2012-2014 arası rakamlara net olarak ulaşamadım ama 10-15 milyon euro arası bütçemiz vardı her iki sezonda da. 2014-2015'te 11 milyon euro, 2015-2016'da 6 milyon euro, 2016-2017'de ise 10 milyon euro bütçemiz vardı. 5 senede 50 milyon euro civarı para harcayıp bir lig şampiyonluğu ve bir Eurocup şampiyonluğu kazandık. Bu arada bu bütçeler Doğuş, Ülker gibi sürekli sponsor desteği ile değil Ünal Aysal yönetiminin inisiyatifiyle oluşturulmuştu. Yani Galatasaray'a büyük külfetler de getirdi. Bunun üzerine 5 senede iki önemli başarı kazansak da genel olarak Ergin Ataman'ın ve onunla Gherardin-Obradovic ikilisi gibi bir birliktelik oluşturabilecek önemli bir isim getirmeyen, şubeyi sadece Ergin hocanın isteklerine göre yöneten yönetimlerin yüzünden hiçbir sistemi olmayan, büyük bir tüketim döngüsünün içine girmiş, sadece kısa vadeli düşünen bir şube haline geldik. Hakan Üstünberk - Oktay Mahmuti ikilisi aslında uzun vadeli planlar için yolu çok güzel açmışlardı ama maalesef bunu devam ettiremedik.
Bunun sonucunda bir geçiş sezonu olması kaçınılmazdı. Şimdi herkes sinirli tabi bütçe 4 milyon, gelen koç çok önemli bir isim olsa da büyük bir düşüşte ama böyle bir sezonun yaşanılması kaçınılmazdı. Biz bunu erteledik sadece. İster bu yönetimle, ister başka yönetimle olsun böyle bir sezon kaçınılmazdı. Bu sezon bizim uzun vadeli planlarımız açısından büyük bir şans. Bu yönetimden çok bir şey beklemiyoruz ama Erman Kunter her ne kadar düşüşte de olsa bir şeylerin adımını atabilecek bir insan.
Çıkan haberler doğru mu değil mi bilmiyorum ama Tolga Geçim, Muhammed Baygül gibi yerlilerle ilgilenmemiz güzel. Sinan Güler gittiği için kızgınız ama onun kalmaması takım açısından çok iyi oldu. Kalsaydı 700.000'den anlaşacaktık muhtemelen ama 70.000'lik katkı bile veremeyecekti. Galatasaray'da miadı dolmuş bir oyuncuydu. Bütçenin dörtte birine yakınının bağlanacağı bir oyuncu ise kariyeri boyunca olmadı zaten.
Futbolda Galatasaray'ın karakterine hücum futbolu yatkınken, basketbolda savunmacı, agresif oyun tarzı daha uygun. Açıkçası artık takımda savunma yapamayan dört numaralar, blok kovalamak için sürekli adamını bırakıp ayağını yerde tutmayan pivotlar, rakip guardlara post-up oynatan 1.70'lik, 1.80'lik undersize guardlar görmek istemiyorum. Yakın dönemde akıllarda yer etmiş oyuncularımıza bakarsak -Stephane Lasme, Jamont Gordon, Manuchar Markoishvili, Luksa Andric, Josh Shipp vs.- çoğunlukla savunma karakterli oyuncular.
Deplasman fobimiz de ortada. Savunmacı agresif bir takım deplasmanlar için çok daha uygun. Abdi İpekçi'deki önemli maçlarda da en kazma oyuncuyu bile hücumda coşturacak bir ortam oluyor zaten. İçerde aslan, dışarda kedi olan bir takım olmaktansa, mottosunun hakkını veren son topa kadar oynayan bir takım görmek istiyorum. Umarım bundan sonraki transferler bu yönde yapılır. Buna pek uygun bir koç getirmedik ve ilgilendiğimiz söylenen oyuncular da pek uygun değil ama uzun vadede artık transferler böyle yapılmalı. Tabi hepsinden önce güçlü bir yönetim ve kalıcı bir sponsor bulunmalı ama o da yakın zamanda imkansız görünüyor.