BCL Top 16 4. Maç | MHP Riesen Ludwisburg - Galatasaray NEF

Anlıyorum da , bir takıma koç/hoca ile , siyaseten seçilen birinin ülke yönetmesi aynı şeyler değil. Bir tarafta ucu açık imkanlar varken , bir tarafta mevcut içinde seçilme var.
Yani daha iyisi gelmez denen 2 konu keskin bıçak gibi bir birinden farklı.

Benim asıl derdim ; Bu forum altında GS arması altında tek olmuşken ( keza GS için bile farklı düşünebiliyoruz ) diğer farklılıkların ; siyasi , dini , etnik , mesleki, cinsiyet ve bunun gibi farklılıklar üzerinden örneklemeyelim , konu GS olsun diyorum.

Siz beni yanlış anladınız. Ben yönetenlerden söz etmiyorum. Taraftar gruplarından söz ediyorum. ''Daha iyisi olmaz'' diyen insanlardan bahsediyorum. Bu zihniyeti hem ülke hem de Galatasaray Kulübü'nde görmekten sıkıldım, onu söyledim. Tekrar ediyorum; yönetici , başkan ya da koça değil benim söylemim ; daha iyisi olmaz diyenlere.
 
Bence Muhammed'in yorumu gayet isabetli tespitlerle dolu.

Seksen beş sene önceki 10-12 senelik (1938-1950 arası) tek parti dönemine ait bilgiler bile, İkinci Dünya Harbi'ne denk geldiğine bakılmaksızın 16-17 yaşında bebelere destur niyetine her lafın başında söyletilir hala gelmişken; sporun hiç olmadığı kadar siyasallaştığı 2007-2019 dönemindeki siyaset kurumunun eleştirilmesi gayet olağan. Ben 34 yaşındayım ve belediye başkanı olan kulüp başkanları da gördüm ki bunlardan biri tribününde sıkça bulunduğum Bursaspor eski başkanı Erdoğan BİLENSER'dir; şu an onları bile arar olduk. Eskiden belediye başkanı kentin muteber bir ileri geleni olurdu. Şimdiyse ya mahalle ağzıyla konuşan biri geliyor ya da İnegöl'den filan birini getiriyorlar. Külüp başkanı tüm kentin tanıdığı iş insanları ya da spor çevresinden sözü dinlenen kişiler olurdu; şimdiyse bir siyasiden destek alarak kentsel dönüşümü fırsat bilip müteahhitliğe soyunan Muşlu bir genç kafasına göre vur kaç yapabiliyor. Abdullah GÜL siyasette önemli yerlere geldi, iki Kayseri takımı birden lige çıktı. Bülent ARINÇ geldi Manisa çıktı. Kasımpaşa, Başakşehir filan; bunları saymıyorum bile...

Yöneticilik ve yönetim disiplini evrenseldir. Firmaların sürdürülebilir rekabet avantajı elde etmesini incelerken Beş Güç Modeli'ni ortaya atan PORTER, daha sonra bu modeli geliştirerek ülkelerin rekabet avantajını Elmas Şablonu üzerinden ortaya koydu. Transformasyonel, transaksiyonel liderlik gibi kavramlar ister iş insanı, ister politikacı, ister spor yöneticisi olsun herkes açısından geçerli. Eskiden başarılı iş insanı Faruk SÜREN başkanımızdı. Şimdi başarılı iş insanı Faruk SÜREN'in damadı başkan. Yani, eskiden başkanın kendi başarılıydı, şimdiyse kayınpederi başarılı. Siyaset nasıl ki değişiyorsa spor da değişiyor. Eğitim de değişiyor.

Aziz YILDIRIM dendiğinde görece başarısız ve uzun bir futbol şube, başarılı bir basketbol şube, devasa bir borç ve mükemmel tesisleşme geliyor insanın aklına. Son yirmi yıl dendiğinde de insanların aklına başarılı veya başarısız olunan pek çok şey gelecektir. Bu çok doğal. Muhammed'in söylediği de bu minvalde gayet doğru. Herhangi bir kulübün futbol şubesine bakın. Hoca tercihleri şu şekilde olacaktır: Hikmet KARAMAN- daha önce TR'de çalışmış bir yabancı- Fatih TEKKE- Hamza HAMZAOĞLU- daha önce TR'de çalışmış bir yabancı - Hikmet KARAMAN. Bu, diğer takımlar için de geçerli. Sürekli aynı kişileri deneyip farklı sonuçlar bekliyorlar. Sanki bir mutat zevat var ve bu sektörden para kazanmak sadece bu kişilere ayrılmış gibi. Halbuki biriyle denersin, olmuyorsa helalleşir başkasıyla denersin. Bizse hemen hemen hep aynı yerlerde geziniyoruz. Samuel Beckett'in güzel bir sözü var: Ever tried. Ever failed. No matter. Try Again. Fail again. Fail better.
Altına imza atıyorum.
 

Üst