İsmail Şenol'dan süper bir yazı...
Sevdiğim bir oyun vardı, onu izlemek için geceleri kalkar, uykusuz kalırdım...
O oyun ki İzmir Atatürk Spor Salonu'nun ter kokulu havasız tribünlerine koşa koşa gitmemi sağlar, karda kışta sadece Sabonis'i göreceğim heyecanıyla İstanbul'un bir ucundan öteki ucuna saatler süren yolculuklara sebep olurdu.
Sevdiğim bir oyun vardı, gelişimini başından beri takip ettiğim bir oyuncuyu NBA'de görünce heyecandan kalbim yerinden çıkacak gibi olurdu...
Sevdiğim bir oyun vardı, "12 Dev Adam" diye bağırmaktan sesim kısılırdı. 2001'de Sırbistan'a kaybederken ekran başında kötü oynadığı için ağlayan Kerem'le birlikte gözlerim dolmuştu...
Sevdiğim bir oyun vardı, milli takımım sınırlı yeteneklerini Japonya'da zorlayarak sakat sakat oynadığında, göğsüm kabarırdı...
Sevdiğim bir oyun vardı, arkadaşlarımla birlikte kazananı değil, mücadele edeni alkışlardık. 40 sayı atan Naumoski'nin yanında, 0 sayı atsa da Tamer'i severdik. Bilirdik ki Tamer alan savunmamız için önemliydi, terinin son damlasına kadar savaşırdı...
Sevdiğim bir oyun vardı, şampiyonluğu değil de güzel oyunu isterdik. Hücumu değil de savunmayı, üç sayıyı alkışladığımız kadar güzel bir bloğu da alkışlardık...
Mesela Sarunas Jasikevicius vardı ilk maçta sahada. Maçın bitimine birkaç dakika vardı ve takımı 18 sayı farkla öndeydi. Jasikevicius top kaybı yapan arkadaşlara bağırıyordu. Oyunu sevdiği, kazanmayı bir tutku haline getirdiği için...
Ya da Dirk Nowitzki vardı bu maçta. Geçiyorum yaptığı maddi fedakârlıkları, her yerde anlatılan "sıfır ego" hikâyelerini. Takımı 20 küsür farkla öndeyken yere atlayan, takım arkadaşlarının bile üzerine titrediği bir adamdı Nowitzki...
Almanya'dan 30 sayı fark yemek değil sorunumuz. Koşmuyoruz, konuşmuyoruz, yardımlaşmıyoruz, mücadele etmiyoruz, kazanmak için oynamıyoruz, daha da kötüsü oynamaktan keyif almıyoruz...
Bugün sevdiğim, içinde olmak için uğruna o kadar yolu göze aldığım oyunu serin bir odada, oturduğum rahat koltukta izlemek istemedim. Eminim ki milli formamızı giyenler de oynamak istemediler.
Bu dönem geçici biliyorum, çünkü herkesin bu oyunu sevdiğine, kazanmak istediğine inanıyorum.
Belki de inanmak istiyorum!