CSKA bu senenin kuşkusuz en formda ve en iyi kadrosuna sahip takımı. Nitekim bunu çıktıkları 12 maçta da galibiyete ulaşarak göstermişlerdi. NBA'den dönen ve Avrupa'nın tozunu atan Krilenko, eski günleri hatırlayan Khryapa, pota altında Avrupa'nın en iyi bitiricilerinden biri olan Krstic ve şu dönem itibariyle Avrupa'nın en gözde oyun kurucusu Milos Teodosic... Rüya gibi bir kadro, Kazlauskas gibi disiplinli bir koç ile birleşince ortaya baş edilmesi güç bir potansiyel çıktı. Final 4 için yerini daha ilk maçlardan ayırtan bu takım karşı oynayacağımız oyun, geriye düşeceğimiz dakikalarda göstereceğimiz karakter, basketbol sistemimizden ne denli bağlı kalacağımız kritik noktalardı. Elemelerden gelip son 16 takımın arasında ismimizi yazdırmamız ile beraber, Rusya deplasmanında dün itibariyle gösterdiğimiz karakter, Euroleague seviyesine çoktan alıştığımızı, gelecek yıllara dair büyük umut beslememiz gerektiğini gösterdi.
Zorlu hava şartları, 7-8 saat hava alanında uçağı bekleme derken beklediğimiz şekilde takım deplasmana zor ulaştı. Doğru düzgün antrenman yapamadan maça çıktığımızın altını çizmek gerekiyor, maç öncesi. Maçın hemen başında şok dalgasını bekliyorduk açıkçası, nitekim baskı ve hızı yan yana getiren CSKA hücumu 10-0 ile hızlı bir başlangıç yaptı. Bu tutukluğu kenardan gelen Caner ile kırmamızın ardından skor 9-12 lehimize. CSKA gibi zaten parkede ağır basan bir takımın hızlı başladığı ve yumruğu erkenden indirmek istediği gerçeğini göz önüne alırsak, verdiğimiz cevabın anlamı büyük oluyor. Takımın yılmadan oyunun içine tekrardan dönmesi haftaya oynanacak karşılaşmaya dair ilk sinyalleri bize veriyordu.
10-0'lık seriden sonra oyunda hiç bir geri adım atmadan oyunda oluşumuzu, ikinci periyotta bulduğumuz 25 sayı ile çok rahat açıklayabiliyoruz. CSKA savunmasının ün yaptığı Avrupa semasında, sık sık hücum seçeneklerimizin sınırlı hale geldiğini de düşünürsek, bulunan 25 sayının önemi büyük. Bu başa baş oyun gelirken, savunmada yediğimiz 25 sayının da açıklamasını yapmak gerekir. Hıza kavuşunca hem kısa anlamda hem de uzun anlamda müthiş pas yeteneği isimlere sahip olan CSKA (Teodosic & Khryapa ) kolay sayılara çok çabuk ulaşabiliyor. Bizim bu seçenekleri çoğaltan hücum sistemine karşı yaptığımız basit top kayıplarının canımızı çok yaktığı ortada. Skoru bir nebze olsun aşağıya çektiğimiz anda bile, 30-24, iyi savunmamızın ardından top kaybı ile devam ettirince, oyun olarak ayakta kalmaya devam etsek bile skorda yaklaşabilmek mümkün olmadı. Özellikle ikinci yarıda olmasa da, ilk yarıda Jaka - Ender ikilisinden bulduğumuz dış şutların hücum düzeni içerisinde ne kadar büyük bir potansiyel patlaması yaşatabildiğini gördük. Her maçta ayrı bir savunma hikayesi yazmaya alışık olan takımımızın bu değerli hücum performansını not edelim.
Aynı maç başında olduğu gibi, ikinci yarıya da sert başlayacağını tahmin ettiğimiz CSKA, beklenilen karakteri göstererek ikinci yarıya en potansiyelli ilk beşi ile başladı, Milos - Siskauskas - Andrei - Khryapa - Krstic. Nitekim hücumda vitesi bir anda 5'e yükselten CSKA düzeni, 8 dakika geride kalırken 18-7 üstünlük sağlayarak farkı maçtaki en yüksek fark olan 18'e çekiyordu, 62-44. Bu bölümde, ikinci periyotta yakaladığımız akıcılıktan vazgeçtiğimizi söyleyemeyiz. Asıl sorun, boş şutların değerlendirememesiydi. Shumpert'tan 2, Jaka - Jamon - Josh dörtlüsünden bulduğumuz 5 boş üçlükten isabetsiz ayrılmamız, skor açısından bizi geriye atan en önemli faktördü.
14 fark ile başlanan son periyotta, takımımızın Furkan'ı en iyi kullandığı dakikalara şahit olduk. 2'si smaç olmak üzere ikili oyun sonucu takıma 7 sayı kazandıran Furkan, haftaya CSKA karşısında işlenecek önemli bir yeri işaret ediyordu. Shved ve Milos ikilisinin beraber oynamasının sağladığı akıcılığın önüne geçemediğimiz gerçeğini de belirtmek lazım. Savunmadan başladığı hücumları hızlı bitiren bir takım olan CSKA'nın, son periyotta da gösterdiği kolay sayıya gitme yollarını iyi kapatmak gerekiyor haftaya perşembe. Maçın son saniyesinde bulduğu üçlük ile skoru belirledi Ender, 85-70. Ayrıca bu üçlük isabetinin ikinci yarı bulduğumuz tek isabet olduğunun da altını çizelim.
Rusya'ya giderken, tarafsız olan kesimin ağır mağlubiyet beklentisinin çizdiği, bunların üstüne bizim taraftan da takımımız ile dalga geçtiği bir ortamda bulduk kendimizi. Rusya'da maçın başında 10-0'lık seriyi bir kenara koyduğumuzda 75-70 gibi bir oyun skoru bulunan, oyunun hiç bir anında kendi basketbol doğrularından vazgeçmeyen, mücadele konusunda rakibinden geride durmayan bir takım izledik. Euroleague organizasyonunun en büyük favorisi olan, Pana önünde 16, Efes'e 28 sayı fark atan takıma karşı yaptık bunları.
Bu mağlubiyetin ardından geride ne kaldığına bakarsak eğer;
Taraflı/tarafsız takım ile dalga geçenlere kalan utanç duygusu, İstanbul'da Euroleague'in yenilmez takımı olan CSKA'nın mağlup edilebilme gerçeğinin hiçte uzağımızda olmadığı, takımın hiç bir rakip fark etmeden oyununu sürdürebilme potansiyeli ve oyununu artık top class seviyesine çeken Jamon Gordon...
9 şubat günü hiç unutulmayacak bir gün olmaya aday, herkes inansın; zira ilk önce orada başlıyor galibiyetin adımları...