7-8 klasman maçında Slovakya'yı yenerek, gelecek sezon Dünya Şampiyonasının evsahibi İspanya'nın da turnuvayı ilk 6'da bitirmeyi garantilemesiyle, 5.'lik-6.'lık müsabakasının sonucuna bakmaksızın tarihimizde ikinci defa Dünya Şampiyonasına katılmayı garantiledik. Açıkcası Yunanistan maçını bir kenara bırakırsak geri kalan 4 maçtaki milli takım bu turnuvada İspanya hariç herkesi yenecek güçteydi. Fransa'nın da Gruda ve Yacoubou'dan yoksun olduğu ve İspanya'yla finale kadar oynamayacağımız düşünüldüğünde 2.lik çok da hayal değildi. Yunanistan maçı ise ilk çeyreği ayrı tutarsak 30 dakika boyunca hem saha içinde, hem de kenarda tam bir akıl tutulması şeklinde geçti. Rolümüzü o kadar ezberlemişiz ki Yunanistan bundan farklı bir şey oynamaya mecbur bıraktığında hiç çözüm üretemedik. Halbuki bugün Slovak maçında sık sık yaptığımız içerden dışarı bol paslı ve iyi yerleşimli oyunu oynayabilsek tüm risklerini Hollingsworth'ten alan Yunanlıları da paramparça ederdik. Bizim oynamamız gereken oyunu onlar bize oynadı ve boş şutları yüzdeli atıp yalan yok, büyük hezimet tattırdılar. Yapacak bir şey yok, tarihimizin en büyük oyuncusundan yoksun çıktığımız ilk turnuvada böyle kazalar olacaktır. En önemlisi böyle bir zamanda, gruplarda çok daha moralliyken oynayıp son topta kazandığımız Slovakya karşısında, hedef maçında 20 sayıyla galip gelebilmek. Benim gözümde bu kızlar daha iyisini yapabilirlerdi ama yine de çok başarılardır. Bu sonuçla 2012 Olimpiyatlarından beri üst üste 7. kez, en büyük 3 turnuvadan birinde yer alma geleneğimizi devam ettiriyoruz. Milli takımlar seviyesinde böyle bir istikrara, bu topraklarda denk gelmek muazzam iş. Ha biz bu kadınlarımıza teşekkürümüzü nasıl iletiyoruz, oraya girersek bir 6 sayfada onun için konuşmak icab edecektir. Şimdilik teşekkürden fazlası gelmiyor elden, emeğinize yüreğinize sağlık.