çocukluğuma mektup yazardım
ah çocukluğum kağıt gemilerim
düşlerim dudaklanıyor,
sesin kokuma gizli
yıldızları sönük gecelerde
dilime yağmursun,
gözlerini uyuyorum her gece
bu kent içimin bahçesi
gemilerim çözülüyor yüreğine
ellerinle okşuyorsun,
bilmiyorsun
kendi bakışlı kız
ömrümün kırçıl masalısın
uçurtmalar, kağıt gemiler vaadetme bana
yaralısın..
. . .
eski bir fransız filmi vardı ;
.. çocuk vitrindeki maket gemiyi görünce koşa koşa mahallesine gider ve kağıttan gemi yapmaya karar verir, başlar her yerden kağıt toplamaya, soranlara ?gemi yapacağını? söyler, herkes ?olmaz evladım vazgeç bu sevdadan? derken çocuk üşenmez tam bir hafta uğraşır kağıtlarla yapıştırıcılarla, bir kişinin sığabileceği sandal tipli bir şey yaptıktan sonra tüm mahalle çocuklarını çağırır ve sandalı suya indirirken tören başlar çocukların törenleriyle sandal suya indirilir fakat çok sürmeden gemi batar. cocuklar alay etmeye başlar bizim veled çok üzülmüştür, üzgün gözlerle caddede dolaşmaya başlar, gözleri dolmuştur, ağlamaklıdır bir mağazanın önünden geçerken kafasını kaldırır ve gözleri ışıl ışıl olur. mağazanın camına yapışır soluksuz biraz bekler ve mahalleye doğru sevinçle koşmaya başlar..
vitrinde bir uçak görmüştür...
kağıttan gemi çocukluk anılarımızın hüzne boğularak tazelenmesi belki de; anne kokusu, komşu bahçeden arsızca aşırılan meyveler, babanın ayak izi, karartma geceleri, kardeşlerle paylaşılan sofra, aşkın yüreğe ekildiği ilk tohumlar, sebepli - sebepsiz tebessümler, insan etine değmemiş süt dişleri, tertemiz düşler, tanrısallık..
gördüğümüz her su birikintisinde annemizin naif elleri ile öğrettiği kağıttan gemileri yüzdürürdük, deniz tuzu ve martı kokularının arasında büyürken bedenlerimiz hayata dair ne çok şey öğrenmişiz meğer o günlerde.. zira ?..oğlum nasıl olsa batacak lan bu,neden yapıyorsun ki? diye müstehzi gülüşmelere ?..olsun bir daha yaparız? diyerek her umutsuzluğun aslında yeni bir umudu doğuracağını ezber etmişiz dimağımıza ?yaşamak direnmektir? demişiz ve aslında dünyanın kirli sularında yüzdürdüğümüz her kağıt geminin bir süre sonra batacağını bile bile yeniden bembeyaz kağıtlar aramak gerektirdiğini hayatın, usanmadan yüzdürmek için herdaim..
claude oscar monet ?in 1870 li yıllardan kopup gelmiş enfes fırça darbelerinden oluşan le-havre tablosu ve yanına küçük bir not şeklinde iliştirilmiş sunay akın şiiri aldı günümün tamamını benden kağıttan gemilerin sırtına yükleyerek umut,hüzün ve sevinçlerimle..
deniz kıyısında
bir martıyla konuşurken görüyormuş
dostlarım beni sürekli
bir kaptanım çünkü
kağıt gemilerden
emekli..
kılları uzadıkça ellerimin
unuttum kağıtlardan
nasıl gemi yapıldığını
ki yaşlılığa uzanan
birer iskeledir parmaklarım
çözüldü uçlarından
nice kağıt geminin
palamarı..
cocukluğumun tahta atını
bozarak yaptığım iskeleye
küçük bir kağıt gemi
yanaşır mı dersiniz
kazısam ellerimdeki
bütün kılları !