Bugün...

Ezanın insafsizca 18 yıl asıl Arapça ibareleri haricinden Türkçe okunmasından sonra tam 63 sene önce bugün asıl haliyle,Arapçasıyla okunmaya başladı. O günleri anlatan büyüklerim hâlâ o zamanlardan bahsederken gözleri dolar. Ezan Arapça asıl ibareleriyle 18 sene sonra okunmasıyla binlerce kişinin sevinçten göz yaşlarını tutamadığıni anlatırlar büyuklerim. Allah Adnan Menderes'ten ebeden razi olsun. Rabbim sirf bu hizmeti için inşaAllah günahlarını affeder ve Cennet'ine alır Milletin Adam'ını inşaAllah. Ezanı aslını değistirip okutanlara lânet olsun. İslamın en önemli bir şiarını yok edenlere lânet olsun. Aslına döndürenlerden de Rabbim ebeden razı olsun inşaAllah...
 
Metehan, bence bu konu tartışmaya açık. Sana göre ezanın Arapça olması anlamlı, bana göre Türkçe olması.

Belki sen biliyorsun Arapça´yı ve anlıyorsun ezanı ama bu topraklarda yaşayanların çok büyük çoğunluğu anlamıyor. Ve anlamadığın dilde yapılan bir davet yerine anladığın dilde yapılan davet daha değerlidir kanımca.
 
Ağabey her ülkenin bir simgesi vardir. Mesela bayraği onun simgesidir. Ornegin Chp'nin simgesi 6 Ok'tur. Türkiye'yi simgeleyen nice şey var mesela. Al Bayrağı,Anıtkabir'i,Atatürk'ü Türkiye'nin simgesidir,şiarıdır. İstiklal Marşı ülkemizin bir şiarıdır. Örneğin bir ile gittiğimizde bir bina üstünde ampul gôrsek aklimiza Ak Parti gelir,6 Ok görsek Chp gelir. Yabanci bir ülkede bir dukkanda İstikaklal Marşı duysak ya da Albayragımızı görsek Türk olduğunu anlarız.Aynen bunu gibi Arapça Ezan'da İslam'in simgesidir,şiarıdır. Arapca Ezani duyduğumuz bir yerde aklimiza İslamiyet gelecek. Orada Arapca ezan okunuyorsa orasi Musluman ülkedir deriz.Nasil Anitkabir'siz,Atatürksûz,İstiklal Marş'sız,Al Bayrak'sız Türkiye düşünülemezse onun gibi de Arapça Ezan'sız İslamiyet düşünülemez. Arapca Ezan donusturulemez. Bunla ilgili ne bi ayet ne bir hadis ne bir alim sözü vardr. Ayrica İslamiytle ilgili bir konu da bnce veya kanimca yoktr. Ayet ve hadis vardr
 
ydınlık gazetesi yazarlarından Şahin Mengü,“CHP kültüründen gelen birisi, emperyalist uşağı Şeyh Sait, Saidi Nursi gibi hainlere/isyancılara “itibarları iade edilsin” gibi taleplere destek veremez” demiş, ne diyelim doğru söylemiş.

Sözün doğru söylenen kısmı, destek vermeyecekleri kısmıdır. Zira tarih buna şahittir. “Din öldürülecektir” hükmünün altına imzasını basan zihniyetinin ürünleri, elbette Said Nursi Hazretlerine destek olmayacaklardır. Çünkü Hazretin bütün hayatı, dini ihya etmek üzerine geçmiştir.

Gelelim yanlış/yalan olan kısma. Temsil ettikleri zihin tutulmasının Lozan gibi bir hezimeti memleketin başına bela edenlerin sözde kalemşörü, Bediüzzaman Hazretlerini emperyalist olarak tanımlamış.

Yani dış güçlerin ülkemizde söz sahibi olmalarına destek sağlayan kişisi olarak… Peki, Bediüzzaman Hazretleri bu ifadeyi kullandıracak ne yapmış?

Ruslara karşı Kafkas cephesinde gönüllüleriyle beraber inanılmaz bir mücadele vermiş.

Muş’un istilası sebebiyle, Bitlis’in muhafazasında önemli olacak topların Bitlis’e getirilmesi için gönüllüleri ile birlikte canını ortaya koymuş.

İngiliz'in bir müstemlekât nazırının “Bu Kur'an, İslâm elinde varken biz onlara hakikî hâkim olamayız. Bunun sukutuna çalışmalıyız.” sözüne karşı “Kur'an’ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş hükmünde olduğunu, ben dünyaya isbat edeceğim ve göstereceğim!” demiş ve ispat etmiş.

(Kanaat sahibi olmak isteyenler, Zülfikar Mecmuasını Mucizat-ı Kur’aniye Risalesine ve İşaratü’l-İcaz Mecmuasına bakabilirler.)

İngilizler İstanbul’u işgal ettiğinde yazdığı Hutuvat-ı Sitte eseriyle ağızlarına şamar gibi cevap vermiş.

Hatta kendisinden Angilikan Kilisesinin Baş Papazı tarafından sorulan ve altı yüz kelime ile istenen cevaba mukabil, “Altı yüz kelime ile değil, altı kelime ile değil, hatta bir kelime ile değil, belki bir tükürük ile cevap veriyorum. Çünküo devlet, işte görüyorsunuz ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı yüzüne tükürmek lâzım geliyor... Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!” demiştir.

Bu hamiyetli ve vatanperver davranışları, zamanın hükümetinin gözünden kaçmamış ve meclise davet edilmiştir. Düşmana karşı keskin bir kılıç olan Said-i Nursi Hazretleri, meclise geldiğinde gördüğü manzara karşısında üzülerek, milleti temsil edenlere bir beyanname neşretmiş ve onları namaza davet etmiştir.

Evet, NAMAZA!

Ne var ki, İngilizlere tavrı Ankara’ya çağrılmasına sebep olan Üstadın namaza olan bu daveti, “Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır; sizi, yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz” sözleriyle karşılık bularak Ankara’dan ayrılmasını netice vermiştir.

Şimdi söyle bakalım Mengü, hainlik bunun neresindedir?

Halbuki Bediüzzaman Hazretleri, kendisini araya ihtilaf sokmakla itham altında bırakan yukarıdaki sözlere cevaben ihaneti şu cümlelerle tanımlamıştı:

“İslâmiyet’te, imandan sonra en yüksek hakikat namazdır. Namaz kılmayan haindir, hainin hükmü merduddur.”

Siz, önce fıtratınıza ihanetin hesabını verin, sonra başkasının ihanetine hükmedin.

Siz, önce Gezi Parkı olaylarında genç dimağların önüne geçerek onları devlete karşı ayaklandıran vekillerinizin hesabını verin de, ondan sonra Bediüzzaman’ın ismini ağzınıza alın.

Bütün hayatı boyunca sürgünden sürgüne, hapisten hapise gönderdiğiniz halde eritemediğiniz, bitiremediğiniz, susturamadığınız Said Nursi Hazretlerinin hareketini bu çirkef sözlerinizle mi baltalayacaksınız?

Memleketin ıslahı ve selameti için her şeyini ortaya koyarak vücuda getirdiği Risale-i Nur eserlerinin tezgahında yetişen binlerce iman kahramanını birkaç cümleyle mi lekedar edeceksiniz?

Halbuki Bediüzzaman Hazretleri vefatından önce sizin ağababalarınıza şöyle diyordu:

“Ey din ve ahiretini dünyaya satan bedbahtlar! Yaşamanızı isterseniz, bana ilişmeyiniz! İlişseniz, intikamım muzaaf bir surette sizden alınacağını biliniz, titreyiniz! Ben rahmet-i İlahîden ümid ederim ki: Mevtim, hayatımdan ziyade dine hizmet edecek ve ölümüm başınızda bomba gibi patlayıp başınızı dağıtacak! Cesaretiniz varsa ilişiniz! Yapacağınız varsa, göreceğiniz de var! Ben bütün tehdidatınıza karşı, bütün kuvvetimle bu ayeti okuyorum:

“Onlar ki, (bir kısım) insanlar kendilerine: ‘Şübhesiz insanlar (düşmanlarınız), gerçekten size karşı toplandılar; işte onlardan korkun!’ dediler de (bu) onların imanlarını artırdı ve: ‘Allah bize yeter! Ve (O) ne güzel Vekildir!’ dediler.”(3/173)

Evet Şahin Mengü, sen bunları anlayamazsın. Fakat tarif edemediğin bir hissin içinde ürpertisini yaşamaktan da geri kalamazsın.

Bediüzzaman Hazretleri kendine vekil olarak Allah’ı seçmişti. Söyle bakalım, sen hangi vekile tutunacaksın?

Yazımızı, Osman Yüksel Serdengeçti merhumun şu satırlarıyla bitirelim.

Said Nur, üç devir yaşamış bir ihtiyar. Güngörmüş bir ihtiyar… Üç devir; Meşrutiyet, İttihad ve Terakki, Cumhuriyet. Bu üç devir büyük devrilişler, yıkılışlar, çökülüşlerle doludur. Yıkılmayan kalmamış!

Yalnız bir adam var. O ayakta...

Şark yaylalarından, güneşin doğduğu yerden İstanbul'a kadar gelen bir adam... İmanı sıradağlar gibi muhkem. Bu adam, üç devrin şerirlerine karşı imanlı bağrını siper etmiş. Allah demiş, Peygamber demiş, başka bir şey dememiş. Başı Ağrı Dağı kadar dik ve mağrur. Hiçbir zalim onu eğememiş, hiçbir âlim onu yenememiş...

Kayalar gibi çetin, müthiş bir irade... Şimşekler gibi bir zekâ...

İşte Said Nur!

Divan-ı harbler, mahkemeler, ihtilâller, inkılablar... Onun için kurulan idam sehpaları... Sürgünler... Bu müthiş adamı, bu maneviyat adamını yolundan çevirememiş! O, bunlara imanından gelen sonsuz bir kuvvet ve cesaretle karşı koymuş. Kur'an-ı Kerîm'de “İnanıyorsanız muhakkak üstünsünüz” (Âl-i İmran, 139) buyuruluyor. Bu Allah Kelâmı, sanki Said Nur'da tecelli etmiş!


Metin UÇAR / Rotahaber
 
2 çeşit ordu vardır..
1. Ordu Ülkesini olası tehditlere karşı caydırıcı unsur olarak kendini geliştirir ve olası bir saldırıda Milletini korur..
2. Ordu ise kendi halkını sürekli hizaya sokmaya çalışır emperyalist güçlerin maşasıdır ve onlar emrettiği anda iktidara saldırır ve emperyalistlerin istediği bir düzeni kurar..!!
DÜN BİZDEKİ 2. ORDUYDU VE TEMİZLEDİK BÜYÜK ORANDA.. BUGÜN MISIR ORDUSU İSE HALA 2. ORDU GÖRDÜĞÜMÜZ ÜZERE..!!
 
Bir konuda hemfikiriz; ihtilaller ulkeleri ileri goturmez, hatta tam tersi bir etki yaratir ama her orduyu ve bagli oldugu ulkeyi donemin kosullarinda ve kendi ozelinde degerlendirmeli.

Ve unutulmamalidir ki bazi ordular rejimin teminatidir...
 
Orduların işi rejimin teminatı olmak değildir. Ülkeyi dış saldırılara karşı korumaktır. Nasıl 90 yıl önce bu ülkede rejim değiştiyse gün gelir yine değişir. Ezanın Türkçe yapılması millet anlasın diye değildir. Dindar bir adam değilim namaz da kılmam ama Ezan dinin simgesidir. Fas'a da gitsen, Endonezya'ya da sesini duydun mu ne oluyor ne diyor demezsin. Arapça bilmeye gerek bile yok Ezanı anlamak için. Basittir ve anlaşılması kolaydır. Her sözü Türkçe yapılmış lakin felah sözü Türkçeleştirilmemiştir.
 
Halkın dini duygularının sömürülmeye çalışıldığı toplumlarda, ordu rejimin teminatı olmalıdır.

Hele de "demokrasi amaç değil araçtır" diyen bir anlayışla yönetiliyorsa o ülke.
 
Halkın dini duygularının sömürülmeye çalışıldığı toplumlarda, ordu rejimin teminatı olmalıdır.

Hele de "demokrasi amaç değil araçtır" diyen bir anlayışla yönetiliyorsa o ülke.

Ben demokrasiye inanan da bir insam değilim. ABD'de dahi demokrasi yoktur. En açık örnek halkı 200 yıldır 2 parti dışında bir partiden birini başkan bile yapmamıştır. Ordu kendi keyfine göre hareket ediyor. Doğrudur 90 yıl önce asker kökenliler yeni rejimi kurdu lakin o entellektüel seviyede insanların çoğu zaten ordu mensubuydu bundan dolayı da ordu sürekli olarak kendini devletin sahibi zannetti. Ordu artık işini yapmalıdır. Terörle mücadelede bile bir yapı oluşturamadı. Çünkü agalar siyaset yapmaktan görevlerini unuttular.

Emir eri köpek gezdirdi, komutanın eşinin çocuğunun çantasını taşıdı, evini boyadı ve boyuyor bu ülkede. Bu mudur işi askerin?
ABD misal Irak ve Afganistan için komutanlar atadı. Bu komutanlar kuvvet komutanlarına sormadan her türlü askeri gerece ulaşma hakkına sahipti. Biz de terörde böyle yapı var mı? Terörist geliyor helikopter isteniyor talep Ankara'ya gidiyor eee haber gelene kadar olan oluyor.
 
Bugün 4 Temmuz 2013.

Bundan tam 10 yıl önce; 4 Temmuz 2003’te ABD askerleri tarafından K.Irak’ta Türk askerinin başına çuval geçirilmiş ve Başbakan Erdoğan ABD’ye nota verilmesini isteyenlere “Ne notası, müzik notası mı!” cevabını vermişti.

Hatırlayalım, hatırlatalım.
 
Ne garip değil mi ? Demokrasi istiyoruz diye Tahrir Meydanını dolduran cahiller sürüsünün,demokrasiyi ayaklar altına alan ,darbeci bir generali ayakta alkışlaması ? Bu Arap milleti çok aptallaştı..
 
Ne garip değil mi ? Demokrasi istiyoruz diye Tahrir Meydanını dolduran cahiller sürüsünün,demokrasiyi ayaklar altına alan ,darbeci bir generali ayakta alkışlaması ? Bu Arap milleti çok aptallaştı..
Metehan her şeyden önce ''aptal'' vb. tabirlerin fikir tartışmalarında yeri yok,olmamalı.Ben Mısır'da darbe olduğunda ''halkın sokakta verdiği,uğruna bedeller ödediği özgürlük mücadelesine yazık oluyor'' diyen biri olmayıp çözümü askeri darbede görseydim ''ölen eşleriyle 6 saat sonra seks yapılmasını yasal kılan bir hükümeti alkışlayanlar mi akıllı?'' diye sorabilirdim.Takdir edersin ki diyaloğumuzdan en ufak kazanım çıkmazdı o durumda,kısır döngüye saplanıp kalan ''siz-biz'' mücadelesine dönüşürdü.Doğrularımız da boşa giderdi,bildiklerimizi unutma noktasına gelirdik daraldığımızdan.
Halkın milyonlarca insanla verdiği mücadelesi mesela bizim şurada kafa yorduğumuz basketbol kadar düzenli olamaz.Çok yönlüdür,anlık refleksler olur,o hengamede millet birbirini anlayamaz,ordu ve askere dair öngörü sınırlıdır,iktidarın saçmalıklarından bezenler çoğunluktadır vs. diye gider bu ihtimaller.Biz evimizdeyiz o adamlar meydanda.Biz izliyoruz,onlar en uç duyguları Tahrir'de yaşıyor.İleride meydana çıktığında daha iyi görüp anlayacaksın bu çeşitliliği.Toplumsal mücadele tecrübe ve birikimin ürünüdür.Darbe yarın öbür gün ilk olarak meydandakileri hedef aldığında veya ülke iç savaşa gittiğinde o tavrın yanlışlığı anlaşılabilir.Tek yol bu,acı ama böyle.
Türkiye'de 1982 Anayasasına yüzde 92 ''Evet'' oyu çıktı bundan 30 yıl önce.70'leri ve cuntanın sertliğini;oylamada askerlerin insanlara ''emin misin?'' diye sorduğuna ve kararlı şekilde ''Hayır'' verenlerin bir şekilde bedel ödediğini hesaba katmazsak kendimizi balkondan atarız o sonuca bakarak.
 
''ölen eşleriyle 6 saat sonra seks yapılmasını yasal kılan bir hükümeti alkışlayanlar mi akıllı?'' diye sorabilirdim.

Bir kanun teklifini sanki geçmiş gibi göstermek yakışmıyor. Böyle bir kanun yok Mısır'da. Oysa Almanya'da Belçika'da ve Danimarka'da zoofili yasal. İsviçre'de ensestin yasal olmasını teklif edenler var. Bunlar ne bu durumda.
 
Bir kanun teklifini sanki geçmiş gibi göstermek yakışmıyor. Böyle bir kanun yok Mısır'da. Oysa Almanya'da Belçika'da ve Danimarka'da zoofili yasal. İsviçre'de ensestin yasal olmasını teklif edenler var. Bunlar ne bu durumda.
Bir parça temelsiz yazdığımı kabul ediyorum,tekrar araştırmamı sağladığınız için teşekkürler.Yalnız konu fazlasıyla muallakta.Güvenilir olduğunu düşündüğünüz bir kaynak veya Mısır yasalarına dair resmi bir kaynağınız varsa paylaşmanızı rica edebilir miyim?Ben de doğru bilgilenirim böylece yasanın kronolojisi hakkında.
Zoofili tam manasıyla rezalet.Ensest konusunda yasa tasarısı demişsiniz,Mısır'dan pek bir farkı yok ortak mantığımıza göre.Ek olarak tüm bu ülkelerin de içinde bulundukları oluşumlar sebebiyle Türkiye'deki insan hakları ihlallerinde bilfiil sorumluluk taşıdıklarını düşünüyorum.''Biz kötüyüz onlar iyi'' şeklinde yaklaşmıyorum.Neo liberalizmde devlet kurumu hepimizin malumu.
Murat beyin bilgilendirmesinden sonra geçmişteki yazıyı ''göstericiyi sokak ortasında çırılçıplak soyup döven polisler'' şeklinde değiştirebilirim.Mısır'da üstünlük kime geçerse geçsin sokaktaki ihlallerin sonu yok maalesef.
 

Üst