıkamaz. Eşyanın tabiatı gereği Fenerbahçe Beko'yla rekabet gelişir ki, kendileri de salon üzerinden kültürel anlamda hemen her şeyden vazgeçerek bu finansal akışı sağlıyorlar. Sadece Efes'in şampiyonluk adayı olarak varlığı dahi, Galatasaray maçı esnasında evinde üst jenerasyondan Naumoski dinleyen Galatasaraylılarda bir fokurdama yaratır. Bana sorarsanız bir Faruk Süren gelsin, bir Ünal Aysal gelsin. 2010 ve 2011 yazlarında attığımız adımları daha da kuvvetli şekilde atalım. Fakat söz konusu bir başkan kültü ve sonucunda finansal akış olmadığı müddetçe, 4 milyon dolarlık bütçeyle Eurocup'ta; ya da 8 milyon dolarlık bütçeyle Euroleague'de var olduğumuzda tam da bugünlerde Gsbasket'e çizik atılmaz. Tecrübeyle sabit. O sebeple bilfiil Basketbol Şampiyonlar Ligi'ni kazanalım, Saporta-Korac ikilisini tamamlamış olalım diyorum. Başkan ve bütçe beni bu cümlelere itiyor.
Zalgiris ve Bayern örneklerine dair birkaç cümle de kurmak istiyorum. Euroleague'in eski halinde imza şampiyonluklarından birini kazanmış olan, alt yapı ve ülke üzerinden 2000'lerde en az 10 üst düzey Litvanyalı profilinde oyuncu yetiştiren, biraz kafayı kaldırdığında Micic'e şekil verebilen Zalgiris için bu sezonki görüntü düşük profilli olmaktan fazlasını ifade etmiyor bana. Tofaş için Türkiye Ligi'ndeki hal neyse, Zalgiris için Euroleague'deki görüntü de o. Yiğitcan Saybir'i geliştirmek, şut atamayan fakat dövüşen Litvanyalı kısalar yetiştirmek 90'ların sonu ve 2000'lerin başındaki görüntülerinin ardından dişin kovuğunu doldurmuyor. Son 25 sezonda, bir profesyonel 3 amatör branşta 7 Avrupa kupası kazanmış olan Galatasaray'a dair de fotoğrafı buradan yorumluyorum.
Bayern Münih içinse, Sırplar ve Yunanları salonun yarısını doldurup dönem özelinde olabildiğince tribün yaparken görmek ciddi bir keyif. Zamanında biz de yaşamıştık, erkek futbolun silindiri Bayern Münih'i basketbolda yenmek haz veriyor. Onun dışında bu Alman takımları ne diye Euroleague'de, ne amaca hizmet ediyor sorusu en başta Euroleague'i geriye atıyor. Bütün hissenin Sırp takımlarına verilmesi gereken ortamda, statüleri galiba daha yukarıda ki bana hep Euroleague Galatasaray'a gelmeli dedirtiyor bu fecaat tablo. Aynı cümleyi Karşıyaka ve Beşiktaş için de kuruyorum.
Gsbasket'in, bugün 50'li yaşlara merdiven dayayan ilk jenerasyonunun bir Fransız kulüp üzerinden yaklaşık 20 yıl önce yaptığı bir tartışmaydı bu. O sebeple keyifle yazıyorum içeriği. Ez cümle, Türkiye'de kadın voleybolun erkek basketbolu ciddi ciddi yerinden etmeye başladığı günlerde Euroleague'in Kasım-Aralık renkleri Galatasaray için model olamaz. Olursa da, Gsbasket keza Abdi İpekçi bugünkünden çok daha tenha olur.