Arda, hayatının en kritik dönemecinde..
Arda'yı ilk kez Fatih Terim oynatmıştı, ikinci kez göreve geldiği yıl, hazırlık maçlarında.. Gözüme çarptı.. Ama Terim onu ligde unuttu. Devre arasında gene oynattı.. Bu defa "Müthiş bu çocuk" dedim artık.. Ama Terim bir daha oynatmadı. Gitti. Hagi geldi.. Durum gene ayni.. Hazırlık maçlarında var. Hem de harika var, ama Hagi'nin gözünde yok.. Kenarda bile kalmadı..
Bu sırada ben, köşemde ve 90 Dakika'da bağırmaya başladım..
"Elinizde 10 Ribery edecek bir yetenek var, oynatmıyor, Ribery diye ağlıyorsunuz" diye.. Kimse umursamadı. Yeni hoca Gerets de..
Arda oynatılmayacağını anlayınca "Beni yollayın" dedi.. Manisa'ya gitti oynamak için, Vestel'e.. Orada başarılı bir sezon geçirdi, kiralık olarak. Sezon sonunda dönerken Gerets gene burun kıvırdı..
"Şart değil, olsa da olur, olmasa da.."
Yeni Futbol Sorumlusu Adnan Polat bastırdı..
"Kadroda kalacak, ister oynat, ister oynatma.."
Gerets onu bir maçta oynatmak zorunda kaldı.. Arda öyle bir oynadı ki, bir daha kesemedi.
Arda, Galatasaray ilk onbirine, kelimenin tam anlamı ile söke söke girdi.
Girdiği andan itibaren de benim "Elinizde 10 Ribery edecek bir yetenek var, ağlamayı kesin ona bakın" deyişimin ne kadar doğru olduğunu kanıtlamaya başladı.
Şimdi Galatasaray, hatta milli takım 11'indeki yeri garanti görünüyor..
Acaba öyle mi?..
Arda çok kritik bir dönemeçte.. Bu dönemi iyi kullanırsa, Avrupa çapında bir futbol yıldızı olur.. Kullanmazsa, adı Gündüz Kılıç'ın o hala unutmadığım listesinin başına yazılır ve unutulur gider..
"Olacağı kadar olamayanlar!.."
Arda, Terim ve Hagi zamanında ve ardından Vestel'de 2 numarada oynadı.. Modern futbolda hücum sağ beki.. Yani sağ kanatta saha boyu oynayan oyuncu..
Çok da iyi oynuyordu..
Bir gün Mehmet Demirkol'la Arda'nın yeteneklerini tartışıyorduk..
Mehmet, "Hıncal Ağbi" dedi, "Arda'ya dikkat ettin mi?.. Gövdesi uzun, ama bacakları kısa.. Bu yüzden herkesten fazla adım atmak zorunda kalıyor ve herkesten önce yoruluyor.. 60'ıncı dakikalardan sonra Arda'ya bak, nasıl kayboluyor sahadan?.."
Galatasaray ve milli takımın maçlarında dikkat etmeye başladım..
Mehmet haklı.. Oyunun sonunu getiremiyor Arda.. Üstelik, artık 2 numarada, yani saha boyunca değil, ofansif 11 numara, yani sadece yarım sahada oynadığı halde.. Gerek Gerets, gerek Terim ona savunma görevi vermedikleri halde, maç sonundaki Arda ile başlayan arasında çok büyük fark var, aleyhte..
Şimdi madde 1.. Arda 90 dakika oynamazsa büyük futbolcu olamaz.. Bunun iki yolu var.. Ya kondüsyonunu geliştirecek, 90 dakikaya dayanıklı hale gelecek, ya da Demirkol'un dediği gibi, yorulmasının sebebi fizyolojik ise, 60 dakikalık gücünü ekonomik kullanmayı ve bunu 90 dakikaya yaymayı öğrenecek.. Hagi gibi.. Galatasaray'ın unutulmaz ustasının hele son yıllarında 45-50 dakikalık gücü vardı, ama bunu oyuna öyle yayar, öylesi çaktırmadan kendisini sahada unutturup aktif dinlenme yapardı ki, 90 dakika biterken hala en "Ayakta" futbolcu o olurdu.
Arda'nın 90 dakika ayakta kalan futbolcu olmasına, teknik yönetim de katkıda bulunmalı. Özel kondüsyon ve taktik idmanları vererek. Gerets ekibi bu güçte mi?.. Sanmam.. Arda'daki sorunu fark ettiklerini bile sanmıyorum.
İkinci maddeye gelelim şimdi.. Bireysel taktik.. Bireysel taktiği bilmeyen oyuncu büyük futbolcu olamaz.
Bireysel taktik, top daha kendisine gelirken (Geldikten sonra değil, o zaman çok geç olur. Futbolun en önemli unsuru zamanlamadır. Büyük futbolcu ile sıradan arasında sadece "An farkı" vardır) ne yapacağına karar vermektir.
Tek pas mı yapacak, topu sürecek mi?.. Adam mı eksiltecek, şut mu atacak, sert mi vuracak, bombeli, falsolu mu?..
Bu karar topu nasıl ve ne yönde indireceğini, stop edeceğini belirler. Top tek hareketle istenen yönde iner, o yöne dönmek için ikinci hareket yapmaya gerek kalmaz.. Zamanlama, zamanı kullanma sanatı işte budur.
Bunun bildiğim en büyük ustası Galatasaraylı Suat Mamat'tı.. Topu yere indirdiği anda, oyuna sokmaya hazır olurdu, düzeltme gereği duymadan, yani vakit kaybetmeden.. Yani o çok kıymetli anı, rakibe kazandırmadan..
Bireysel taktik bilmek, futbolcunun hem kendisine, hem takımına katkısını arttırır.
Arda'da oyun zekası yüksek. Ne yapacağını, nasıl yapacağını biliyor, çoğu zaman yapıyor da..
Kritik noktası, adam eksiltmek, yani halk deyimi ile çalım atmakta..
Arda tıpkı Hasan Şaş gibi çalım atmayı seviyor.. Bana öyle geliyor ki, iki çalımından birini de, gerekli olduğundan değil, sevdiğinden yapıyor.
Şimdi çalım atma top kaybının yüksek olduğu bir risk.. Hele Arda gibi bu işin ustası olarak ün yaptınız mı, rakip hocalar armut toplamaz, başınıza iki, hatta üç adam dikerler.. Birini, ikisini geçer, üçe takılırsınız..
O zaman bu risk ne zaman göze alınmalı.. İşte bireysel taktik burada devreye giriyor..
Takımınıza bir avantaj sağlayacak, bu çalımla oyunu bir hamle ileriye götürecekseniz riski göze alın ve çalımı basın..
Mesela..
Çalımı attığınızda gol pozisyonuna girecekseniz.. Rakip gollük şuta, pasa, ya da penaltıya mahkum olacaksa..
Mesela..
Çalımı attığınızda önünüz açılacaksa, korner çizgisine kadar inip oradan pas verme, orta yapma, yani golcü arkadaşlarınızın ofsayta düşmelerini önleme imkanı doğuyorsa.. Kanat akınının özelliği, ofsayt alanını daraltmasıdır. Ortadan akın, ya da doldur boşalt yaptığınızda golcüleriniz kaleden çok uzakta ve savunmanın gerisinde durmak zorunda kalırlar, ofsayta düşmemek için. Oysa çizgiden orta yaptınız mı, artık ofsayt kalmaz.. Gol şansı büyür.
Arda'nın hücum, gol alanında, rakip 18 civarında ve üzerindeki çalımlarına hiçbir itirazım yok. Hatta teşvik ederim..
Ama santra civarındaki çalım teşebbüslerini tartışmak gerek.. Bireysel taktiğin işe karıştığı nokta işte orası..
Arda santrada topu kaptığında eğer bir kontratak durumu varsa, yani iki takım oyuncuları Galatasaray sahasına yığılmış, rakip yarı sahada bir iki rakip oyuncu kalmışsa, adam eksiltmek ve topu kaptırma riski rahatça göze alınır. Çünkü geçtiği anda gol akını, gol pozisyonu başlayacaktır. Geçemez kaptırırsan savunman yerli yerindedir zaten, büyük tehlike yoktur. O zaman risk almaya değer..
Ama Galatasaray normal bir çıkış yapıyorsa, bu defa oyuncu kalabalığı rakip sahadadır ve Galatasaray savunması santraya çıkmış kendi yarı sahasını boşaltmıştır. Bu anda topu kaptırdınız mı, savunmanızı gafil avlatır, rakibe gol akını yapma fırsatı verirsiniz. Rakibi geçmeniz ise o saha zaten dolu olduğu için size ve takımınıza pek bir şey sağlamaz. O zaman çalım riski göze alınmaz. Çok daha az riskli ayağa pasla oyun ilerletilir.
Galatasaray'ın tam hücuma kalkmışken top kaptıran ve rakibe gol hücumu fırsatı veren, hatta asist yapan bir orta saha adamı zaten var. Ayhan.. Çok iyi oynadığı söylenen son Konya maçında tam dört asist yaptı. Trabzon maçında beli kıran üçüncü golü de o başlattı. Şimdi bir ikinci Ayhan'a daha ihtiyaç yok..
Arda santra civarında aldığı toplarda doğru kararı veremezse, büyük futbolcu olma hayalleri biter..
İki kritik maçta iki kritik gol yedirsin, bugün adını bağıran tribünler ıslıklamaya başlarlar.
İşte Hasan Şaş örnek.. Bu ülkenin gelmiş geçmiş en büyük oyuncularından biri..
Dünya üzerinde Hakan Şükür ile birlikte en ünlü iki Türk futbolcusundan da biri.. Geçen yıl Galatasaray'ın şampiyonluğunda gene Hakan'la birlikte başrolü oynayan adam.. Ama Galatasaray tribünleri ile hala barışık değil. Çünkü kaptırdığı toplar yüzünden öldürdüğü akınlar ve Galatasaray kalesinde yarattığı tehlikeler, Hakan ve Hasan'ı bitirmekte büyük fayda gören Kutsal İttifak medyasının da yaygarası ile bir nefret yarattı. Bu yıl müthiş oynadığı halde milli takıma çağrılmıyor ve medyada benden başka kimsenin umurunda değil. Kimse "Hasan niye yok" demiyor, kadroda bir yığın olmaması gereken adam varken, üstelik.
Arda, ayni yolun yolcusu olabilir.. Dikkat!!!
Dönemeç dediğim yer tam işte burası..
Arda aklını kullanırsa, Ribery palavrasını falan değil, Ronaldinho'yu geçer..
Kullanmazsa, iki yıl sonra ikinci, üçüncü lig takımlarında yer aramaya başlar kendisine, Sergen gibi..
Tercih onun..
Cok dogru seyler soyluyor ne kdar cok kızsak da bu adamı sevıyoruz