Basketdergisi, Milliyet gazetesinde Ümit Avcı'nın yaptığı Murat Özyer röportajının tam halini yayımlıyor.
Galatasaray Cafe Crown'la ayrılan yolların ardından Milliyet gazetesinden Ümit Avcı ile bir röportaj gerçekleştiren Murat Özyer çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu. Basketdergisi, bu röportajın yer darlığı nedeniyle yayımlanamayan kısımlarına yer veriyor. İşte dikkat çekici açıklamaların yer aldığı röportajın tamamı...
* Siz ayrıldıktan sonra hemen derbinin oynanması olayları gölgede bıraktı. Siz görevden ayrıldınız mı, alındınız mı?
Fenerbahçe maçının öncesinde bunun yaşanması benim tercihim değildi. Olay geçtiğimiz yazdan başlıyordu aslında. Play-Off'taki Telekom maçları sırasında bazı coachlarla konuşulmaya başlanmıştı. Kontratım bitiyordu ve bu bana bir mesajdı. Ben de lig bittikten sonra başka bir kulüple konuşuyordum ve son görüşmeyi yapmadan Galatasaray'dan bir teklif daha geldi. İşin içinde Galatasaray olduğu zaman çok profesyonel ve rasyonel davranamadığım zamanlar oluyor. Bir de şu vardı, ben iki senelik bir program yapmış, o programın altını doldurmaya çalışmıştım ve tam emeklerinin karşılığını alacağın, meyvelerini toplayacağın dönemde ayrılmak benim de çok işime gelmiyordu. Ancak yaşananlar kamuoyuna, taraftarlara ve oyunculara bir güven bunalımının olduğu hissettirilmişti. Aslında bunun tedavisi için de yeterli süreç vardı ama bence bu da iyi yapılamadı. Beşiktaş maçına kadar olan dönemlerde de bir takım şeyler yaşamıştım ve o maçın ardından bir arayış içine girildiğini duymuştum. Bazı antrenörlere teklifler gitti, o antrenörler kabul etmedi ve B ve C planları devreye girdi. Ben de C planının içinde olmak istemedim. Benim hem kendime, hem de kurduğum takıma güvenim fazlaydı. Ayrıldıktan sonra müdafaa konusunda eleştiriler oldu ama bakarsanız Fenerbahçe maçına kadar biz ligin en az sayı yiyen ikinci takımıydık, geçen sezon da aynı pozisyonda bitirmiştik ligi. Çünkü ben savunmaya önem veren bir antrenörüm ancak yaşanan güven bunalımının, takımı, kamuoyunu etkileyeceği kesindi. Sonunda da yönetimin isteğiyle yolları ayırmak durumunda kaldık.
* Sözünü ettiğiniz güven bunalımı aslında ilk günden itibaren vardı. Ülker'den geldiğiniz için 'Ülker'in adamı' ilan edildiniz, Galatasaray Liseli olduğunuz için lise karşıtlarının tepkisini çektiniz. Sizi hangisi daha çok zorladı. Ülkerli olmak mı, liseli olmak mı?
Ben Galatasaray'a alışılmış bazı düzenleri bozmak ve kulüp içindeki organizasyonu düzene sokmak için geldim ve o dönemde asbaşkan olan Adnan Polat'tan büyük destek aldım. Bazı kişileri zorlayan buydu aslında. Benim maddi durumumdan liseliliğime, Ülker'den gelmeme kadar her şey sürekli gündeme getirildi ve bana bir etiket yapıştırılmaya çalışıldı. Benim nerede doğduğum, nerede basketbola başladığım, hangi okulu bitirdiğim, Ülker'in ardından hangi kulübe döndüğüm ve kariyerim boyunca kaç kulüpte görev aldığım ortada. Yani bir etikete ihtiyacım yoktu benim. Ama ben bu söylemlerden rahatsız da olmadım. Çünkü basketbolda sizin gibi bazı emektarların haricinde yazılanlar çok az ve futbol medyasını takip etmek zorunda kalıyorsunuz. Oradaki insanlara yakıştırılan etiketlerin yanında bizimkiler çok yumuşak kalıyordu... Sonuç olarak ben Galatasaray Lisesi olduğum için, Ülker'in kuruluşundan son gününe kadar o oluşumun içinde olduğum için ve son iki sezonu sarı-kırmızılı bir yaşam biçimiyle geçirdiğim için gurur duyuyorum.
* Galatasaray'ın sizden önce Avrupa'da hiç ismi yokken şimdi önemli bir kulüp olma yolunda. Hedeflediğiniz değişimleri gerçekleştirebildiniz mi?
Biz bazı şeyleri değişmeye çalıştık. Mesela idman salonumuzda önünde fotoğraf çektirebileceğimiz sarı-kırmızılı renkte hiçbir şey yoktu. Bu konuda yine sağolsun Adnan Polat o salonun tadilatını yaptırdı, Galatasaray amblemlerinin, şampiyon kadroların fotoğraflarının bulunduğu bir mekan haline getirtti. Tabii, şu da gerçek bizim güzel bir salonumuz olsa, ben size idman sahasını anlatmazdım. Salon avantajını yıllardır Beşiktaş yaşıyor, Fenerbahçe de kısa süre sonra aynı avantaja sahip olacak. Ben Galatasaray'ın da gerekli çalışmaları en kısa tamamlayıp, böyle bir güce sahip olmasını bekliyorum. Biz bazı şeyleri değişmeye başladık ama tam olarak tamamladık diyemem. Mesela Galatasaray'ın idari anlamda büyük eksikleri var. Nasıl eksik bunlar: Düşünün rahmetli Baba Özer, Çetin Ünal... Bu isimler çok uzun süre idarecilik yapmış. Onlardan sonra gelen idarecilerde çok değerli isimlerdi ancak hep bir iki senelik idarecilerdi. Galatasaray'ın yapması gereken idari yapıyı sağlam tutmak ve seçimle bu kişilerin değişmemesi. Mesela şu anda görev yapan Ali Türsan ile Mert Uyguç'un en az on yıl bu görevde bulunması lazım. Çünkü herkes onları tanımalı, sözlerini herkes dinler hale gelmeli. Biz bunun sıkıntısı çok yaşadık. Geçen sezon ULEB Cup'ta ilk dört içine girmemize rağmen, bu yıl iki ön eleme oynamak zorunda bırakıldık. Çünkü ULEB ile gereken iletişimimiz yoktu. Onların dışında fizyoterapistimiz, doktorumuz oldu, alt yapımızı canlandırdık ve on yıl sonra tekrar Türkiye Şampiyonası'na katıldık. Ancak bunlar yeterli değil, Galatasaray'ın artık basketbolda kurumsal bir yapıya bürünmesi ve istikrarı yakalaması gerekiyor.
* Galatasaray'da varlığı herkes tarafından bilinen abiler var. Siz o abilerin baskısını hissettiniz mi?
Galatasaray'daki abilik kavramı aslında pozitif bir kavram. Bu liseden gelen bir kavram. Lisede abilik, küçükleri korumak, ona sahip çıkmaktır. Bir şeye sıkıştığın zaman anne-babandan önce etüt abine gidersin, ondan nasihatler alırsın. Fakat kulüpteki abilik kavramında bazılarını farklı yere koymak lazım. Senin kullandığın abilik negatif bir kavram. Burada bir iktidar savaşı var. Galatasaray, play-out oynayan bir takım halinden çıkıp, Avrupa'da tanınan bir marka haline geldi. Dolayısıyla bu markaya herkes talip. Aslında bu güzel bir şey, rekabet kaliteyi artırır.
Gerçek abilerden bir tanesi mesela Şengün Kaptanoğlu'dur. Ben Galatasaray'daki ilk dönemlerimde onun şube sorumluluğu altında da çalıştım. Zaman zaman konuştuk, Türkiye'nin geçmişteki en önemli basketbolcularından bir tanesi olmasına rağmen, dünyada ne olup bittiğini bu denli bilen, bu kadar mütevazı insan an bulunur diye düşünüyorum. Mesela çok zor bir maç kazanmıştık ve maçın ardından telefon açıp "Müsade edersen takımı tebrik etmek istiyorum" dedi. Ne demek abi, müsade sizindedikten sonra oyunculara güzel bir konuşma yapmıştı. İşte aslında gerçek abilik buydu. Bu abilik kavramı hoş bir şey, ama onun dışında etrafındaki insanların motivasyonundan etkilenip, ya da sizin isminizi kullanmaya... Aslında bu konuya girmemem lazım!
* Bence kesinlikle girmeniz lazım. Mesela o zaman ben sorayım. Örneğin abilerden bir tanesi Tuğrul Demir. Siz görevdeyken farklı isimlerin gündeme getirildiğini biliyoruz. O sizi rahatsız etti mi?
Aslında bunun perde arkasına bakmak lazım. Tuğrul Abi Galatasaray'da 50. yılını kutlayanların aldığı plakete sahip çok Galatasaraylı bir abi... Enerjisi de etrafındaki genç insanların veya bu kulübe girmeye çalışanların onu kullanmasından geliyor. Esasında Tuğrul Demir tek başına bırakıldığında çok değerli bir basketbol adamı ve Galatasaray'a hizmet etmiş bir isim. Bence Galatasaray kulübünde yer almak isteyen çevresindeki insanların yanlış yönlendirmesiyle farklı bir kimliğe bürünmeye çalışıyor. Benim yeğeniyle veya akrabalarıyla konuştuğumda anladığım budur. Kendisine de kesinlikle bir kırgınlığım yok. Burada hoş olmayan meydanın boş bırakılması. Eğer bir organizasyondan söz ediliyorsa doğru modeller ortada. Yönetim şeması bu tür olaylara izin vermeyecek şekilde oluşturulmalıydı.
* Yani yönetimde roller çok belirgin değildi...
Tabii ki herkesin fikri olacak, ancak burada Galatasaray'ın ıskaladığı şu. Son şampiyonluktan sonra onlarca yıl geçti. Bu seneler içinde Galatasaray neyi yapmış, neyi yapmamış, kimler çalışırken neredeymiş, sonrakiler gelince nereye çıkmış, buna bakmak lazım. Galatasaray'ın kuvvetini bu takımdakiler hissederse her şey çok farklı olur. Ben bunu hissettiğimi düşünmüyorum. Benim dönemimde bir yumruk olunamadı. Bu futbolda yapıldı aslında. Adnan Polat geçen sezon tüm eski başkanları deplasmanlara bile götürdü ve şampiyonluğu elde etti. Basketbolda bireysel oynamayı seven abiler daha fazla, onları takım haline getirmek daha zor. Ama Galatasaray bunu başardığı zaman diğer kulüplerin önüne geçecektir.
* Sezon başına dönersek, kulüp Erman Kunter ile anlaşırken siz de Beşiktaş ile anlaşmak üzereydiniz, ancak sonra Kunter işi olmadı ve tekrar Galatasaray'la devam dediniz. Pişman mısınız?
İnsan, hayatı boyunca bazen iki kapıyla karşılaşır ve açmadığı kapıda neler olduğunu bilemez. Beşiktaş bu sezon bazı sorunlar yaşamasına rağmen antrenörünün ve oyuncusunun arkasında durmayı bildi ve bunun semeresini alacaktır. Böylesine basketbol kültürü olan bir kulüpten teklif almak da beni gururlandırmıştı. Ben açtığım kapıdan ve yürüdüğüm yoldan memnunum. Ben burada başarılı olacağımı da biliyordum. Eksik oynamasına, zaman zaman kötü oynamasına rağmen kazanmayı bilen bir takım yaratmıştık. Galatasaray'ı Avrupa dördüncülüğünün bile tartışılır hale getirdiysek ne mutlu bana diyorum.
* Seyircinin desteğinden memnun muydunuz?
Galatasaray'ın bir seyirci potansiyeli var ama son iki sene biz bunu doğru organize edemedik. Kombine kart olayını bundan sonra yapamaz Galatasaray, çünkü geçen sene kötü idare ettik, bu sene daha kötü idare ettik. Sattığımız koltukların yerlerinde yeller esiyor! Bunların bütünü kurumsallaşmayla aşılır. Büyük bir potansiyel varken bunu kullanmamak seyircinin değil, kulübün eksiğidir.
* Galatasaray taraftarının Murat Özyer konusunda ikiye bölünmesini neye bağlıyorsunuz. Takım içinde takım gibi olmuştunuz, bir sizi tutanlar, bir de tutmayanlar...
Benim gördüğüm tek taraftar vardı. Tribünde sürekli arkamızda olanlar. Ben sanal ortama çok güvenmiyorum. Orada gerçek kimlikler saklandığı için kimin ne yazdığını bilemezsiniz. Benim için taraftarın görüşleri önemli. Ben UltraAslan'a da diğer taraftarlara da şu teşekkürü ettim. Yendiğimiz gün zaten problem yok, ama yenildiğimiz gün de bizim arkamızda oldukları için onlara minnettarlığımı ilettim. O çok önemliydi, yenildiğiniz gün sırtınızı yaslayabileceğiniz birilerini arıyorsunuz ve o taraftar grupları hep oradaydı. Benim onlara borcum var. Takım da bunu hissediyordu. O vefakar taraftarla doğru bir empati kurduğumuza inanıyorum ve aramızdaki bağ sonuca bağlı değildi.
* Şube Başkanı Ahmet Dedehayır'dan yeterli desteği aldınız mı? Mesela son oynadığınız Beşiktaş maçını kazansaydınız, eksik takıma karşı kazanacaktınız ama kaybedince büyük takımlara kaybediyor oldunuz...
Ahmet Bey ilk geldiğim sezonun yarısında şubeyi aldı. İlk kez yaptığı bir işti. Ahmet Bey iyi ve fanatik bir Galatasaraylı, çabuk heyecanlanan yapıya sahip, basketbolu bizimle beraber tanıdı. Dolayısıyla onun içindeki dinamikleri zaman içinde deneme yanılma ile gördüğünü düşünüyorum. Basketbolda yöneticilik yapmak kolay değil. Karşınızdaki idareci antrenar ve oyuncuların sizin kadar zeki olduğunu bu işi belki sizden daha iyi bildiğini düşünmeniz lazım. Zaman zaman heyecanı nedeniyle bazı kararları yanlış aldığını düşünüyorum. Ancak ben olayları maç maç düşünmüyorum. Sonuçta biz geçen sezon bizden yüksek bütçeli tüm takımları sahamızda yenmiştik. Bu sezon da bu takım benim kontrolümde olmayan bir Ziziç olayı ve benzer durumlara rağmen yoluna devam ediyordu, Beşiktaş maçı bir kazadır. Yapılan savunma ortadadır. O dönemde daha fazla destek olabilirdi diye düşünüyorum. Bu yaşadıkça öğrenilecek bir durum. Ahmet Bey iyi bir borsa yöneticisidir ve spor konusunda da daha iyi olacaktır. Zaman içerisinde atacağı adımları heyecanını basarak attığında daha doğru işler yapacağını düşünüyorum.
* Önce Levent Topsakal, ardından Koray Mincınozlu gibi antrenörlük geçmişi olan isimlerin göreve getirilmesi sizi rahatsız etmedi mi?
Levent teklifi kabul etmeden evvel benimlekonuştu. Levent kimdir diye sorduğunda herkes ilk başta delikanlıdır der. Levent beni aradığında, "Ben buraya kesinlikle antrenör olmaya gelmiyorum. Beni mutlu edebilecek bir teklif aldım. Eğer sen rahatsız olmayacaksan kabul edeceğim" dedi. Kendisi bu konuşmayı yapacak özgüvene sahip bir insan. Kulüp de bence o dönemde şunu düşünmüştür, sen geçen yılki antrenörün yerine başkalarıyla görüşmüşsün, anlaşamamışsın ve tekrar aynı isme dönmüşsün. O zaman neden başkalarıyla görüştün sorusu akıllara gelir. Bu nedenle kulüp olayı biraz değiştireyim, biraz parlatayım ve daha iyi bir organizasyon kurdum imajı vermek için bu kararı aldı. Ben zaten bunun olacağını bile bile görevi kabul etmiştim. Çünkü benim yarışım kendimleydi. Ben kendimi aşabileceğimi düşünüyordum ve Galatasaray'da kurduğum düzenin meyvalarını yiyeceğime inanıyordum, yarım kalan bir işi tamamlamak için Beşiktaş'ın kapısından dönüp geldim. Ama sonuçta benim yapacağıma inandığım işi bitirmek için ekipteki herkesin inanması gerekiyordu. İnanmayanlar bulunduğu için de bu ayrılık gerçekleşti. Gerçi burada önemli olan bir şey de ben de Levent de onun neden kulüpten ayrıldığını bilmiyoruz. Bu da ilginç bir durumdu.
* Koray Mincinozlu antrenörlük için daha hazır bir isimdi, o etkilemedi mi sizi?
Açıkçası üç büyüklerde görev yapan herkesin aklında bu düşünceler vardır. Çünkü onların bulunduğu konumu herkes ister. Bu bir gerçek. Koray Abi meselesine gelince; ekim ayında Litvanya deplasmanındayken Koray Abi'nin yaşam koçluğu ve meditasyon uzmanlığı yaptığı aklıma geldi ve bu konuda kendisinin takıma faydalı olacağını düşündüm. Kendisiyle bir araya geldik ve ona da bu fikir güzel geldi, profesyonel olmadan bizimle maçlara gelmeye başladı ve hepimizin hoşuna gitti bu durum. Daha sonra Levent ayrılınca kendisine gel bizimle profesyonel olarak çalış, buna zamanın var teklifini götürdüm. Yönetime bu durumu açtık ve birlikte çalışmaya başladık. Yani Koray abinin Galatasaray'a tekrar gelişini isteyen kişi bendim ortada böyle bir durum yokken. Birlikte çok da iyi bir çalışma yaptığımızı düşünüyorum. Benim ayrılmamdan sonra teklif götürülen coachtan olumlu cevap alamayınca da B ve C planları gündeme geldi. O da Koray Abi'nin sahaya inip, tamamen teknik danışma olması ve benim coachluğa devam etmemdi. Ben bunu kabul etmedim. Aslında kabul etmediğim bu düzen değildi. Zaten aşağı yukarı benzer bir şey yapıyorduk. Benim kabul etmediğim, bana güven bunalımının hissettirilmesiydi. Çünkü bunu ben hissettiysem, herkes hissedecekti ve öyle bir ortam bana uygun değildi.
* Aydın Örs'ün Fenerbahçe'den ayrılışı, sizin Galatasaray'da, iki yıl içinde vizyonu değiştirmişken ve bu sezon da 12'de 10 yapmışken yaşadıklarınızı düşünürsek, Türk antrenörlere yeterince güven yok mu ülkemizde?
Ben çok önemli antrenörlerle çalıştım. Aydın Örs, Ergin Ataman, Çetin Yılmaz, Murat Didin, Nur Germen, Mehmet Baturalp, Halil Üner gibi... Yabancı antrenörlerin seminerlerine de gittim, NBA'e de gittim. Hiçbirisinin insan ilişkileri, bilgileri bizimkilerden yukarıda değil. Türkiye'dekisorun basketbol idareciliği. Bence bazı basketbolcuların da bunu seçmesi lazım. Basketbolun içinden gelen kişilerin basketbolu yönetmesi daha doğru olacaktır. Bu işin Türk-yabancı işi değil de organizasyon işi. Antrenöre değer verilmesinden çok organizasyona değer verilmeli bence...
* Yabancı tercihleriniz çok tartışıldı. 3 tane Yugoslav'ı olan takımın ABD'li guardı olmaz mı?
Globalleşen dünyada basketbol artık tek başına kimlik oldu. Bu oyuncular hayatlarındaki ilk yurtdışı kariyerlerine bizde başlamadı. Öyle bir problem olduğunu düşünmüyorum. Belki tek eleştirilebileceğim konu vardır. Onu da Levent ile çok düşündük, çok araştırdık, oyunculuğunda guard olduğu için onun da fikirlerine güvendim. Biz öncelikle çok önemli 3 oyun kurucuya teklif götürdük, bütçemizin önemli kısmını guarda yatırmayı planladık. Ama sizin istediğiniz oyuncular her zaman sizi kabul etmeyebiliyor. Galatasaray'ın son senesi başarılı geçti ama ondan önceki sezonlarda ödemelerdeki aksaklıklar, saha içindeki dereceler işi etkiliyor. Böyle olunca planı değiştik, diğer oyuncuları daha önemli isimler arasından seçelim, Türkiye'yi tanıyan bir guard alalım dedik. Belki Strickland'e gereken güveni veremedik. O hatadan da döndük ama Atkins transferinde de çok ağır kaldığımızı düşünüyorum. 15 gün evvel o transferi bitirecekken hiç yoktan zamanı uzattık.
* Ziziç iki ay boyunca bir gitti, bir gitmedi... Orada neler yaşandı?
Bizi çok etkileyen bir sorundu. Erdemir deplasmanında yönetim bana Ziziç'in gitmek istediğini söyledi. Ben gitmesini istemiyorum dedim. Ama yönetim, bizde oynamayan oyuncuyu biz tutmayız dedi. O zaman bu adam bir daha bizimle beraber basketbol oynamayacak, gidene kadar kondisyonla çalışacak dedik. Ben de o sırada yeni uzunlar bulmuştum, 5 hafta sonra yönetimden bu adam bir yere gitmiyor, bizimle oynayacak dendi. O zaman bi 6 haftayı neden harcadık. Bu bir sorundu, şimdi yine gitti. Bence burada Hüseyin'e Cüneyt'e herkes teşekkür etmeli. İki oyuncu büyük bir özveriyle takıma sahip çıktı ve o dönemi en az hasarla geçtik.
* Hüseyin demişken, onun da aldığı ücretin yönetimi rahatsız ettiği ve sezon başında gönderilmek istendiği konuşuldu...
Bu konunun bir tarafı ben değilim. Ancak Türkiye Kupası ve hazır maçlarındaki performansı nedeniyle böyle bir konu oldu. Ancak ben geçen seneden Hüseyin'in bize neler yaşattığını bildiğim için, uzun oyuncuların yavaş yavaş forma girmelerini gözardı etmediğim için bu isteğe karşıydım. O dönemde büyük bir fırtına yaşandı ama sonuçta olumlu bitti.
* Fenerbahçe maçının ardından ne düşündünüz?
O maçı televizyondan izlerken orada olmayı çok istedim. Öyle bir taraftarın önünde yaşamak güzel olurdu. Televizyon başında kızımla biraz o atmosferi yaşamaya çalıştım. İnsan ekmek parasını bu işten kazanıyor ama o atmosferde maç yönetmek de işin en keyifli tarafı. Kazandığımız için gerçekten çok sevindim, herkese tebriklerimi gönderdim, onlar da aynı şekilde bana geri döndüler. Bu takımın yapacağı her pozitif için benim biraz daha rahat uyumamı sağlayacaktır. Yabancı oyuncu konusunda da şu anda Koray Abi ve idari ekiple konuşuyoruz, elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.
* Şampiyonluk için yeterli yerli kadro var mı sizce? Mesela sezon öncesi Kaya gündeme geldi, alınamaz mıydı?
Kaya ile benimle anlaşmadan görüşülmüş, Kaya da 'bakarız' demiş, ardından 3 hafta kendisini kimse aramamış. Ben anlaşınca da bana 'Kaya tamam' dendi. İmza attınız mı diye sordum, hayır dediklerinde Kaya'yı aradım. Kaya kimseye tamam demediğini ve Euroleague oynamak istediğini söyledi. Ama bakarız lafı nedeniyle 3 hafta kimseyle görüşülmemiş. Tutku istenmiş, ikna edilememiş. Asım, Muratcan, Haluk gibi isimler piyasadayken onlarla ilgilenilmemiş, Fatih gibi bir isim o dönemde kaybedilmiş. Bunlar yönetimin tecrübesizlikleri nedeniyle yapılan hatalardı. Mevcut kadronun şampiyonluğa gidebilmesi için herkesin iki günde bir oynanacak Play-Off döneminde çok daha özverili olması lazım.
* 2.5 yıla baktığınızda neler düşünüyorsunuz?
Yetiştiğim camiaya A Takım antrenörü olarak gelip, daha önce yapılmayanları yaptığım için gerçekten gururluyum. İkincisi 13 sene taraftarı olmayan bir kulüpte çalıştım. Taraftarla birlikte çalışmanın ne demek olduğunu yaşadığım için çok mutluyum.
* Bundan sonraki planınız nedir?
Çok plan yapmadım ama öncelikle ailemle birlikte bir tatil planlayabilirim. 25 senedir bu sürelerde hep çalışmışım çünkü. Daha sonra belki Avrupa'da bir iki antrenörün yanında onların sistemini takip edebilirim. Bir dil daha öğrenmek istiyorum. bu İtalyanca olabilir. Futbol antrenörleriyle görüşüp onlarla fikir cimnastiği yapmak, onların çalışma sistemlerinden kendime faydalı olabilecek noktaları almak istiyorum.
* Teklif gelirse kabul eder misiniz?
Onu da düşündüm. Gelen teklifleri değerlendiririm. Ciddi hedefleri olan, ilk dördü hedefleyen takımlardan birisinde çalışabilirim. Belki sezon sonunu beklemek daha iyi olur, bunu yapabilirim. Bu tek coachluk da olabilir, bir teknik danışmanla birlikte de olabilir. Sonuçta benim elimin ekmek tutan yanı basketbol ve teklif gelirse değerlendiririm.