Bugün...

Çoğumuzun bildiği Mustafa Kemal´in gülümseten bir diyalogu...

Adres, numara 248, Kordon...
Naim Palas... İkinci kat...
Cumbada oturuyor Mustafa Kemal.
Sevmez fazla yemeği.
Leblebi var yine önünde...
Garson titriyor. Çünkü çocuk, Rum.
Sesleniyor Gazi, şefkatli bir ses tonuyla...
"Vre Dimitri" diyor, "gel bakayım."
Çocuk, "buyur pasam" diyor, ş'lere dili dönmeyen, kırık dökük Türkçesi'yle.
"Sizin Kosti" diyor... İşgal sırasında İzmir'e gelen Yunan Kralı Konstantin'i kastederek... Sizin Kosti, geldi mi buraya?
Geldi pasam...
Oturdu mu bu masaya?
Oturdu pasam.
Güneş batarken rakı içti mi?
İçmedi pasam.
E o zaman sormadın mı çocuk, ne halt etmeye almış İzmir'i?
 
bugün değilde dün aslında :)
aliemreyi ilk defa canlı yayında izledim.. :)
hatta anneme dedim ki bu varya ali emre,benim gsbasketten çocukluk arkadaşım :)
 
Bugün insanüstü olaylar oldu böyle düşünüyorum...

Kaç gündür yorgundum... Okul açıldı hem okulda hem evde test çözeyim falan derken en son dün akşam 9´dan gece 1´e kadar test çözdüm. Ardına gözüme bir uyku çöktü.Kafayı yastığa bir koydum.Saat 15.00'da kalktım hahahaha :) ... Hem 14 saat uyudum hem okula gid(e)medim.Üzerimde yorgunluk falan kalmadı diyebilirim ama ne güzel oluyormuş 8 saatten fazla uyumak...

Neyse şimdi iftara kadar dersaneye gideyim çalışmaya devam.

Sağlıcakla kalınız...
 
Burak Ceyhan' Alıntı:
Bugün insanüstü olaylar oldu böyle düşünüyorum...

Kaç gündür yorgundum... Okul açıldı hem okulda hem evde test çözeyim falan derken en son dün akşam 9´dan gece 1´e kadar test çözdüm. Ardına gözüme bir uyku çöktü.Kafayı yastığa bir koydum.Saat 15.00'da kalktım hahahaha :) ... Hem 14 saat uyudum hem okula gid(e)medim.Üzerimde yorgunluk falan kalmadı diyebilirim ama ne güzel oluyormuş 8 saatten fazla uyumak...

Neyse şimdi iftara kadar dersaneye gideyim çalışmaya devam.

Sağlıcakla kalınız...

Durmak yok Burak... Çalışmaya devam. :)
 
12 Eylül..

" Demokrasi bu memlekete bol geliyor.. " diye bağırır askeri uniformasının verdiği güce sırtını dayayan komutan.. Memlekete huzur getirmek lazım nidalarıyla türlü işkenceler ve idamlar silsilesinde yönetime saz arkadaşları eşliğinde el koyarak, sonraki nesillerin apolitik yetişmesine zemin hazırlayan ve kısa özetiyle şimdiki nesilden birçok genci düşünme zahmetinden kurtaran karanlık 1980 günü..

Sunay Akın 'la bir söyleşi sırasında doğumgününün 12 Eylül olduğunu ve 1980 'den bu yana kutlamadığını öğrenmiştim..

Annemin gözyaşları, sokakta oyun oynamanın tehlikeli olduğu vakitler, asker postallarının ürküten sesi, rahmetli babamın o gece kitapları toplamasına çocuk ellerimle yardım edişim ve hayatımdaki en büyük mirasın halen onlar olması gerçekliği bir an olsun gitmez gözümden..

Aslında o kadar çok şey var ki yazılacak bu tarihe dair.. Ama sadece utanç tablosu bile özetlemeye yeterli belki de :

Toplumun üzerinden acımasızca geçtiği 12 Eylül 'ün utanç tablosunda şunlar yer alıyor:

1 milyon kişi gözaltına alındı, 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, yaklaşık 100 bin kişi 'örgüt üyesi' olmak suçundan yargılandı. 7000 kişi için idam istendi, 517 kişiye ölüm cezası verildi, 259 kişinin idam dosyası meclis'e gönderildi, 55 kişi idam edildi, 17 yaşındaki Erdal Eren 'in yaşı büyütülüp idam edildi, binlerce kişiye müebbet hapis cezası, onbinlerce kişiye çeşitli hapis cezaları verildi..

30 bin kişi yurtdışına gitti, 4 bin kişi vatandaşlıktan çıkarıldı, 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten çıkarıldı, 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelerle kanıtlandı, işkence sonucu ölen diğer yüzlerce insan resmi kayıtlara giremedi, Metris, Mamak, Diyarbakır gibi büyük cezaevleri işkencecilerin sayısız yeni işkenceyi denediği yerler haline geldi, diyarbakır cezaevinde 14 kişi açlık grevlerinde yaşamını kaybetti, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci öldürüldü, gazeteciler hakkında toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi, 13 büyük gazete için 303 dava açıldı, gazetecilere toplam 3315 yıl 6 ay hapis cezası verildi, gazeteler 300 gün kapatıldı, 49 ton gazete, dergi ve kitap sakıncalı olduğu için imha edildi, 23 667 derneğin faaliyeti durduruldu, 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı..

Sahi.. Şimdiki neslin ressam sandığı tonton bir amca vardı Marmaris 'te nü resimler çizen emekli askermiş sanırım, ne yapıyor şu sıralar Netekim..?


Kerem
 
Aslında şu yazdığın bir üstteki entry 'de anlatmak istediğimi tam olarak onaylıyor bu durum çok hoşuma gitmese de..

Bu seviyeden sonra yeniden askeri müdaheleye hiç gerek yok artık..

İstediğini elde etti ne de olsa Cunta..

Velhasıl;

Kökü sende Alper kardeş, uzar merak etme..


Kerem

Alper Gülgen' Alıntı:
Bugün baya uzun olan saçlarımı kestirdim. :( :oops:
 
Kerem Abi yazı için teşekkür ederim.

O zamanlarda yaşamadığımızı ve şu sıralar ne kadar rahat olduğumuzu düşündüğümüzde şükretmek farz oluyor.
 
Kerem Porazan' Alıntı:
Aslında şu yazdığın bir üstteki entry 'de anlatmak istediğimi tam olarak onaylıyor bu durum çok hoşuma gitmese de..

Bu seviyeden sonra yeniden askeri müdaheleye hiç gerek yok artık..

İstediğini elde etti ne de olsa Cunta..

Velhasıl;

Kökü sende Alper kardeş, uzar merak etme..


Kerem

[quote="Alper Gülgen":w7j5u8qu]Bugün baya uzun olan saçlarımı kestirdim. :( :oops:
[/quote:w7j5u8qu]


Çok güzel anlatmışsın abi eline sağlık :claps
 
Cumhurbaşkanı olabilmek için yüzlerce kişinin ölümüne, onbinlerce kişinin manevi çöküntü yaşamasına neden olan, 12 Eylül ihtilalinin başrol oyuncusu Marmarisli ressam için söylenebilecek çok şey var ama insanlıktan nasibini almamış bu kişi için klavye eskitmeye değmez.

Aldığın nefes zarar bu ülke için...
 
Tam 28 yıl önce bugün araştıran,okuyan,hayatın gerçeklerini sorgulayan,dünyadaki ve ülkedeki adaletsizliklerin çözümünü isteyen bir nesil ortadan kaldırılıp yerine silik,hiçbirşeyden haberi olmayan,kaderci,cahil bir televole nesli oluşturuldu.
Sağda solda kandırıldı geyiğine girmiycem çünkü solcu gençler düzeni değiştirmek için bu yola çıkmışlardı faşistler ise devlet desteginide arkalarına alarak ülkeyi kaos ortamına sürükleyip darbeye zemin hazırladılar.
Ve Abd nin''bizim çocuklar'' dediği komutanlar darbeyi gerçekleştirdiler.

Binlerce insan işgencelerde öldü,yine binlercesi sakat kaldı.Erdal Eren hiçbir suçu olmamasına ragmen yaşı büyültülerek asıldı.
Yani o dönem yokedilen aslında geleceğimizdi..

Şu an eger bu denli ilgisiz bir toplumsak, Nazım'ın dediği gibi ''gocuklu celp kaldırınce sopasını,sürüye katılıyorsak hemen ve bir paket makarnaya oy verir hale getirilmişsek, bunlar hep kaybettiğimiz geleceğimiz yüzündendir.
Ve tarih bu geleceğimizi bizden çalanları asla affetmeyecektir...
 
Kerem Abi çok güzel bir yazı yazmışsın. Ben Tarih ile ilgilenmeyi özellikle Yakın Tarihimizi anlamaya çalışan biriyim. Ama Yakın Tarihimizde anlaşılması güç o kadar olay yaşandı ki... O zamanı yaşamadığımız için bazı şeyleri tam kavrayamayız. Ama yazdığın yazı genelde olsa herkese bir bilgi vermiştir...
 
Kenan Evren'in Erdal Eren ile ilgili söylediği sözler.
"Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan, bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?"
***********
Acaba buna kendi vicdanı razı oldu mu?
 
Uğur YILMAZ' Alıntı:
Acaba buna kendi vicdanı razı oldu mu?
Vicdan...

Bir süre düşündüm bu sözcüğü okuyunca ve karar verdim...

Bazen düşünüyorum, 'iyi ki o dönemde yaşamamışım' diye, yaşayanların günahları neydi diye kendimi sorgulayarak.

Birkaç yıl önce ben üniversitedeyken bizim üniversitemize gelmişti bir programa konuk olarak. Salona girmek istemiştim; ama sonradan giremediğime çok sevindim. Kendisini üniversite çatısı altına sokup da "üniversiteli" olamayan bir ton insan görünce, kendimi o çoğunluğun arasında bulmadığıma sevindim sonradan.

Çünkü o kalabalık, bu Kara Gün'ü gerçekleştiren kişiyi alkışlıyordu, "Yine olsa yine yaparım." sözünün anlamını hiç düşünmeden.

Bu ismi görünce bu olay gelir aklıma hep.
 
Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak...Kötü çok kötü.

Bir yerden bu konu hakkında bir şeyler okumak en doğrusu.


Bir diğer talebimiz de olayın gerçekleştirildiği yerde keşif yapılmasıdır. Bunun önemi ise; otopsi raporunda merminin aşağıdan yukarıya bir yön izlediğinden söz ediliyor. Sanığın bulunduğu yer ile askerin bulunduğu yere baktığımızda asker yolda vurulmuştur ve 20 ya da 30 santimlik bir yol vardır. Ondan sonra 35-40 santimetre bir bahçe duvarı ve erlerin beyan ettikleri gibi bir buçuk ya da bir yetmiş santimetre yüksekliğinde kalaslar yığını vardır. Erdal EREN?in bu kalasların arkasından ateş ettiği ileri sürülmektedir ki o zaman hesapladığımızda iki metrenin üzerinde bir yükseklik meydana gelmektedir. Ve ölen erin boyu 1.84?tür. Erdal EREN, yattığı yerden yani iki metre yükseklikten ateş ettiği zaman merminin tıbben de, fiziki olarak da yukarıdan aşağıya doğru bir yön izlemesi gerekir. Otopsi raporunda ise bunun aksi iddia edilmektedir. Hatta mahkeme heyetinin kararında bu konuda "Merminin inzibat eri Zekeriya ÖNGE?nin sağ sırt kısmından girip çapraz hafif yukarıya seyir takibiyle vücudu terk etmeksizin sol iç kısmında kaldığı tespit edilmektedir." biçiminde bir değerlendirme yapılmaktadır.

Yani gerekçeli karara göre, maktul sırtı dönükken, kurşun sağ sırttan girmiş, çapraz bir seyir takip ederek, sol meme altında kalmıştır. Mahkeme heyetinin tespitine göre maktulun sağ tarafından vurulması mümkün değildir. Çünkü sırtının sanığa dönük olduğu (Bir kişi ateş ederken kitleye karşı sırtını dönmesi bizce mümkün değildir. Çünkü eğer silahlı çatışma varsa insanlar yüz yüze çatışırlar.) kabul edilecek olursa, Erdal EREN?in, maktulun sol tarafında bulunması gerekir. Maktulun solunda bulunan kişinin maktulu sağdan vurması mümkün değildir, bir. Yüksekten kurşun atıldığı zaman izleyeceği yol da yukarıdan aşağıyadır, bu da iki. Fakat otopsi raporunda belirtildiği gibi, Zekeriya ÖNGE?nin sırtındaki kurşun aşağıdan yukarıya doğru bir seyir izlemiştir. Bu da, eğer olay yerinde keşif yapılmış olsaydı açıklığa kavuşmuş olacak ve davanın seyri değişecekti. Fakat mahkeme, buna da gerek duymadı. Bu isteğimizi de reddetti. Bu da, davanın nasıl aceleye getirildiğinin ve nasıl bir kasıt altında karara bağlandığının en büyük kanıtlarındandır.

Mermi çekirdeği ve balistik raporuna geldiğimizde ise; bu konuda dosya içinde bir ekspertiz raporu var. Raporun dört ve beşinci fıkraları bizi ilgilendiriyor. "Zekeriya ÖNGE?nin vücudundan çıkan 1 adet 7.65 mm. çapındaki mermi çekirdeğinin NB 46 525 874 numaralı tabancadan elde ettiğimiz mukayese mermi çekirdekleri ile yapılan karşılaştırmalarda çeşitli unsurlar yönünden aralarında uygunluk görülmüş ve bu tabanca ile atıldığı sonucuna varılmıştır." Raporun ?çeşitli unsurlar? bölümünden ne kastedilmektedir? Biz bunu anlayamadık. Yalnız, dosya içinde ikinci bir çekirdek daha vardır. Bu çekirdeğin ekspertiz incelemesinde ve beşinci fıkrada "Bu mermi çekirdeğinde nesiç parçaları ve kan bulunduğu, uç kısmında yan tarafında deformasyon bulunmaktadır." ve "kemik parçalarına rastlanmıştır." denilmektedir. İki tane mermi çekirdeği var; biri erin vücudundan çıkan, diğeri olay yerinde bulunan çekirdek. Olayda bulunan çekirdekte deforme var. Deformenin yanı sıra lekeler var, kan ve kemik lekeleri. Ancak vücuttan çıkan çekirdekte hiçbirinden bahsedilmemektedir. Fakat otopsi raporunda bilirkişi tarafından tespit edilen bir husus vardır: "Mermi çekirdeği cesedin arkasından öne doğru bir seyir takip ederek 8. kodu kırarak, yani kemiği kırarak yön değiştirmiştir." Kurşunlar sert bir cisme çarptıkları zaman deforme olur. Zaten bu da ekspertiz raporunda "çekirdek sert bir cisime çarptı" diye belirtilmektedir. Eğer gerçekten Erdal EREN?in tabancasından çıkan çekirdek kemiğe çarpmış olsaydı deforme olurdu. Ne var ki ekspertiz raporunda Erdal?ın tabancasından çıkarak ölüme sebebiyet verdiği iddia edilen mermi çekirdeği üzerinde hiçbir deformasyondan söz edilmediği gibi bu çekirdek üzerinde ölen erin vücudundan parçalara rastlandığı da belirtilmemektedir. Bu durumda ilginç bir şey ortaya çıkmaktadır: Ölüme sebebiyet verdiği ve Erdal?ın tabancasından çıktığı kesin olan mermi çekirdeği tertemiz iken bu çekirdek hiçbir deformasyona uğramamışken, olay mahallinde bulunduğu söylenen ve deformasyona uğramış olan çekirdeğin üzerinde kan ve kemik parçaları bulunduğu belirtilmektedir. Oysa ölüme neden olan çekirdek askerin vücudunu delip geçmemiştir. Ere isabet eden çekirdek de bir tanedir. Bu durumda olay mahallinde bulunan çekirdek neyin nesidir? Ben ısrarla deforme olmuş bu çekirdeğin üzerindeki kan ile Z. ÖNGE?nin kan grubunun uyup uymadığının belirlenmesini mahkemeden talep ettim. Mahkeme bu talebimi dikkate almadı ve bildiği gibi davranmaya devam etti. Bu çekirdeğin hangi tabancadan çıktığının tespit edilmesi talebim de dikkate alınmadı. Söz konusu eylemde, başka bir yaralanma ya da ölüm olmadığını belirtmeliyim. Bana göre deforme olan çekirdek askerin ölümüne neden olan çekirdekti ve otopsi ile çıkarılmıştı bu kurşun. Erdal?ın tabancasından çıkmış değildi. Ben bunu kanıtlamaya çalıştım, mahkeme ise bu gerçeğe bilerek kulak tıkadı.

Bir itirazımız da; Z.ÖNGE?nin üzerinde, kurşunun giriş mahallinde yanık izleri ve morartılar olduğu söyleniyor. Kurşun delik yerinin etrafında yanık halesinin bulunması, adli tıpta yakından atışın en tipik ifadesidir. Zaten adli tıp raporunda da kurşun giriş deliği etrafında bir yanık halesinden bahsedilmektedir. Oysa Erdal?ın bulunduğu yer ile Z.ÖNGE?nin bulunduğu yer arasında en az on bir metrelik bir mesafe bulunmaktadır. On bir veya on iki metreden atılan bir merminin yanık halesi getirmesi mümkün değildir. Bu konuda da hüküm mahkemesinden taleplerde bulunduk. Eğer gerçekten yakın ateş varsa bunun bir takım bulgularla desteklenmesi gerekir. Bunun için elbiselerin getirilip elbiselerin üzerinde barut yanık izlerinin, is ve pas lekelerinin bulunup bulunmadığının tespit edilmesinin gereğini ifade ettik. Hüküm mahkemesi bu isteğimizi de reddetti. Şayet bu tespit edilseydi maktul erin Erdal EREN tarafından öldürülmediği aydınlığa kavuşurdu.

http://5nolu.blogcu.com/erdal-eren_4781369.html

Buradan alıntıladım;ancak başka yazılarda okumuştum bunların anlatıldığı.


Beni böylesine yaralayan bu konuda cevap yazmadan duramadım,kusura bakmayın.Aykırysa forum kurallarına özür dilerim herkesten.
 
Bugün tarihimiz açısından kara birgün...

13 Eylül 1991

Metin Oktay (2 Şubat 1936 - 13 Eylül 1991), Türkiye'nin en büyük golcüsü olarak kabul edilen, Taçsız Kral lakaplı Türk futbolcudur.

1954 yılında Yün Mensucat takımından İzmirspor'a transfer olan Metin Oktay aynı sezon 17 gole imza atarak İzmir Profesyonel Ligi'nde gol krallığını ilan etti. Böylece Metin Oktay'ın gol krallığı dönemi başlamış oldu. 1955 yılında Gündüz Kılıç, Metin Oktay'ı 5 yıllık sözleşme karşılığında Chevrolet marka bir otomobil vererek sarı kırmızılı renklere bağladı.

Galatasaray'da oynamaya başladığında henüz 19 yaşındaydı. Fakat genç yaşına rağmen Galatasaray camiasına çabuk ısındı ve daha ilk sezonunda 19 gol atarak İstanbul Ligi gol kralı oldu. Bu sezonda Galatasaray İstanbul Ligi'nde şampiyon oldu. Arada 1961-62 sezonunu İtalya'nın Palermo takımında geçiren Metin Oktay, 1969 yılına kadar Galatasaray forması giydi.

Futbol hayatı boyunca Türkiye Ligi'nde 6 kez gol kralı oldu ve 223 gollük bir rekora imza attı. Ayrıca, 1962-63 sezonunda 26 maçta attığı 38 golle bir sezonda en fazla gol rekorunu kırdı. Bu rekor 1987-88'de Tanju Çolak tarafından kırıldı.

Metin Oktay derbi maçlarının da büyük golcüsüydü.Fenerbahçe'ye tam 18 gol atan Metin Oktay, Beşiktaş'a da 13 gol attı.

Türk Futbol Tarihine birde ağları delen tek futbolcu olarak geçti.Metin Oktay bu rekorunu bir Fenerbahçe derbisinde kırdı.

36 kez A Milli Takım'da oynayan Metin Oktay bu formayla da 19 gol attı. Hayranlarınca daha çok 'Kral' olarak anılan efsanevi oyuncu, Türk futbol tarihinde pek çok rekor kırdı: En çok gol atan oyuncu (632), birkaç sezon aralıksız en çok gol atan oyuncu (11), tek sezonda en çok gol atan oyuncu (38), uluslararası bir müsabakada en çok gol atan Türk oyuncusu (19).

Taçsız kral 1968-69 sezonunda futbola veda etti. Metin Oktay, futbolu bıraktıktan sonra yine futbolla ilgili çeşitli işler yaptı. 1969-70 sezonunda teknik direktör Toma Kaleperovic'in yardımcısıydı. Sarı Kırmızılı kulüpte yönetici ve menajer olarak görev yapan Metin Oktay'ın son görevi Milliyet gazetesi spor yazarlığı idi. Oktay, Galatasaray ve Bursaspor'da teknik adam olarak da görev yapmıştı. 13 Eylül 1991'de bir trafik kazası sonucu vefat eden Metin Oktay, Galatasaray Spor Kulübü'nün efsaneleşmiş golcülerinden biridir. İsmi ölümünden sonra Galatasaray Spor Kulübünün Florya'daki tesislerine verilmiştir.
 

Üst