Ekrem Memnun diye bir adam var, kadın basketboluna döndüğü 2. sezonda, rakiplerine oranla çok düşük bütçeli bir takımla, ezeli rakibini 3 finalde yenerek kupaları topladı. Üstelik bunlardan biri de bu branşta alınabilecek olan en büyük kupa. Böyle bir başarıyı karşı tarafta yaşamış olsaydı kendisine imkan üstüne imkan sağlanır, istediği oyuncular anında alınırdı. Peki Galatasaray’da nasıl oldu? “Savaşa gitsem, yanıma alacağım ilk kişi” dediği kaptanını ve şampiyon takımın en önemli parçalarını elinden alıp, “Madem bu kadar iyi hocasın, al sana daha kötü bir takım. Bunu da şampiyon yap da görelim” dediler adeta. Fakat Ekrem Memnun bu, durur mu?
Perşembe günü 13 bin kişi önünde, oldukça zorlu Polonya deplasmanından galip geldikten sonra derbiye sadece tek idmanla hazırlanma şansı bulmasına rağmen, rakibini öyle güzel analiz edip işlemiş ki oyunculara, yine bir derbi galibiyetine imzasını attı.
Geçen seneki hezimetten sonra şubeyi kapatırlar diye beklediğimiz
)) Fenerbahçe, kadro olarak geçtiğimiz sezonun çok gerisinde. Cappie Pondexter, Esmeral Tunçluer ve Ivana Matovic onlar için önemli kayıplar. Ayrıca ilk beş başlayan Miljana Bojovic zayıf bir oyun kurucu. Angel’ın zorlamaları ve Tina’nın klasik performansı ile tutundular maça. Bojovic; Meral, Cappie ve Birsel rotasyonundan sonra, son senelerde Avrupa’da top kaybı sıralamasında hep yukarılarda olan bir oyuncu. Sakatlığından dolayı birkaç haftadır oynayamayan formsuz Birsel karşısında da gereksiz şekilde oyun kurmada zorlanıp, fazla baskı yedik.
Bizim takıma bakacak olursak, özellikle kısa rotasyonumuzun kalitesi, geçen seneki Işıl Alben, Alba Torrens ve Shavonte Zellous üçlüsünün oldukça gerisinde kalıyor. Pota altında çok sağlam olmamıza rağmen, oyunu okuma ve liderliği, karşı tarafın zaaflarına göre elindekileri en sağlam şekilde oynayarak alma kabiliyeti olmadığı için ciddi anlamda zorlandık.
Evet, bu maçı kazandık ama bundan sonra ne olacak? Çıplak gözle ve objektif bir izlenimle son senelerin en gazı alınmış Galatasaray-Fenerbahçe derbisi oynandı. Karşı tarafta organizasyon eksiğinin yanı sıra fazla bir hırs da yoktu. Bu şekilde devam ederler mi, takviye yapar mı belli olmaz ama biz kendi tarafımızda önlemlerimizi almalıyız.
Bugün maçı seyreden herkes Ekrem Hoca’nın çoğu yerde parmağını kafasına götürerek oyun kurucularını “aklınızı kullanın” diye uyardığına dikkat etmiştir. Geçen sene kısa-uzun oyuncu skor dağılımı arasında dengeyeken, hatta genelde kısalar oyunculardan daha fazla skor katkısı alırken, bu maçta attığımız 66 sayının 47’ sinin uzun oyunculardan gelmesi sorunun nerede olduğunun basit bir göstergesi aslında. Şu maçın sonunda, Işıl Alben ve Shavonte Zellous olsaydı skorun rahat bir şekilde çift hanelerde bitebileceğini düşünmeyen yoktur sanırım. Aynı şey bence sezonun geri kalanı için de geçerli. Bu iki eski oyuncumuzu tekrar takımımıza geri döndürebilirsek ya da sadece Işıl’ı geri alabilirsek bu sezonda bizim için gayet güzel geçer. Shavonte zaten boşta, biraz ilgi alaka gerekiyor.
Işıl’ın nasıl Galatasaraylı ve Ekrem Memnun’la müthiş bir ikili olduklarını da zaten çok iyi biliyoruz. Üstelik geçtiğimiz günlerde eski basketbol şubesi sorumlusu Ahmet Dedehayır bir açıklama yapmıştı, “Eğer kulüp isterse Kursk takımını ikna edip Işıl Alben’i takıma geri gelmesi için yardımcı olabilirim” diye. Böyle fırsat değerinde olan bir açıklamadan sonra hala neyi bekliyoruz diye sormak istiyorum sadece?