Eurohoops kendisiyle uzun bir röpörtaj gerçekleştirmiş.
Yaz aylarında imza attığınız an ile sezon sonunda bitirdiğiniz duruma bakıldığında… Pozisyon itibariyle beklentileri aşmış gibi hissediyor musunuz?
Elbette, sene başında beklentiler bu yönde değildi. Aslında kendi içimizdeki beklentilerimiz, bunları hayal etmekten başlamıştı. Sezon boyunca bunu basın toplantılarında da söyledim; takımın sezon başından bugüne geldiği nokta benim çok önemli. Ciddi bir gelişim gösterdik. Hem bireysel hem de takım olarak. Bunu hep söylüyorum ama altını çizmek istiyorum bir kez daha… Sadece oyuncularım değil, antrenör ve idareci grubunun da ilk kez bir arada çalıştığını düşünürseniz, sene başındaki ilk 3 aydaki o iniş-çıkış ve EuroCup’taki sıkıntılı periyot çok normal aslında. Bana göre bu süreci çabuklaştıran en önemli şey; çalıştığımız insan grubunun iyi niyeti ve ortaya koyduğu sinerji diye düşünüyorum. Tahmin ediyorum, birçok insan bizim bu noktaya geleceğimizi düşünmedi ve hayal bile etmedi.
– Geçen sezonu düşünüyorum ben. Maddi olarak problemler vardı. Sportif olarak 1981’den beri yapılan en kötü başlangıç vardı. Ruhen de bir çöküş olmuştu. Sizin gelişiniz ile birlikte sezon da ilerledikçe galibiyet sayıları arttı. Fakat asıl önemlisi ruhun geri gelmesiydi. İnsanlar tekrar Galatasaray basketboluna yüzlerini döndü.
Bu ruh geri geldi varsayalım… Bundan sonra Galatasaray’ın gelecek için izleyeceği yol ne olmalı?
Galatasaray’ı Türkiye ölçeğinden ayrı tutmak çok kolay bir şey değil. Büyük camiaların olduğu kulüplerde ikincilik hiçbir zaman başarı sayılmaz. Herkesin beklentisi şampiyon olmaktır. Bu da sizi ister istemez populist kararlara sürükler. Günü kurtarmak için hareket edersiniz. Biz burada bir taraftan günü doğru değerlendirmeye çalışırken diğer taraftan geleceği inşaa edecek hamleler yapmaya çalışıyoruz. Bunu da bütçemiz ölçüsünde yapıyoruz. Çünkü kronikleşmiş, çok ciddi sorunların olduğu bir takım var elimizde. Dolayısıyla populist davranamayız. Aldığımız kararların akılcı olması gerekiyor.
Dikkat ederseniz… Yabancı oyuncularımızın birçoğu 23-24 yaş bandında yer alıyor. Yerli rotasyonunda ise birkaç oyuncu dışında birçoğu genç oyuncu. Her sene üstüne koyarak devam eden, sonunda şampiyonluğa ulaşan bir plan ve projenin peşinde koşuyoruz. Eğer ülkenin şu koşullarında 15-20 milyon euro para harcayacak durumunuz yoksa o zaman çok akıllı ve rasyonel davranmak zorundasınız. Biz de ekip halinde bunu yapmaya çalışıyoruz.
Bunu belki iyi anlatamadık bu sene. Fakat gelecek sezon için bazı hamlelerimiz var. Üstüne koyarak gitmek istiyoruz. Tekrar ediyorum; bunların hepsi marketin ve ekonominin sizi nereye götüreceğiyle alakalı. Dolayısıyla biz zaten kısa vadeli hiç düşünmedik. Biz diye altını çiziyorum çünkü benle alakalı bir durum değil. Bir ekip olarak hareket ediyoruz ve düşünüyoruz. Zaten böyle bir sporda bir kişiyle bunu yapmak kolay değil. Dolayısıyla ekip olarak şunu hayal ediyoruz: Galatarasaray tekrar şampiyonlukların peşinden koşan bir hale gelsin istiyoruz. Bunun için de uzun vadeli işlerin peşinden koşuyoruz.
– Sezon başını, sezon ortalarını hatırlıyorum. Verdiğiniz röportajlarda genellikle kadro kurarken ne kadar zorlandığınızdan bahsetmiştiniz. Galatasaray’ın oyuncularına performans olarak değer kattığı bu yaz döneminde sizce bu algı yıkılacak mı?
Bu algı sadece Galatasaray’ın algısı değil. Türkiye’nin böyle bir algısı var. Bunu diğer kulüpler de yaşayacak. Biz elbette Galatasaray özelinde konuşuyoruz ama ligde de bu sezon ödeme sorunu yaşamayan takım sayısı iki ya da üçtür. Dolayısıyla oyuncu alırken Türkiye zorlanacak, sadece Galatasaray değil. Bir kere bunun altını çizmek lazım.
Senen başında medya gününde yine seninle konuşmuştuk. Para problemi sadece Galatasaray’ın değil, ülkenin problemi. Dolayısıyla akılcı olmamız lazım. Evet, geçen sene çok zorlandık. Bu sene yine zorlanacağız belki. Fakat bu sene olay sadece sportif anlamda yaptığımız şeyler değil. Biz bu sene ödemelerde zaman zaman sıkıntıya düşsek de son birkaç yıla göre çok daha iyi durumdayız. Bu konuda sayın başkanımız Mustafa Cengiz ve yönetime tüm sezon şartları çok zorlayarak verdikleri emek ve destek için çok teşekkür etmem gerekiyor.
İlk kez bu sene menajerler bizle çalışmaktan hiç imtina etmiyorlar. Yönetim anlamında ortaya koyduğumuz performansın bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Bunları söylediğimiz zaman insanlar şaşıracak ama bu bir gerçek. Evet, ödemede gecikmeler var. Bugün değerli rakiplerimiz içerisinde de ciddi ödeme sorunu yaşayan takımlar var. Bizim yaptığımız iş, Galatasaray’ın ölçeğinde, Galatasaray’ın içinde bulunduğu şartlarda en optimum bütçeden en maksimum işi yapmaya çalıştık.
Bununla yetinecek miyiz? Elbette, hayır. Biz bu optimum bütçeyi biraz daha yukarı çekmeye, yaptığımız işi de daha iyi yapmaya çalışacağız. Mesela EuroCup bizim içimizde ciddi bir ukte. İlk turda elendik çünkü. Gelecek sene EuroCup’ta nereye gideceğimizi ben de merak ediyorum. Daha iyiye gitmeyi arzu ediyoruz. Bu noktada menajerle konuştuğumuz zaman, bu yaz yapacağımız transferlerin biraz daha kolay olacağını düşünüyorum. En azından seçme şansımız daha fazla olacak. Çünkü şu anda hemen hemen bütün menajerler bizle çalışmak istiyor. Bu çok önemli bir iş.
– Kişisel olarak yerli oyunculara ne kadar önem verdiğinizi biliyorum. Keza baş antrenör olarak İBB döneminde de bunu gördük. Galatasaray oyuncu gelişiminde gösterdiği başarıyla, takım olarak gösterdiği performansla Türk oyuncular için bir cazibe merkezi haline de geldi. Gelecek sene yerli rotasyonunda da yeni yüzler görecek miyiz, oraya bir upgrade olacak mı?
Biz hem saha içinde hem de saha dışında takımı bir bütün olarak gördük. Benim en çok üstünde durduğum konu budur. Yerli oyuncu, yabancı oyuncu ayırt etmiyorum. Elbette yabancı oyuncuların kredisi biraz daha farklı oluyor. Çünkü daha seçici oluyorsunuz. Bir sürü oyuncunun arasından 4 – 5 tane yabancı seçiyorsunuz ve sezon başında kredileri daha fazla oluyor. Doğrusu bu.
Fakat Türk oyuncuların bu sene verdiği katkıyı bir tık yukarı çekmemiz lazım. Elbette, sadece Türkler için değil, yabancılar için de aynısı geçerli. Takviye düşünüyoruz, çalışıyoruz. Böyle bir sezondan sonra yerlisi, yabancısı fark etmeden her oyuncunun değeri biraz artıyor. Dolayısıyla belki bizim tutmak isteyip, tutamayacağımız oyuncular olacak. Onun için ayrı bir çalışma yapıyoruz. Belki bizim eksik gördüğümüz, sistem içindeki problemleri çözmek adına bir oyuncu transferi olabilir. Bunların hepsi bir süreç. Bütçenize göre, marketteki oyuncuların değerine göre, en önemlisi de sizin alım gücünüze göre değişecek şeyler. Bu yüzden şu anda şöyle bir oyuncunun peşinden koşuyoruz demem zor.
– Ege dışında gelecek sezon için kapalı bir kontratı olan oyuncu yok. Buna Göksenin de dahil yanılmıyorsam…
Göksenin kontratı devam etmiyor ama anlaşmak istiyoruz. Göksenin, bu takımın kaptanı ve Galatasaray altyapısından yetişmiş bir oyuncu. Dolayısıyla bizim Göksenin ile olan ilişkimiz Galatasaray olarak çok farklı. Piyasadaki herhangi bir oyuncu değil, bizim açımızdan. Göksenin bizim için değerli bir oyuncu. Her şey marketteki değerinize göre değişecek şeyler ama bizim Göksenin ile alakalı kafamızda bir soru işareti yok. Tekrar ediyorum, piyasadaki durum bizim açımızdan nereye gidecek onu da çok bilmiyorum. Bizim yapabileceğimizin üstünde bir teklif gelir ve Göksenin bunu değerlendirir. Ona bir şey diyemeyiz. Kontratı devam eden oyuncular zaten burada kalacak ama devam etmeyen ya da opsiyonu bulunan oyuncularla alakalı her şey çok ortada. Günün sonunda bir kolej takımdan değil, profesyonel bir basketbol takımından bahsediyoruz. Herkes gidebilir, herkes kalabilir. Bizim tercihimiz, devamlılık ve istikrar adına mümkün olduğunca bu kadronun iskeletinin %80-90’ını korumak.
– Sezon içerisinde Okben ismi sürekli anıldı. Akibeti nedir bilmiyorum ama sizin anlaşmaya çalıştığınız oyuncular arasında mı?
Okben konusu sene başından beri var. Okben ve birçok ismi ben de duyuyorum. Galatasaray’a birçok isim yakıştırılıyor şu anda. Okben ile benim bugüne kadar bir kere görüşmüşlüğüm var. Okben olmaz demiyorum ama onunla birebir transfer konuştuğumuz bir durum söz konusu değil. Taraftarların sanıyorum twitter’da yoğun bir ilgisi var. Gönül ister ki bu ilgiye biz de cevap verelim. Fakat hep söylüyorum; biz populist davranamayız. Biz 7-24 bu işin peşinden koşan insanlarız. Kendi şartlarımızda en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Okben burada olabilir mi? Olabilir, elbette. Fakat Okben’den ne alacağımız, kadronun nasıl olacağına dair birçok farklı durum var. Şu ana kadar kendisini transfer edeceğimize dair bir konuşma olmadı. Menajeriyle sadece bir toplantı yaptık. O da sezon ortasındaydı.
Şu anda ise bizim gündemimiz yabancı oyuncularımızın hangilerini tutabileceğimiz… Hepsi marketteki değerini 2’ye 3’e katlamış durumda. Kalan yabancılara, hangi yabancıları ekleyeceğiz ve dolayısıyla bu tabloda eksik gördüğümüz parçaları hangi Türk oyuncularla tamamlayacağız bakacağız. Biz bu olaya rasyonel bakıp, puzzle’ın parçalarını bir araya getirmeye çalışıyoruz. İsimler üzerinden gidersek, her oyuncu iyi oyuncu. Okben de çok iyi oyuncu. Fakat dediğim gibi bizim şu anda isimler üzerinden transfer yapma bakımından ne lüksümüz var, ne de böyle isteğimiz var. Kadro mühendisliği diye bir klişe var ama şu anda yaptığımız iş, sezonun devamı açısından en önemli iş. Belki de sezonun %70’inden bahsediyoruz. Dolayısıyla kalkıp sadece iyi isimleri bir araya toplayalım ve elimizde bir sürü yetenek olsun diye bakmıyorum. Bizim doğru, birbirini tamamlayan isimleri bir araya getirmemiz lazım. Hata payıyla birlikte bunu yapmaya gayret edeceğiz. Okben çok değerli bir isim bana göre. Hatta A Milli Takım seviyesinde bir oyuncu. Kendi hataları var, belki başka şeyler var bilemiyorum. Şu anda bir transfer söz konusu değil ama isimlerden bir tanesi elbette.
– Aaron Harrison ile Nigel Hayes’in ilk geldiği dönemle sezon sonunda çıktıkları noktaya bakıyorum. İkisi de hatta tüm yabancılar neredeyse oyunlarında büyük gelişim gösterdiler. Siz onları tutmak istiyorsunuz, bu iki isme gelen teklifler de artık bir sır değil. Sizce bu iki oyuncudan hangisinin kalma ihtimali daha yüksek?
Playoff öncesinde Harrison, buraya geri dönmek isterim diye bir açıklama yapmıştı. Nigel’dan öyle bir söz okumadığım için ona örnek veremiyorum ama…
Bana sorarsanız, ben ikisini de tutmak isterim ama ne olacağını bilmiyorum. Aaron buraya dönmek istiyor, bu güzel ama buraya geri dönüş için Aaron’un da bir fedakarlık yapması gerekiyor. Çünkü Galatasaray’ın her kuruşu çok kıymetli. Biz bu kıymetli parayı hovardalıkla harcayamayız. Çok efektif kullanmamız lazım. Aaron bizim için çok değerli ve onu kadroda tutmak isteriz. Fakat Aaron’a markette biçilen değer, şu anda bizim bütçemizin çok çok üstünde. Bizde oynadığı paranın 2 hatta 3 katı daha fazla para beklentisi var. Aaron’ı şu ana markete bıraktık, kendi değerini görsün diye. Bizim teklif edeceğimiz rakam, Aaron için çok değerinde ve iyi bir rakam. Bu biraz menajerlerin de piyasadaki oyunculara biçtikleri değerlerle alakalı. Aaron ne kadar kalmak istiyorsa biz de o kadar tutmak istiyoruz. Biz kendi şartlarımızda maksimuma kadar çıkacağız ama bu maksimumu aşan bir durum varsa ya o fedakarlık yapacak ya da biz başka bir oyuncuya yöneleceğiz.
– Sezon son basın toplantısında hayal satmakla ilgili sözler söylemiştiniz. Bu konuyu biraz açarsak… Direkt menajerlerden mi bahsediyorsunuz? Onların oyuncuların üzerinde etkisi elbette oluyor ama sizin de etkiniz var sonuçta. Onun değerine değer katan siz oluyorsunuz.
1 sezonu geçirdiğiniz insanın mı sözünü dinlersiniz yoksa son 5 yılınızı geçirdiğiniz ve size para kazandıran insanın mı? Maalesef menajerlik, antrenörlüğün çok önüne geçmiş durumda. Oyuncuların gözünde bizim eski saygınlığımız yok. İlk dinlenen kişi, elbette parayı kazandıran insan oluyor. Bu gerçeği kabullenmek gerek. “Hayal satmıyorum” lafını şundan söyledim ben. Herkeste bu oyuncular kalacak, üstüne koyacağız ve seneye şampiyon olacağız beklentisi var. Basketbolda böyle bir şey yok. Elbette ben hedefi küçük tutacak değilim, kendi içimizde de hedefi büyük tutuyoruz ama şampiyonluğu garanti edecek bir koç varsa, bence hemen onla konuşulmalı ve anlaşılmalı. Bu koçun bildiği bir şey vardır demektir. Ben şampiyonluğu garanti edecek bir tane bile koçun olacağını düşünmüyorum. 30 milyon harcasanız da şampiyonluk garanti değil, 3 milyon harcasanız da… Sadece şampiyonluğa giden yolu kurgulayabilirsiniz. Biz de onu yapmaya çalışıyoruz.
Aslında demek istediğim şu kısımdan alıntıydı: “Ben koç olarak bu takımın bir arada kalmasını istiyorum ama çok yüksek teklifler alıyorlar ve beklentileri çok yüksek. Yüksek beklentilerinin bir sebebi de çevrelerinde onlara büyük hayaller satan kişiler.”
Evet, oyunculara hayal satıyorlar. Şimdi söylenen rakamları söylemeyeceğim ama Avrupa’nın çok üstüne rakamlar. Menajerlerin şu anki beklentilerin üstündeki istekleri, oyuncuların da dolayısıyla beklentisi haline gelmiş durumda. O yüzden biz sabırla bekleyeceğiz. Tabii sabırla beklerken alternatifleri de aramaya devam edeceğiz. Ben oyunculara hayal satmam. Biz gerçekçi olarak maksimum rakamları vereceğiz. Hakikaten de şartları zorluyoruz bunun için. Sadece Aaron için değil, tüm oyuncular için söylüyorum bunu. Dolayısıyla biz yapabileceğimizin maksimumunu isteyeceğiz, sonrasında da karar onların olacak. Kısa sürede de karar vermelerini isteyeceğiz.
– Oyuncuların geçirdikleri sezondan sonra değerlerinin artmasından bahsettik… O zaman Galatasaray bütçesinde belli bir düzeyde artış olacak…
Bütçenin artmasını ümit ediyoruz ama herkesin hayal ettiği gibi bir artış olmayacak. İçinde bulunduğumuz şartların, geçen sezondan çok da farklı olacağını düşünmüyorum. Elbette kronikleşmiş sorunlar var ama büyük ölçüde halledilmeye başlanmış sorunlar bunlar. Önümüzdeki sezonu sağlıklı bir yapıyla geçirebilirsek bir sonraki sene çok daha rahat etmiş bir şubemiz olacak. Burada biz profesyoneller olarak bize sunulan olanaklarla en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Yönetim de içinde bulundukları şartlarla bize bu maksimumu sağlamaya çalışıyor. Ortada bir art niyet yok. Gerçekten kronikleşmiş sorunlar var. Bunu içeri girince anlıyorsunuz. O yüzden diyorum; Galatasaray’ın her kuruşu çok değerli diye. Ülkenin durumu da belli. Yaz sonunda doların, euronun ne noktaya gideceğini kimse bilmiyor. Bundan dolayı yönetim adına bir bütçe oluşturmak da kolay değil. Fakat konuştuğumuz ilk toplantıda şunu gördüm ben: bize maksimum fedakarlıkla bir artış sağlayacaklar. Menajerlere buradan şimdiden sesleneyim, öyle çok da muazzam bir artış olmayacak.
– Sezon boyunca yakın geçen birçok maç kaybedildi. Bunların ardından sonra genellikle açıklamalarınızda “tecrübe anlamında sahaya akıl koyamadık, genç bir takımız” dediniz. Bu durum personelle mi alakalıydı? Sezon ortasında personeli değiştirmek istediniz mi?
Maalesef ülke olarak çabuk unutuyoruz. Sezon başını hatırlarsak, biz iki tecrübeli oyun kurucuya teklif götürdük. Fakat çok sıkışık bir dönemdi bizim adımıza. Bu sebeple de yola iki combo guardla çıkmaya karar verdik. Bir tanesi benim yıllarca birlikte çalıştığım, karakterini çok iyi bildiğim, taraftar tarafından çok eleştirilen Klobucar. Diğeri Webster. Her ikisi de oyun kurucu değil. Yani orijinal pozisyonları bu değil. Biz burada neyi hedefledik?
Madem oyun kurucu alamıyoruz, yeteneğin üzerine gidelim. Bir tane tecrübeli, bir tane genç birbirini tamamlayan iki oyuncu olsun noktasındaydık.
Evet, hem ligde hem de EuroCup’ta çok fazla yakın giden maç kaybettik. Maç sonların akıl koyamamızı şundan hep söylüyorum ben. Topu tutup da, sahada saha içi general olacak oyuncuyu yaratamadık. Hem Aaron hem de Tai, pozisyonları itibariyle oyun kurucu gibi düşünemeyen ve refleks olarak pozisyon yaratmayı düşünemeyen oyunculardı. Tai bu konuda bir gelişim gösterdi ama bu bir süreç. Dolayısıyla sene başında yaptığımız tercih, bizi bu noktaya getirdi. Sene içinde biz de oturup konuştuk aramızda ve bir oyun kurucu arayışına girdik ancak o dönemde de var olan sorunlardan dolayı transferi gerçekleştiremedik. Bunu söylediğim için de çok eleştirildim ama sezon içerisinde yapılan transfer, antrenörün çok iyi bildiği isimler değilse çok fazla dikiş tutmuyor. Tanımadığınız bir oyuncuyu sistemin içerisine sokmak kolay değil. Örnekleri çoktur mesela.
– Herkes Nikos Zisis’i hatırlar ama Morris Finley’i hatırlamaz.
Aynen öyle… Herkes tutan oyuncuları hatırlar ama aslında tutmayan oyuncu daha fazladır. Dolayısıyla çok fazla sezon ortası yapılan transferlere inanan birisi değilim. Zaten bu yüzden sene başını bu kadar önemsiyorum. Tabii burada sakatlık farklı bir konu. Orada yapabileceğiniz bir şey olmuyor.
Koç olarak 23 yaşındaki Webster’in performansını eleştirmek çok kolaydır ama 23 yaşına gerçek pozisyonu oyun kurucu olmayan bir oyuncuyu oynatmak, onu geliştirmek ayrı bir iştir. Dolayısıyla biz zor olanı tercih ettik. Galatasaray adına bence doğru olanı yaptık. Bu sene çok daha iyisi yapılabilir miydi? Yapılabilirdi elbette. Tekrar ediyorum; sene başındaki şartları ve sene ortasında oluşan şartları çok iyi değerlendirmek lazım. Bundan dolayı bana göre bu sezon yapılan iş, içinde bulunduğumuz şartları değerlendirirsek çok büyük bir iş. Fakat biz bundan tatmin mi oluyoruz ya da muazzam bir başarı hikayesi olarak mi anlatıyoruz? Hayır, çok da gerçekçi gidiyoruz. Önümüzdeki sene bunun biraz daha iyisini yapmanın gayretindeyiz. Sonraki sezon da hedefimiz olan şampiyonluğa ulaşmak istiyoruz.
– Sezon başında sizle konuşuyorduk. Webster’ı liderlik koltuğuna oturtmaya çalışıyoruz demiştiniz. Sezon sonunda Webster’ın geldiği haliyle sizin istediğiniz tarzda bir oyuncuya dönüştü mü?
İstediğim tarzda bir oyuncuya dönüşmedi. Gelişti mi? Evet, gelişti ama benim hayal ettiğim gibi bir saha içi generali olmadı. Playoff’tan önceki 2-3 haftada ikimiz arasındaki koç-oyun kurucu iletişimi daha arttı ama sezonun genelinde bu konuda sıkıntısı oldu. Zaman zaman topu bırakıp gittiği anlar oldu, zaman zaman biz oyun kurucu görevini Harrison’a verdik. Bir koç adına da çok kolay değil böyle bir kadroyu yönetmek. Şunu söyleyebilirim; benim hayal ettiğim noktaya gelmedi ama kendisi açısından çok büyük bir adım attı. Webster, hem kolejde hem de Avrupa’daki ilk sezonunda koçlarının felsefesi gereği daha çok “koş ve at” basketbolu oynuyordu. Burada rakibe göre nasıl hücum edeceğini, kime atak etmesi gerektiğini öğrendi. Tabii ki bu devam eden bu süreç ama ligin 2. yarısı itibariyle ondaki gelişimi beni memnun etti. 24 yaşında olduğunu da unutmamak lazım. Genç bir oyuncu. Şöyle bakarsanız, Emir Gökalp ile Webster aynı yaşta. 24 yaşında orijinal pozisyonu oyun kurucu olmayan bir oyuncuya oyun kurucu pozisyonu emanet ettik. Zaman zaman kaybolması beklenen bir şeydi ve öyle oldu. Potansiyeli bundan çok daha fazla. Ümit ediyorum yanılmam.
– Bu tip sorunları bertaraf etme adına gelecek sezon daha tecrübeli bir oyun kurucu ya da takım istiyor musunuz?
Evet, daha tecrübeli bir oyun kurucu istiyoruz.
Tecrübeye benim bakış açım biraz farklı. Bir önceki yıla bakalım. Bu sezondan çok daha tecrübeli bir kadro vardı. Bunun yanında dinamizmi, enerjisi ve birlikteliği az bir takımdı. Yaşlı birkaç tane oyuncunuz olabilir ama tecrübe dediğiniz şey oynadıkça, hatalar yapıldıkça kazanılan bir şey. Hep Sırplara özeniyoruz. Orada öyle genç takımlar var ki belki maç sayıları, bizim tecrübeli isimlerimizden daha fazla. Dolayısıyla benim tecrübeye bakışım farklı.
İkincisi bizim böyle genç bir kadroya gitmemizin sebebi, içinde bulunduğumuz şartlardı. Yani hedefi olan, paraya öncelik yapmayan, kariyerinde ilerlemek isteyen genç isimleri bir araya toplamaya çalıştık. Temel felsefemiz buydu. Aslına bakarsanız sezon başında planladıklarımız, sezon sonunda bizi haklı çıkardı.
– Kumar belki ama tavanı yüksek bir kumarı…
Valla ben çok kumar oynamam. Evet, bir risk ama kumar olarak görmüyorum. Çünkü bu oyuncular benim yıllardır takip ettiğim isimler. Yabancısı, yerlisi fark etmeden yeteneklerini bildiğim ve inandığım oyuncular. Dolayısıyla bence kumar değil. Riski 1 ve 5 numaralarda aldık. Auguste, gerçek bir pivot değil ama bana göre o da büyük bir gelişim gösterdi. Belki de üniversiteden beri en iyi performansını sergiledi. Dolayısıyla ben yaştan çok kafa yapısına bakıyorum. Gelişebilir mi, öğrenmeye açık mı? Bunların cevabını arıyorum. Bu sorularda yaşın önemi yok.
Damir Mrsic ile çalıştım. 40 yaşında basketbolu bıraktı, 38 yaşında EuroLeague’de savunma yapar hale gelmişti. Öğrenmenin bir yaşı yok bana göre. Öğrenme sadece beyindeki bir fonksiyon. Eğer o fonksiyon kapalıysa, yaşınız 15’te olsa 55’te olsa fark etmez. Böyle öğrenmeye açık bir grup yakalarsanız, ondan kolay kolay vazgeçmeyeceksiniz çünkü ilerlemek çok daha kolay olur. Bu sene zaman zaman sıkıntı yaşasak da neredeyse herkes önemli gelişim gösterdi.
– Sezon başında Galatasaray’ı değerlendirme yazısı yazdığımda Jaka Klobucar’ın katalizör rolünün ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştim. Ondan istenilenler alınamadı. Jaka’ya ne oldu?
Jaka’dan ne bekliyoruz bir kere onu ortaya koymamız lazım.
– Daha tutkal bir parça, takımı birleştiren bir bileşen olması bekleniyordu…
Soyunma odasını kimse çok bilmediğine göre tutkal bir parça olup olmadığını anlamak kolay değil. İlk devrede Tai’nin zaman zaman sahadan koptuğu, küçüldüğü maçlar var. Örneğin Beşiktaş deplasmanı ya da Daçka deplasmanı. Fakat biz de hep şöyle bir durum var; nedense sadece Monaco maçının son topu hatırlanıyor. Jaka, sezon boyunca böylesine acemi bir takım içerisinde çok da kolay olmayan bir rolde oynadı. Performansını elbette ben de çok eleştirdim. Hep söylüyorum, beklentilerimin altında kaldı diye. Fakat ligin ilk devresini düşünürsek, Jaka ciddi bir katkı yaptı takıma. Neden onu tercih ettik? Çünkü ödemelerin sıkıntı olacağı bir ortamı çok iyi bilen, işlerin nasıl ilerleyeceğini çok iyi tahmin eden, Türkiye’yi, beni iyi tanıyan ve özellikle yabancı oyuncuları bir arada tutacak bir tutkal lazımdı bize. Caner ile Jaka bu anlamda çok büyük işler yaptı. Onu sadece sayı, asist, ribaund rakamlarıyla değerlendirirseniz Jaka çok kötü bir sezon geçirdi. Fakat olay sadece bu değil. Afyon maçında yaşadığı sakatlıkla sezonu bir anlamda kapattı fakat antrenmanlara devam etti. Orada da kendisine teşekkür etmek lazım çünkü büyük bir fedakarlık yaptı. Normalde o sakatlıkla devam etmeyebilirdi.
Dolayısıyla sezon başında 6 yabancıyla yola çıkma kararı aldığımızda Jaka’dan ne alacağımızı biz zaten biliyorduk. Daha iyisi olamaz mıydı? Elbette olabilirdi. Tai’den de daha iyisi var, Aaron’dan da… Tekrar ediyorum, Temmuz ortasında ne durumdaydık, Eylül 3’te son transferi yaptığımızda ne durumdaydık, sezon ortasında hangi pozisyondaydık ve şu anda ne noktadayız? Bence bunları çok iyi değerlendirmek lazım. Yoksa 1 tane maça bakıp, performansını eleştirmek gayet mümkün. Final Four performansı sebebiyle Sloukas’ı da bugün insanlar eleştiriyorlar ama baktığınızda Avrupa’nın en iyi guardlarından bir tanesi. Keza De Colo da öyle. Sezonu çok kötü oynadı, sonra playoff ve Final Four’da mükemmel oynayarak her şeyi unutturdu. Zaten bu durum biraz böyledir. Sezon sonunda olanlar hatırlanır, sezonun başı hatırlanmaz. Jaka bu anlamda bize verebileceğini vermiştir. En azından misyonunu tamamladı.
– Taraftar konusuna geleceğim. Sezonun genelinde az taraftara oynadınız. Siz sahada gösterdiğiniz mücadele ve performans ölçütünde hak ettiğiniz desteği aldığınızı düşünüyor musunuz? Kulüple ilgili her soruna kafa yoran birisi olarak sizce bu taraftar sayısı probleminin ana sebebi sizce neydi?
Öncelikle ben olaya hak etme olarak bakmıyorum. Benim bakış açım çok basit. Sadece Galatasaray için geçerli değil, Türkiye’nin geneli için böyle. Siz kazandıkça taraftar geliyor. Hatırlarsın, medya gününde şunu söyledim; ‘Taraftar bize bir kredi açsın, biz kazanmadan taraftar gelsin ve bizi desteklesin. Biz de o krediyi kullanalım.’
2 bin ortalamalı bir sezon geçirdik biz. Herkes bir şey anlatıyor. Sinan Erdem’i çok sevmiyoruz, orası çok uzak diye ama şartlar da bu. Sinan Erdem, çölde bir vaha değil yani. İstanbul’un göbeğinde, ulaşımı mümkün olan bir yer. Evet, şampiyonluğa oynamıyoruz ama oynamayacağımız anlamına gelmiyor. Bu işi biraz da sezon içerisindeki şansımız, sakatlıklar, ödemeler belirliyor. Bu yüzden sezon içerisinde taraftara zaman zaman sitem ettim. Sitemin içerisinde aslında bir iltifat da var. Onlar geldiğinde biz Fenerbahçe maçını kazandık.
– Tam kapasite değildi ama yine de 8 bin kişi vardı…
Başka bir örneği vereyim; playoff’ta Efes’e karşı oynadığımız 3. maç. 2-0 gerideyken 3. maçta psikolojik olarak sahaya çıkmak çok zordur. Oyuncular pat diye bırakıverir ve maç bir anda 30’a gider. O gün 4 bin kişi vardı ve o 4 bin kişi maçı tuttu. İltifat derken bunu söylüyorum. Sayı arttıkça oyuncuların enerjileri yükselecek, maçı kazanma istekleri artacak ve daha da önemlisi takım olarak en büyük gücünüz taraftar sayınızdan geliyor. Dolayısıyla ben sitem ederken insanları rencide etmek için değil, tam tersi provoke etmek için söyledim. Bizim gücümüzü gösterebilmemiz için taraftarın bize yardımcı olması gerekiyor. Salon konusuna bizler karar vermiyoruz. Şartlar bizi oraya götürüyor. Kemik bir taraftar grubunu yüksek sayıda tutturmamız lazım. Basına da, hakeme de, federasyona da, rakiplere de gücümüzü göstermek için bunu yapmamız lazım. Daha da önemlisi oyuncuların menajerlerine de…
Bu sebeple bir ayağımızın o noktada kısa kaldığını düşünüyorum. Tabii gelenlere çok teşekkür ederim. Bir de şu var; Pozisyonları itibariyle koçlar, oyuncular hep eleştirilir ama aslında eleştiri iki taraflıdır. Ben eleştiriye hep saygı duydum. Pozitifse, sizi daha ileriye götürecekse eleştiri hep önemlidir. Basın da eleştirecek, taraftar da, yönetim de… Bizim mesleğimiz maalesef böyle bir şey. Basketbolu herkes çok iyi bilir. Onu niye çok oynadı? Bu niye az oynadı? Onu neden aldın? Anlatıyorum işte şartlar yüzünden aldım. Varsa daha iyisini öneren, buyursun önersin. Bu noktada ben de görüyorum ki taraftarla birlikte daha iyiye gidebiliriz. O zaman da kendimde taraftarı eleştirme hakkını buluyorum. Çünkü benim için gelmeyecek taraftar. Benim için de gelmiyor zaten. Kulüp için gelecek, takım için gelecek. Oraya gelen 2 bin kişiye ben tek kelime laf etmiyorum ama gelmeyenlere söylüyorum. Biliyorum çünkü neler değiştirebileceğini. Geçmişte ben Abdi İpekçi’de 10 bin taraftara, hatta merdivenlerin bile dolu olduğu maçlar oynadım. Galatasaray taraftarının ne olduğunu ondan çok iyi biliyorum. O taraftar gelse biz belki EuroCup’ta bir tur, belki de iki tur geçmiştik. Önümüzdeki sezon, bize yine kredi versinler. 100 üzerinden 100 versinler, 98’e 95’e düşürsek o zaman yine konuşuruz ama bu işin en önemli ayaklarından bir tanesi. En önemlisi… Bu yüzden çok önemsiyorum. Basketbolcular biraz tiyatro sanatçısı gibi. Alkış geldikçe iştahı artıyor. Dolu tribünü gördüğü zaman tiyatroda olduğu gibi daha iyi oynuyor.
– Dediğiniz gibi bütün paydaşları etkiliyor. Oyuncu menajeri de oyuncusunun dolu tribünde oynamasını ister. %5 performans artışı bile gelecek kontratlarına etki yapar.
Her şeyi etkiliyor. Elbette taraftarın beklentisini karşılamak diye bir şey var. Onun da ben bilincindeyim. O kadar da romantik bir adam değilim, gerçeğin de farkındayım. Türkiye gerçeklerini de çok iyi biliyorum ama ümit ediyorum önümüzdeki sene var olan kombine sayımız da, var olan biletli seyirci sayımız da artar. Ümit ediyorum, gelecek sezon biz de bu konuda üstümüze düşenleri daha iyi yaparız. Hem yönetim açısından hem de basketbol takımı olarak. Tekrar ediyorum, onlar bizim en büyük gücümüz. Onlarsız bizim çok güçlü olmamız mümkün değil. Ben sadece bunun için sitem ettim. Yoksa taraftarlarla benim bir problemimin olması mümkün değil.
– Birkaç takımı bir yere koyuyorum. Ligde gelecek sezon birçok takım, oyuncu almakta zorlanacak. Bundan 2-3 yıl önce herkes İspanya Ligi’yle bir yarış halinde olduğumuzu söylüyordu. Şu anda ise Yunanistan Ligi gibi 2 başlı bir lige doğru gidiyoruz gibi. Bunu sadece ekonomik problemlerle açıklamak yeterli mi?
Ekonomiyle açıklamak doğru tabii… Rakibiniz 30 milyon harcarken sizin kalkıp da bunu teknik konuyla açıklamanız mümkün mü? İspanya’da bu olmuyor çünkü orada çok farklı organizasyon var. ACB’in ayrı bir organizasyonu söz konusu. Kulüplerin bütçeleri birbirine çok daha denk. Bugün bir Valencia’yı bütçe olarak çok hafife almayın. Onların bütçesi ligdeki ilk iki takım dışında herkesten yüksek. Oyuncu bazında tek tek baktığımız zaman, rakamlar çok yüksek orada. Ki bu çok da önemli değil.
Yine senle yaptığımız başka bir röportajda hatırlarsan şunu söylemiştim: “İyi bir lig için çok pahalı takımların olması gerekmiyor.” İyi bir lig başka bir şey. Bugün Almanya Ligi iyi bir lig. Ki orada bile şampiyonluk için iki iddialı takım var. Bamberg çok geride kalmış durumda. Günün sonunda Bayern ile Alba şampiyonluk adayları. VTB ya da Yunanistan’a baktığınızda kaç tane şampiyonluk adayı sayarsınız? Oralarda da az. Evet, İspanya özel bir yer ama orada bile şampiyonluk adayları 6 tane değil. Sezon başından Barcelona, Real Madrid, Baskonia ve Valencia’dan başkasını sayamazsınız. Orada da daha fazlası çıkmaz. Farklılığı nerede? Oynanan basketbol, yapılan işler. Bir de bakın, şunu çok göz ardı ediyoruz biz. İspanya Ligi’nde kaç yabancıyla oynanıyor?
– Avrupa pasaportu sınırsız, kıta dışından 2 oyuncu kuralı var.
Barcelona’nın ana rotasyonunda kaç tane İspanyol var? Claver, Ribas ve Oriola var. Şuraya geleceğim, biz aslında hep başkalarıyla kendimizi kıyas halinde tutuyoruz ama maalesef ortadaki parametreler aynı değil. Türkiye Ligi, Avrupa’daki diğer ligler gibi değil. Bugün Almanya’da düşük bütçeyle kurabildiğiniz takımı, Türkiye’de orta sınıf bütçeyle kurabiliyorsunuz. Yabancı sayısı ve diğer faktörler sebebiyle. Türkiye’deki dengeler çok farklı. Biz hem Avrupa’daki ligler gibi olmak istiyoruz, hem Türk oyuncular oynasın istiyoruz, hem Avrupa’da başarı istiyoruz. Biz her şeyi istiyoruz ama gerçekte ne istediğimizi bilmiyoruz. Nasıl bir lig hayal ettiğimizi bilmiyoruz. Herkesin farklı bir beklentisi var bu ligle ilgili.
Bu lig ilk kez iki tane takımla oynanmıyor. Bundan 15 yıl öncesine gidersiniz, Efes ile Ülker vardı. Zaten işi doğası bu. Bir ligde kalkıp da 6-7 tane şampiyonluk adayı olmaz. Mümkün değil. Avrupa’da da yok örneği. Dolayısıyla Türkiye Ligi’nin kalitesini nasıl artırırız bunu tartışalım ama İspanya Ligi’yle örneklendirmemek gerek. İspanya Ligi’nin dinamiklerinden çok daha farklı dinamiklerimiz var bizim. Çok farklıyız.”
Bu iş ekonomiyle birebir ilgili. Siz para ödeyemediğiniz lige çok kaliteli oyuncuları getiremezsiniz. Siz para ödeyemediğiniz bir lige kolay kolay gelecekte büyük oyuncu olacak bir yeteneği getiremezsiniz. Para çok önemli bir şey. Bunun yanında organizasyon da çok önemli. Ligin kalitesini artıran şey, sadece oyuncunun kalitesi değil. Başka etkenler de var. Bugün İspanya’da hangi salona giderseniz, gidin salon doludur. Bir kültür vardır çünkü.
– Aslında ben şunu demek istedim. Sezon başında çekilen bir takım var. Sezon ortasında her şeyi bırakan başka bir takım çıkıyor… Eskiden ligin altı ile üstü arasında daha fazla çekişme vardı. Siz İBB’nin başındayken Galatasaray’ı mağlup etmiştiniz. Yeşilgiresun’un Fenerbahçe ile başabaş oynayıp son topta kaybettiği maç vardı. Ha keza Uşak. Onlar şimdi yoklar bile. Bunlar o zaman olmayan paraları harcadığı için mi bu durumdalar?
İBB’in bütçesini biliyorum. İBB’in öyle ahım şahım bir bütçesi yok ki. Yerli kadrosuna bakın işte. O oyuncular neredeydi, şimdi neredeler? Ne kadar oynuyorlardı, şu an ne kadar oynuyorlar? Dolayısıyla konu, aslında bu sezonun konusu değil ki. Aslında konu Türkiye Ligi’nin son 5 yıldaki kronik problemleri… Bu takımların ortadan kaybolması, çekilmesi, sene ortasında bu tip problemlerin yaşanması. Ben o yüzden söylüyorum, bu sene yaptığımız iş çok büyük iş diye. Mali ve idari bir disiplinle var olan şartlarla böyle bir iş çıkartılabileceğini gösterdik. Bu bir başarıdır. Populist davranıp, olmayan paralarla kendimizi rezil etmek yerine çok sağlıklı bir yapıyı kurmaya çalıştık. Çok büyük bir adım attık aslında. Galatasaray’ın bu sezon yaptığı iş, bu lige örnek olmalı. Bu lige bu yüzde belli kriterlerin gelmesi ve uygulanması lazım. Bu lige her türlü disiplini getirmemiz lazım. Bugün İspanya’da hangi salona gidersen git, soyunma odasındaki minimum şartlar bellidir. Bugün sponsorlarla ilgili şartlar bellidir. Ligin bir düzeni vardır.
– Lig de bu konuda bir adım attı ve kriterler getirmeye karar verdi. Siz okuduğunuz kadarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz bu kriterleri?
Ben olaya şöyle bakıyorum; bu bir başlangıç. Başlangıç her zaman sıkıntılıdır. Fakat aynı zamanda başlamak lazım. İş nereye gidiyor görmek lazım. Her sene üstüne koyarak gitmek lazım. İspanya’dan birebir alarak buraya kriterler getiremeyiz. Bizim şartlarımız çok başka. Dolayısıyla federasyonun ortaya koymaya çalıştığı kriterleri ben çok pozitif buluyorum. Çünkü başlamak lazım. Bu anlamda ben destekliyorum. Tebrik de ediyorum. Bu ligin kalitesini sadece ve sadece büyük bütçelerle sağlayamayız. Türkiye geçmişte çok büyük bütçeler harcadı ama bir şey değişmedi. Bu kriterleri koyup, zaman içerisinde geliştirdiğiniz zaman, ligin değeri artacak. Çünkü oyuncu kalitesi artacak, koç kalitesi artacak, genel menajer kalitesi artacak. İdareciler bu işin çok büyük bir ayağı. Alınan kararlarda birebir etkileri var. Geçmişteki hatalara bakarsanız, bunlar sadece oyuncu veya koç hatası değil ki. Yönetim hataları da var. Takımlar kapanıyor, mali tablo kötü diye konuşuyoruz. Bunun bir ayağı kim? Bunca işi sürdüren insanlar hiç mi hesaplayamıyor 2 yıl sonra bu para nerede diye? Dolayısıyla bu kriterlerin konulması, günü kurtarmaya çalışan bazı insanların önüne de bir set çekecektir. Bu sayede de daha sağlıklı bir kulüp yapısına gidecek işler. Paranız 1 milyon dolarsa 1 milyon dolarlık takımlar kurulacak. Kendi camianıza da bunu anlatacaksınız. Çünkü sadece şampiyonluk bir başarı hikayesi değildir. Bunu anladığımız gün ülke olarak spor başka bir noktaya evrilecek. İspanya’da Gran Canaria her sezon mu başarılı oluyor?
– Evet, yerel liglerde belli favoriler oluyor ister istemez. İki büyük favori ya da üç büyük favori oluyor. Fakat bir ligin kalitesini orta sınıf takımlar belirliyor. Onların performansı ve istikrarıyla bağlantılı geliyor bana.
Bu sene Fenerbahçe ligde kaç maç kaybetti?
– 4 maç
Geçen sene kaç maç kaybetmişti?
– 3 maç
Ondan önceki sezon?
– 2 maç
Kriterleri böyle koyuyorsak, o zaman lig bu sezon kötü değil. Banvit 3 yabancı ve genç oyuncularla Fenerbahçe’yi deplasmanda yenmeyi başardı. Evet, Fenerbahçe’nin sakatları vardı ama sonuçta 5 yabancısı vardı. Üstelik Ahmet ile Dixon’ı Türk olarak sayıyoruz. Bu sebeple ben galibiyet, mağlubiyet ya da şampiyonluğa oynayan takım sayısı olarak bakmıyorum işe. Orta sınıf takımları kendi bütçelerine göre bu sezon kötü iş yapmadı.
Şöyle bir düşünürsek; bu sezon bu ligin anlatılacak çok hikayesi var aslında. Biz sadece işin şampiyonluk tarafına konsantre oluyoruz. Bu sezon Banvit’in yaptığı çok büyük bir iş. Bu sezon bizim ve Antep’in yaptığı işler çok büyük. Ondan diyorum, hikayesi bol olan bir sezon geçirdik. Fakat biz hep olayın şampiyonluk tarafındayız. Şampiyon kim olacak? Elbette Fenerbahçe ve Efes favori. Bunu kırmaya çalıştık mı? Çalıştık ama günün sonunda bütçeler belirleyici. Kaliteli oyuncu almak ancak ekonomik koşullarınız iyiyse mümkün oluyor. Ben de isterim elimde Shane Larkin olsun. İstemez miyim yani? Ama bizim bütçeyle belki Larkin’in aldığı para kafa kafaya geliyor. Larkin’i belki seneye Efes bile tutamayacak. Hep İspanya’yla kendimizi karşılaştırıyoruz ama aslında bakmamız gereken yer Almanya. Bugün Almanya Ligi, tüm Avrupa’ya oyuncu veriyor. Orada parlayan isimler İspanya’ya, Türkiye’ye veya EuroLeague takımlarına gidiyor.
Yaz aylarında imza attığınız an ile sezon sonunda bitirdiğiniz duruma bakıldığında… Pozisyon itibariyle beklentileri aşmış gibi hissediyor musunuz?
Elbette, sene başında beklentiler bu yönde değildi. Aslında kendi içimizdeki beklentilerimiz, bunları hayal etmekten başlamıştı. Sezon boyunca bunu basın toplantılarında da söyledim; takımın sezon başından bugüne geldiği nokta benim çok önemli. Ciddi bir gelişim gösterdik. Hem bireysel hem de takım olarak. Bunu hep söylüyorum ama altını çizmek istiyorum bir kez daha… Sadece oyuncularım değil, antrenör ve idareci grubunun da ilk kez bir arada çalıştığını düşünürseniz, sene başındaki ilk 3 aydaki o iniş-çıkış ve EuroCup’taki sıkıntılı periyot çok normal aslında. Bana göre bu süreci çabuklaştıran en önemli şey; çalıştığımız insan grubunun iyi niyeti ve ortaya koyduğu sinerji diye düşünüyorum. Tahmin ediyorum, birçok insan bizim bu noktaya geleceğimizi düşünmedi ve hayal bile etmedi.
– Geçen sezonu düşünüyorum ben. Maddi olarak problemler vardı. Sportif olarak 1981’den beri yapılan en kötü başlangıç vardı. Ruhen de bir çöküş olmuştu. Sizin gelişiniz ile birlikte sezon da ilerledikçe galibiyet sayıları arttı. Fakat asıl önemlisi ruhun geri gelmesiydi. İnsanlar tekrar Galatasaray basketboluna yüzlerini döndü.
Bu ruh geri geldi varsayalım… Bundan sonra Galatasaray’ın gelecek için izleyeceği yol ne olmalı?
Galatasaray’ı Türkiye ölçeğinden ayrı tutmak çok kolay bir şey değil. Büyük camiaların olduğu kulüplerde ikincilik hiçbir zaman başarı sayılmaz. Herkesin beklentisi şampiyon olmaktır. Bu da sizi ister istemez populist kararlara sürükler. Günü kurtarmak için hareket edersiniz. Biz burada bir taraftan günü doğru değerlendirmeye çalışırken diğer taraftan geleceği inşaa edecek hamleler yapmaya çalışıyoruz. Bunu da bütçemiz ölçüsünde yapıyoruz. Çünkü kronikleşmiş, çok ciddi sorunların olduğu bir takım var elimizde. Dolayısıyla populist davranamayız. Aldığımız kararların akılcı olması gerekiyor.
Dikkat ederseniz… Yabancı oyuncularımızın birçoğu 23-24 yaş bandında yer alıyor. Yerli rotasyonunda ise birkaç oyuncu dışında birçoğu genç oyuncu. Her sene üstüne koyarak devam eden, sonunda şampiyonluğa ulaşan bir plan ve projenin peşinde koşuyoruz. Eğer ülkenin şu koşullarında 15-20 milyon euro para harcayacak durumunuz yoksa o zaman çok akıllı ve rasyonel davranmak zorundasınız. Biz de ekip halinde bunu yapmaya çalışıyoruz.
Bunu belki iyi anlatamadık bu sene. Fakat gelecek sezon için bazı hamlelerimiz var. Üstüne koyarak gitmek istiyoruz. Tekrar ediyorum; bunların hepsi marketin ve ekonominin sizi nereye götüreceğiyle alakalı. Dolayısıyla biz zaten kısa vadeli hiç düşünmedik. Biz diye altını çiziyorum çünkü benle alakalı bir durum değil. Bir ekip olarak hareket ediyoruz ve düşünüyoruz. Zaten böyle bir sporda bir kişiyle bunu yapmak kolay değil. Dolayısıyla ekip olarak şunu hayal ediyoruz: Galatarasaray tekrar şampiyonlukların peşinden koşan bir hale gelsin istiyoruz. Bunun için de uzun vadeli işlerin peşinden koşuyoruz.
– Sezon başını, sezon ortalarını hatırlıyorum. Verdiğiniz röportajlarda genellikle kadro kurarken ne kadar zorlandığınızdan bahsetmiştiniz. Galatasaray’ın oyuncularına performans olarak değer kattığı bu yaz döneminde sizce bu algı yıkılacak mı?
Bu algı sadece Galatasaray’ın algısı değil. Türkiye’nin böyle bir algısı var. Bunu diğer kulüpler de yaşayacak. Biz elbette Galatasaray özelinde konuşuyoruz ama ligde de bu sezon ödeme sorunu yaşamayan takım sayısı iki ya da üçtür. Dolayısıyla oyuncu alırken Türkiye zorlanacak, sadece Galatasaray değil. Bir kere bunun altını çizmek lazım.
Senen başında medya gününde yine seninle konuşmuştuk. Para problemi sadece Galatasaray’ın değil, ülkenin problemi. Dolayısıyla akılcı olmamız lazım. Evet, geçen sene çok zorlandık. Bu sene yine zorlanacağız belki. Fakat bu sene olay sadece sportif anlamda yaptığımız şeyler değil. Biz bu sene ödemelerde zaman zaman sıkıntıya düşsek de son birkaç yıla göre çok daha iyi durumdayız. Bu konuda sayın başkanımız Mustafa Cengiz ve yönetime tüm sezon şartları çok zorlayarak verdikleri emek ve destek için çok teşekkür etmem gerekiyor.
İlk kez bu sene menajerler bizle çalışmaktan hiç imtina etmiyorlar. Yönetim anlamında ortaya koyduğumuz performansın bunda etkili olduğunu düşünüyorum. Bunları söylediğimiz zaman insanlar şaşıracak ama bu bir gerçek. Evet, ödemede gecikmeler var. Bugün değerli rakiplerimiz içerisinde de ciddi ödeme sorunu yaşayan takımlar var. Bizim yaptığımız iş, Galatasaray’ın ölçeğinde, Galatasaray’ın içinde bulunduğu şartlarda en optimum bütçeden en maksimum işi yapmaya çalıştık.
Bununla yetinecek miyiz? Elbette, hayır. Biz bu optimum bütçeyi biraz daha yukarı çekmeye, yaptığımız işi de daha iyi yapmaya çalışacağız. Mesela EuroCup bizim içimizde ciddi bir ukte. İlk turda elendik çünkü. Gelecek sene EuroCup’ta nereye gideceğimizi ben de merak ediyorum. Daha iyiye gitmeyi arzu ediyoruz. Bu noktada menajerle konuştuğumuz zaman, bu yaz yapacağımız transferlerin biraz daha kolay olacağını düşünüyorum. En azından seçme şansımız daha fazla olacak. Çünkü şu anda hemen hemen bütün menajerler bizle çalışmak istiyor. Bu çok önemli bir iş.
– Kişisel olarak yerli oyunculara ne kadar önem verdiğinizi biliyorum. Keza baş antrenör olarak İBB döneminde de bunu gördük. Galatasaray oyuncu gelişiminde gösterdiği başarıyla, takım olarak gösterdiği performansla Türk oyuncular için bir cazibe merkezi haline de geldi. Gelecek sene yerli rotasyonunda da yeni yüzler görecek miyiz, oraya bir upgrade olacak mı?
Biz hem saha içinde hem de saha dışında takımı bir bütün olarak gördük. Benim en çok üstünde durduğum konu budur. Yerli oyuncu, yabancı oyuncu ayırt etmiyorum. Elbette yabancı oyuncuların kredisi biraz daha farklı oluyor. Çünkü daha seçici oluyorsunuz. Bir sürü oyuncunun arasından 4 – 5 tane yabancı seçiyorsunuz ve sezon başında kredileri daha fazla oluyor. Doğrusu bu.
Fakat Türk oyuncuların bu sene verdiği katkıyı bir tık yukarı çekmemiz lazım. Elbette, sadece Türkler için değil, yabancılar için de aynısı geçerli. Takviye düşünüyoruz, çalışıyoruz. Böyle bir sezondan sonra yerlisi, yabancısı fark etmeden her oyuncunun değeri biraz artıyor. Dolayısıyla belki bizim tutmak isteyip, tutamayacağımız oyuncular olacak. Onun için ayrı bir çalışma yapıyoruz. Belki bizim eksik gördüğümüz, sistem içindeki problemleri çözmek adına bir oyuncu transferi olabilir. Bunların hepsi bir süreç. Bütçenize göre, marketteki oyuncuların değerine göre, en önemlisi de sizin alım gücünüze göre değişecek şeyler. Bu yüzden şu anda şöyle bir oyuncunun peşinden koşuyoruz demem zor.
– Ege dışında gelecek sezon için kapalı bir kontratı olan oyuncu yok. Buna Göksenin de dahil yanılmıyorsam…
Göksenin kontratı devam etmiyor ama anlaşmak istiyoruz. Göksenin, bu takımın kaptanı ve Galatasaray altyapısından yetişmiş bir oyuncu. Dolayısıyla bizim Göksenin ile olan ilişkimiz Galatasaray olarak çok farklı. Piyasadaki herhangi bir oyuncu değil, bizim açımızdan. Göksenin bizim için değerli bir oyuncu. Her şey marketteki değerinize göre değişecek şeyler ama bizim Göksenin ile alakalı kafamızda bir soru işareti yok. Tekrar ediyorum, piyasadaki durum bizim açımızdan nereye gidecek onu da çok bilmiyorum. Bizim yapabileceğimizin üstünde bir teklif gelir ve Göksenin bunu değerlendirir. Ona bir şey diyemeyiz. Kontratı devam eden oyuncular zaten burada kalacak ama devam etmeyen ya da opsiyonu bulunan oyuncularla alakalı her şey çok ortada. Günün sonunda bir kolej takımdan değil, profesyonel bir basketbol takımından bahsediyoruz. Herkes gidebilir, herkes kalabilir. Bizim tercihimiz, devamlılık ve istikrar adına mümkün olduğunca bu kadronun iskeletinin %80-90’ını korumak.
– Sezon içerisinde Okben ismi sürekli anıldı. Akibeti nedir bilmiyorum ama sizin anlaşmaya çalıştığınız oyuncular arasında mı?
Okben konusu sene başından beri var. Okben ve birçok ismi ben de duyuyorum. Galatasaray’a birçok isim yakıştırılıyor şu anda. Okben ile benim bugüne kadar bir kere görüşmüşlüğüm var. Okben olmaz demiyorum ama onunla birebir transfer konuştuğumuz bir durum söz konusu değil. Taraftarların sanıyorum twitter’da yoğun bir ilgisi var. Gönül ister ki bu ilgiye biz de cevap verelim. Fakat hep söylüyorum; biz populist davranamayız. Biz 7-24 bu işin peşinden koşan insanlarız. Kendi şartlarımızda en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Okben burada olabilir mi? Olabilir, elbette. Fakat Okben’den ne alacağımız, kadronun nasıl olacağına dair birçok farklı durum var. Şu ana kadar kendisini transfer edeceğimize dair bir konuşma olmadı. Menajeriyle sadece bir toplantı yaptık. O da sezon ortasındaydı.
Şu anda ise bizim gündemimiz yabancı oyuncularımızın hangilerini tutabileceğimiz… Hepsi marketteki değerini 2’ye 3’e katlamış durumda. Kalan yabancılara, hangi yabancıları ekleyeceğiz ve dolayısıyla bu tabloda eksik gördüğümüz parçaları hangi Türk oyuncularla tamamlayacağız bakacağız. Biz bu olaya rasyonel bakıp, puzzle’ın parçalarını bir araya getirmeye çalışıyoruz. İsimler üzerinden gidersek, her oyuncu iyi oyuncu. Okben de çok iyi oyuncu. Fakat dediğim gibi bizim şu anda isimler üzerinden transfer yapma bakımından ne lüksümüz var, ne de böyle isteğimiz var. Kadro mühendisliği diye bir klişe var ama şu anda yaptığımız iş, sezonun devamı açısından en önemli iş. Belki de sezonun %70’inden bahsediyoruz. Dolayısıyla kalkıp sadece iyi isimleri bir araya toplayalım ve elimizde bir sürü yetenek olsun diye bakmıyorum. Bizim doğru, birbirini tamamlayan isimleri bir araya getirmemiz lazım. Hata payıyla birlikte bunu yapmaya gayret edeceğiz. Okben çok değerli bir isim bana göre. Hatta A Milli Takım seviyesinde bir oyuncu. Kendi hataları var, belki başka şeyler var bilemiyorum. Şu anda bir transfer söz konusu değil ama isimlerden bir tanesi elbette.
– Aaron Harrison ile Nigel Hayes’in ilk geldiği dönemle sezon sonunda çıktıkları noktaya bakıyorum. İkisi de hatta tüm yabancılar neredeyse oyunlarında büyük gelişim gösterdiler. Siz onları tutmak istiyorsunuz, bu iki isme gelen teklifler de artık bir sır değil. Sizce bu iki oyuncudan hangisinin kalma ihtimali daha yüksek?
Playoff öncesinde Harrison, buraya geri dönmek isterim diye bir açıklama yapmıştı. Nigel’dan öyle bir söz okumadığım için ona örnek veremiyorum ama…
Bana sorarsanız, ben ikisini de tutmak isterim ama ne olacağını bilmiyorum. Aaron buraya dönmek istiyor, bu güzel ama buraya geri dönüş için Aaron’un da bir fedakarlık yapması gerekiyor. Çünkü Galatasaray’ın her kuruşu çok kıymetli. Biz bu kıymetli parayı hovardalıkla harcayamayız. Çok efektif kullanmamız lazım. Aaron bizim için çok değerli ve onu kadroda tutmak isteriz. Fakat Aaron’a markette biçilen değer, şu anda bizim bütçemizin çok çok üstünde. Bizde oynadığı paranın 2 hatta 3 katı daha fazla para beklentisi var. Aaron’ı şu ana markete bıraktık, kendi değerini görsün diye. Bizim teklif edeceğimiz rakam, Aaron için çok değerinde ve iyi bir rakam. Bu biraz menajerlerin de piyasadaki oyunculara biçtikleri değerlerle alakalı. Aaron ne kadar kalmak istiyorsa biz de o kadar tutmak istiyoruz. Biz kendi şartlarımızda maksimuma kadar çıkacağız ama bu maksimumu aşan bir durum varsa ya o fedakarlık yapacak ya da biz başka bir oyuncuya yöneleceğiz.
– Sezon son basın toplantısında hayal satmakla ilgili sözler söylemiştiniz. Bu konuyu biraz açarsak… Direkt menajerlerden mi bahsediyorsunuz? Onların oyuncuların üzerinde etkisi elbette oluyor ama sizin de etkiniz var sonuçta. Onun değerine değer katan siz oluyorsunuz.
1 sezonu geçirdiğiniz insanın mı sözünü dinlersiniz yoksa son 5 yılınızı geçirdiğiniz ve size para kazandıran insanın mı? Maalesef menajerlik, antrenörlüğün çok önüne geçmiş durumda. Oyuncuların gözünde bizim eski saygınlığımız yok. İlk dinlenen kişi, elbette parayı kazandıran insan oluyor. Bu gerçeği kabullenmek gerek. “Hayal satmıyorum” lafını şundan söyledim ben. Herkeste bu oyuncular kalacak, üstüne koyacağız ve seneye şampiyon olacağız beklentisi var. Basketbolda böyle bir şey yok. Elbette ben hedefi küçük tutacak değilim, kendi içimizde de hedefi büyük tutuyoruz ama şampiyonluğu garanti edecek bir koç varsa, bence hemen onla konuşulmalı ve anlaşılmalı. Bu koçun bildiği bir şey vardır demektir. Ben şampiyonluğu garanti edecek bir tane bile koçun olacağını düşünmüyorum. 30 milyon harcasanız da şampiyonluk garanti değil, 3 milyon harcasanız da… Sadece şampiyonluğa giden yolu kurgulayabilirsiniz. Biz de onu yapmaya çalışıyoruz.
Aslında demek istediğim şu kısımdan alıntıydı: “Ben koç olarak bu takımın bir arada kalmasını istiyorum ama çok yüksek teklifler alıyorlar ve beklentileri çok yüksek. Yüksek beklentilerinin bir sebebi de çevrelerinde onlara büyük hayaller satan kişiler.”
Evet, oyunculara hayal satıyorlar. Şimdi söylenen rakamları söylemeyeceğim ama Avrupa’nın çok üstüne rakamlar. Menajerlerin şu anki beklentilerin üstündeki istekleri, oyuncuların da dolayısıyla beklentisi haline gelmiş durumda. O yüzden biz sabırla bekleyeceğiz. Tabii sabırla beklerken alternatifleri de aramaya devam edeceğiz. Ben oyunculara hayal satmam. Biz gerçekçi olarak maksimum rakamları vereceğiz. Hakikaten de şartları zorluyoruz bunun için. Sadece Aaron için değil, tüm oyuncular için söylüyorum bunu. Dolayısıyla biz yapabileceğimizin maksimumunu isteyeceğiz, sonrasında da karar onların olacak. Kısa sürede de karar vermelerini isteyeceğiz.
– Oyuncuların geçirdikleri sezondan sonra değerlerinin artmasından bahsettik… O zaman Galatasaray bütçesinde belli bir düzeyde artış olacak…
Bütçenin artmasını ümit ediyoruz ama herkesin hayal ettiği gibi bir artış olmayacak. İçinde bulunduğumuz şartların, geçen sezondan çok da farklı olacağını düşünmüyorum. Elbette kronikleşmiş sorunlar var ama büyük ölçüde halledilmeye başlanmış sorunlar bunlar. Önümüzdeki sezonu sağlıklı bir yapıyla geçirebilirsek bir sonraki sene çok daha rahat etmiş bir şubemiz olacak. Burada biz profesyoneller olarak bize sunulan olanaklarla en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Yönetim de içinde bulundukları şartlarla bize bu maksimumu sağlamaya çalışıyor. Ortada bir art niyet yok. Gerçekten kronikleşmiş sorunlar var. Bunu içeri girince anlıyorsunuz. O yüzden diyorum; Galatasaray’ın her kuruşu çok değerli diye. Ülkenin durumu da belli. Yaz sonunda doların, euronun ne noktaya gideceğini kimse bilmiyor. Bundan dolayı yönetim adına bir bütçe oluşturmak da kolay değil. Fakat konuştuğumuz ilk toplantıda şunu gördüm ben: bize maksimum fedakarlıkla bir artış sağlayacaklar. Menajerlere buradan şimdiden sesleneyim, öyle çok da muazzam bir artış olmayacak.
– Sezon boyunca yakın geçen birçok maç kaybedildi. Bunların ardından sonra genellikle açıklamalarınızda “tecrübe anlamında sahaya akıl koyamadık, genç bir takımız” dediniz. Bu durum personelle mi alakalıydı? Sezon ortasında personeli değiştirmek istediniz mi?
Maalesef ülke olarak çabuk unutuyoruz. Sezon başını hatırlarsak, biz iki tecrübeli oyun kurucuya teklif götürdük. Fakat çok sıkışık bir dönemdi bizim adımıza. Bu sebeple de yola iki combo guardla çıkmaya karar verdik. Bir tanesi benim yıllarca birlikte çalıştığım, karakterini çok iyi bildiğim, taraftar tarafından çok eleştirilen Klobucar. Diğeri Webster. Her ikisi de oyun kurucu değil. Yani orijinal pozisyonları bu değil. Biz burada neyi hedefledik?
Madem oyun kurucu alamıyoruz, yeteneğin üzerine gidelim. Bir tane tecrübeli, bir tane genç birbirini tamamlayan iki oyuncu olsun noktasındaydık.
Evet, hem ligde hem de EuroCup’ta çok fazla yakın giden maç kaybettik. Maç sonların akıl koyamamızı şundan hep söylüyorum ben. Topu tutup da, sahada saha içi general olacak oyuncuyu yaratamadık. Hem Aaron hem de Tai, pozisyonları itibariyle oyun kurucu gibi düşünemeyen ve refleks olarak pozisyon yaratmayı düşünemeyen oyunculardı. Tai bu konuda bir gelişim gösterdi ama bu bir süreç. Dolayısıyla sene başında yaptığımız tercih, bizi bu noktaya getirdi. Sene içinde biz de oturup konuştuk aramızda ve bir oyun kurucu arayışına girdik ancak o dönemde de var olan sorunlardan dolayı transferi gerçekleştiremedik. Bunu söylediğim için de çok eleştirildim ama sezon içerisinde yapılan transfer, antrenörün çok iyi bildiği isimler değilse çok fazla dikiş tutmuyor. Tanımadığınız bir oyuncuyu sistemin içerisine sokmak kolay değil. Örnekleri çoktur mesela.
– Herkes Nikos Zisis’i hatırlar ama Morris Finley’i hatırlamaz.
Aynen öyle… Herkes tutan oyuncuları hatırlar ama aslında tutmayan oyuncu daha fazladır. Dolayısıyla çok fazla sezon ortası yapılan transferlere inanan birisi değilim. Zaten bu yüzden sene başını bu kadar önemsiyorum. Tabii burada sakatlık farklı bir konu. Orada yapabileceğiniz bir şey olmuyor.
Koç olarak 23 yaşındaki Webster’in performansını eleştirmek çok kolaydır ama 23 yaşına gerçek pozisyonu oyun kurucu olmayan bir oyuncuyu oynatmak, onu geliştirmek ayrı bir iştir. Dolayısıyla biz zor olanı tercih ettik. Galatasaray adına bence doğru olanı yaptık. Bu sene çok daha iyisi yapılabilir miydi? Yapılabilirdi elbette. Tekrar ediyorum; sene başındaki şartları ve sene ortasında oluşan şartları çok iyi değerlendirmek lazım. Bundan dolayı bana göre bu sezon yapılan iş, içinde bulunduğumuz şartları değerlendirirsek çok büyük bir iş. Fakat biz bundan tatmin mi oluyoruz ya da muazzam bir başarı hikayesi olarak mi anlatıyoruz? Hayır, çok da gerçekçi gidiyoruz. Önümüzdeki sene bunun biraz daha iyisini yapmanın gayretindeyiz. Sonraki sezon da hedefimiz olan şampiyonluğa ulaşmak istiyoruz.
– Sezon başında sizle konuşuyorduk. Webster’ı liderlik koltuğuna oturtmaya çalışıyoruz demiştiniz. Sezon sonunda Webster’ın geldiği haliyle sizin istediğiniz tarzda bir oyuncuya dönüştü mü?
İstediğim tarzda bir oyuncuya dönüşmedi. Gelişti mi? Evet, gelişti ama benim hayal ettiğim gibi bir saha içi generali olmadı. Playoff’tan önceki 2-3 haftada ikimiz arasındaki koç-oyun kurucu iletişimi daha arttı ama sezonun genelinde bu konuda sıkıntısı oldu. Zaman zaman topu bırakıp gittiği anlar oldu, zaman zaman biz oyun kurucu görevini Harrison’a verdik. Bir koç adına da çok kolay değil böyle bir kadroyu yönetmek. Şunu söyleyebilirim; benim hayal ettiğim noktaya gelmedi ama kendisi açısından çok büyük bir adım attı. Webster, hem kolejde hem de Avrupa’daki ilk sezonunda koçlarının felsefesi gereği daha çok “koş ve at” basketbolu oynuyordu. Burada rakibe göre nasıl hücum edeceğini, kime atak etmesi gerektiğini öğrendi. Tabii ki bu devam eden bu süreç ama ligin 2. yarısı itibariyle ondaki gelişimi beni memnun etti. 24 yaşında olduğunu da unutmamak lazım. Genç bir oyuncu. Şöyle bakarsanız, Emir Gökalp ile Webster aynı yaşta. 24 yaşında orijinal pozisyonu oyun kurucu olmayan bir oyuncuya oyun kurucu pozisyonu emanet ettik. Zaman zaman kaybolması beklenen bir şeydi ve öyle oldu. Potansiyeli bundan çok daha fazla. Ümit ediyorum yanılmam.
– Bu tip sorunları bertaraf etme adına gelecek sezon daha tecrübeli bir oyun kurucu ya da takım istiyor musunuz?
Evet, daha tecrübeli bir oyun kurucu istiyoruz.
Tecrübeye benim bakış açım biraz farklı. Bir önceki yıla bakalım. Bu sezondan çok daha tecrübeli bir kadro vardı. Bunun yanında dinamizmi, enerjisi ve birlikteliği az bir takımdı. Yaşlı birkaç tane oyuncunuz olabilir ama tecrübe dediğiniz şey oynadıkça, hatalar yapıldıkça kazanılan bir şey. Hep Sırplara özeniyoruz. Orada öyle genç takımlar var ki belki maç sayıları, bizim tecrübeli isimlerimizden daha fazla. Dolayısıyla benim tecrübeye bakışım farklı.
İkincisi bizim böyle genç bir kadroya gitmemizin sebebi, içinde bulunduğumuz şartlardı. Yani hedefi olan, paraya öncelik yapmayan, kariyerinde ilerlemek isteyen genç isimleri bir araya toplamaya çalıştık. Temel felsefemiz buydu. Aslına bakarsanız sezon başında planladıklarımız, sezon sonunda bizi haklı çıkardı.
– Kumar belki ama tavanı yüksek bir kumarı…
Valla ben çok kumar oynamam. Evet, bir risk ama kumar olarak görmüyorum. Çünkü bu oyuncular benim yıllardır takip ettiğim isimler. Yabancısı, yerlisi fark etmeden yeteneklerini bildiğim ve inandığım oyuncular. Dolayısıyla bence kumar değil. Riski 1 ve 5 numaralarda aldık. Auguste, gerçek bir pivot değil ama bana göre o da büyük bir gelişim gösterdi. Belki de üniversiteden beri en iyi performansını sergiledi. Dolayısıyla ben yaştan çok kafa yapısına bakıyorum. Gelişebilir mi, öğrenmeye açık mı? Bunların cevabını arıyorum. Bu sorularda yaşın önemi yok.
Damir Mrsic ile çalıştım. 40 yaşında basketbolu bıraktı, 38 yaşında EuroLeague’de savunma yapar hale gelmişti. Öğrenmenin bir yaşı yok bana göre. Öğrenme sadece beyindeki bir fonksiyon. Eğer o fonksiyon kapalıysa, yaşınız 15’te olsa 55’te olsa fark etmez. Böyle öğrenmeye açık bir grup yakalarsanız, ondan kolay kolay vazgeçmeyeceksiniz çünkü ilerlemek çok daha kolay olur. Bu sene zaman zaman sıkıntı yaşasak da neredeyse herkes önemli gelişim gösterdi.
– Sezon başında Galatasaray’ı değerlendirme yazısı yazdığımda Jaka Klobucar’ın katalizör rolünün ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştim. Ondan istenilenler alınamadı. Jaka’ya ne oldu?
Jaka’dan ne bekliyoruz bir kere onu ortaya koymamız lazım.
– Daha tutkal bir parça, takımı birleştiren bir bileşen olması bekleniyordu…
Soyunma odasını kimse çok bilmediğine göre tutkal bir parça olup olmadığını anlamak kolay değil. İlk devrede Tai’nin zaman zaman sahadan koptuğu, küçüldüğü maçlar var. Örneğin Beşiktaş deplasmanı ya da Daçka deplasmanı. Fakat biz de hep şöyle bir durum var; nedense sadece Monaco maçının son topu hatırlanıyor. Jaka, sezon boyunca böylesine acemi bir takım içerisinde çok da kolay olmayan bir rolde oynadı. Performansını elbette ben de çok eleştirdim. Hep söylüyorum, beklentilerimin altında kaldı diye. Fakat ligin ilk devresini düşünürsek, Jaka ciddi bir katkı yaptı takıma. Neden onu tercih ettik? Çünkü ödemelerin sıkıntı olacağı bir ortamı çok iyi bilen, işlerin nasıl ilerleyeceğini çok iyi tahmin eden, Türkiye’yi, beni iyi tanıyan ve özellikle yabancı oyuncuları bir arada tutacak bir tutkal lazımdı bize. Caner ile Jaka bu anlamda çok büyük işler yaptı. Onu sadece sayı, asist, ribaund rakamlarıyla değerlendirirseniz Jaka çok kötü bir sezon geçirdi. Fakat olay sadece bu değil. Afyon maçında yaşadığı sakatlıkla sezonu bir anlamda kapattı fakat antrenmanlara devam etti. Orada da kendisine teşekkür etmek lazım çünkü büyük bir fedakarlık yaptı. Normalde o sakatlıkla devam etmeyebilirdi.
Dolayısıyla sezon başında 6 yabancıyla yola çıkma kararı aldığımızda Jaka’dan ne alacağımızı biz zaten biliyorduk. Daha iyisi olamaz mıydı? Elbette olabilirdi. Tai’den de daha iyisi var, Aaron’dan da… Tekrar ediyorum, Temmuz ortasında ne durumdaydık, Eylül 3’te son transferi yaptığımızda ne durumdaydık, sezon ortasında hangi pozisyondaydık ve şu anda ne noktadayız? Bence bunları çok iyi değerlendirmek lazım. Yoksa 1 tane maça bakıp, performansını eleştirmek gayet mümkün. Final Four performansı sebebiyle Sloukas’ı da bugün insanlar eleştiriyorlar ama baktığınızda Avrupa’nın en iyi guardlarından bir tanesi. Keza De Colo da öyle. Sezonu çok kötü oynadı, sonra playoff ve Final Four’da mükemmel oynayarak her şeyi unutturdu. Zaten bu durum biraz böyledir. Sezon sonunda olanlar hatırlanır, sezonun başı hatırlanmaz. Jaka bu anlamda bize verebileceğini vermiştir. En azından misyonunu tamamladı.
– Taraftar konusuna geleceğim. Sezonun genelinde az taraftara oynadınız. Siz sahada gösterdiğiniz mücadele ve performans ölçütünde hak ettiğiniz desteği aldığınızı düşünüyor musunuz? Kulüple ilgili her soruna kafa yoran birisi olarak sizce bu taraftar sayısı probleminin ana sebebi sizce neydi?
Öncelikle ben olaya hak etme olarak bakmıyorum. Benim bakış açım çok basit. Sadece Galatasaray için geçerli değil, Türkiye’nin geneli için böyle. Siz kazandıkça taraftar geliyor. Hatırlarsın, medya gününde şunu söyledim; ‘Taraftar bize bir kredi açsın, biz kazanmadan taraftar gelsin ve bizi desteklesin. Biz de o krediyi kullanalım.’
2 bin ortalamalı bir sezon geçirdik biz. Herkes bir şey anlatıyor. Sinan Erdem’i çok sevmiyoruz, orası çok uzak diye ama şartlar da bu. Sinan Erdem, çölde bir vaha değil yani. İstanbul’un göbeğinde, ulaşımı mümkün olan bir yer. Evet, şampiyonluğa oynamıyoruz ama oynamayacağımız anlamına gelmiyor. Bu işi biraz da sezon içerisindeki şansımız, sakatlıklar, ödemeler belirliyor. Bu yüzden sezon içerisinde taraftara zaman zaman sitem ettim. Sitemin içerisinde aslında bir iltifat da var. Onlar geldiğinde biz Fenerbahçe maçını kazandık.
– Tam kapasite değildi ama yine de 8 bin kişi vardı…
Başka bir örneği vereyim; playoff’ta Efes’e karşı oynadığımız 3. maç. 2-0 gerideyken 3. maçta psikolojik olarak sahaya çıkmak çok zordur. Oyuncular pat diye bırakıverir ve maç bir anda 30’a gider. O gün 4 bin kişi vardı ve o 4 bin kişi maçı tuttu. İltifat derken bunu söylüyorum. Sayı arttıkça oyuncuların enerjileri yükselecek, maçı kazanma istekleri artacak ve daha da önemlisi takım olarak en büyük gücünüz taraftar sayınızdan geliyor. Dolayısıyla ben sitem ederken insanları rencide etmek için değil, tam tersi provoke etmek için söyledim. Bizim gücümüzü gösterebilmemiz için taraftarın bize yardımcı olması gerekiyor. Salon konusuna bizler karar vermiyoruz. Şartlar bizi oraya götürüyor. Kemik bir taraftar grubunu yüksek sayıda tutturmamız lazım. Basına da, hakeme de, federasyona da, rakiplere de gücümüzü göstermek için bunu yapmamız lazım. Daha da önemlisi oyuncuların menajerlerine de…
Bu sebeple bir ayağımızın o noktada kısa kaldığını düşünüyorum. Tabii gelenlere çok teşekkür ederim. Bir de şu var; Pozisyonları itibariyle koçlar, oyuncular hep eleştirilir ama aslında eleştiri iki taraflıdır. Ben eleştiriye hep saygı duydum. Pozitifse, sizi daha ileriye götürecekse eleştiri hep önemlidir. Basın da eleştirecek, taraftar da, yönetim de… Bizim mesleğimiz maalesef böyle bir şey. Basketbolu herkes çok iyi bilir. Onu niye çok oynadı? Bu niye az oynadı? Onu neden aldın? Anlatıyorum işte şartlar yüzünden aldım. Varsa daha iyisini öneren, buyursun önersin. Bu noktada ben de görüyorum ki taraftarla birlikte daha iyiye gidebiliriz. O zaman da kendimde taraftarı eleştirme hakkını buluyorum. Çünkü benim için gelmeyecek taraftar. Benim için de gelmiyor zaten. Kulüp için gelecek, takım için gelecek. Oraya gelen 2 bin kişiye ben tek kelime laf etmiyorum ama gelmeyenlere söylüyorum. Biliyorum çünkü neler değiştirebileceğini. Geçmişte ben Abdi İpekçi’de 10 bin taraftara, hatta merdivenlerin bile dolu olduğu maçlar oynadım. Galatasaray taraftarının ne olduğunu ondan çok iyi biliyorum. O taraftar gelse biz belki EuroCup’ta bir tur, belki de iki tur geçmiştik. Önümüzdeki sezon, bize yine kredi versinler. 100 üzerinden 100 versinler, 98’e 95’e düşürsek o zaman yine konuşuruz ama bu işin en önemli ayaklarından bir tanesi. En önemlisi… Bu yüzden çok önemsiyorum. Basketbolcular biraz tiyatro sanatçısı gibi. Alkış geldikçe iştahı artıyor. Dolu tribünü gördüğü zaman tiyatroda olduğu gibi daha iyi oynuyor.
– Dediğiniz gibi bütün paydaşları etkiliyor. Oyuncu menajeri de oyuncusunun dolu tribünde oynamasını ister. %5 performans artışı bile gelecek kontratlarına etki yapar.
Her şeyi etkiliyor. Elbette taraftarın beklentisini karşılamak diye bir şey var. Onun da ben bilincindeyim. O kadar da romantik bir adam değilim, gerçeğin de farkındayım. Türkiye gerçeklerini de çok iyi biliyorum ama ümit ediyorum önümüzdeki sene var olan kombine sayımız da, var olan biletli seyirci sayımız da artar. Ümit ediyorum, gelecek sezon biz de bu konuda üstümüze düşenleri daha iyi yaparız. Hem yönetim açısından hem de basketbol takımı olarak. Tekrar ediyorum, onlar bizim en büyük gücümüz. Onlarsız bizim çok güçlü olmamız mümkün değil. Ben sadece bunun için sitem ettim. Yoksa taraftarlarla benim bir problemimin olması mümkün değil.
– Birkaç takımı bir yere koyuyorum. Ligde gelecek sezon birçok takım, oyuncu almakta zorlanacak. Bundan 2-3 yıl önce herkes İspanya Ligi’yle bir yarış halinde olduğumuzu söylüyordu. Şu anda ise Yunanistan Ligi gibi 2 başlı bir lige doğru gidiyoruz gibi. Bunu sadece ekonomik problemlerle açıklamak yeterli mi?
Ekonomiyle açıklamak doğru tabii… Rakibiniz 30 milyon harcarken sizin kalkıp da bunu teknik konuyla açıklamanız mümkün mü? İspanya’da bu olmuyor çünkü orada çok farklı organizasyon var. ACB’in ayrı bir organizasyonu söz konusu. Kulüplerin bütçeleri birbirine çok daha denk. Bugün bir Valencia’yı bütçe olarak çok hafife almayın. Onların bütçesi ligdeki ilk iki takım dışında herkesten yüksek. Oyuncu bazında tek tek baktığımız zaman, rakamlar çok yüksek orada. Ki bu çok da önemli değil.
Yine senle yaptığımız başka bir röportajda hatırlarsan şunu söylemiştim: “İyi bir lig için çok pahalı takımların olması gerekmiyor.” İyi bir lig başka bir şey. Bugün Almanya Ligi iyi bir lig. Ki orada bile şampiyonluk için iki iddialı takım var. Bamberg çok geride kalmış durumda. Günün sonunda Bayern ile Alba şampiyonluk adayları. VTB ya da Yunanistan’a baktığınızda kaç tane şampiyonluk adayı sayarsınız? Oralarda da az. Evet, İspanya özel bir yer ama orada bile şampiyonluk adayları 6 tane değil. Sezon başından Barcelona, Real Madrid, Baskonia ve Valencia’dan başkasını sayamazsınız. Orada da daha fazlası çıkmaz. Farklılığı nerede? Oynanan basketbol, yapılan işler. Bir de bakın, şunu çok göz ardı ediyoruz biz. İspanya Ligi’nde kaç yabancıyla oynanıyor?
– Avrupa pasaportu sınırsız, kıta dışından 2 oyuncu kuralı var.
Barcelona’nın ana rotasyonunda kaç tane İspanyol var? Claver, Ribas ve Oriola var. Şuraya geleceğim, biz aslında hep başkalarıyla kendimizi kıyas halinde tutuyoruz ama maalesef ortadaki parametreler aynı değil. Türkiye Ligi, Avrupa’daki diğer ligler gibi değil. Bugün Almanya’da düşük bütçeyle kurabildiğiniz takımı, Türkiye’de orta sınıf bütçeyle kurabiliyorsunuz. Yabancı sayısı ve diğer faktörler sebebiyle. Türkiye’deki dengeler çok farklı. Biz hem Avrupa’daki ligler gibi olmak istiyoruz, hem Türk oyuncular oynasın istiyoruz, hem Avrupa’da başarı istiyoruz. Biz her şeyi istiyoruz ama gerçekte ne istediğimizi bilmiyoruz. Nasıl bir lig hayal ettiğimizi bilmiyoruz. Herkesin farklı bir beklentisi var bu ligle ilgili.
Bu lig ilk kez iki tane takımla oynanmıyor. Bundan 15 yıl öncesine gidersiniz, Efes ile Ülker vardı. Zaten işi doğası bu. Bir ligde kalkıp da 6-7 tane şampiyonluk adayı olmaz. Mümkün değil. Avrupa’da da yok örneği. Dolayısıyla Türkiye Ligi’nin kalitesini nasıl artırırız bunu tartışalım ama İspanya Ligi’yle örneklendirmemek gerek. İspanya Ligi’nin dinamiklerinden çok daha farklı dinamiklerimiz var bizim. Çok farklıyız.”
Bu iş ekonomiyle birebir ilgili. Siz para ödeyemediğiniz lige çok kaliteli oyuncuları getiremezsiniz. Siz para ödeyemediğiniz bir lige kolay kolay gelecekte büyük oyuncu olacak bir yeteneği getiremezsiniz. Para çok önemli bir şey. Bunun yanında organizasyon da çok önemli. Ligin kalitesini artıran şey, sadece oyuncunun kalitesi değil. Başka etkenler de var. Bugün İspanya’da hangi salona giderseniz, gidin salon doludur. Bir kültür vardır çünkü.
– Aslında ben şunu demek istedim. Sezon başında çekilen bir takım var. Sezon ortasında her şeyi bırakan başka bir takım çıkıyor… Eskiden ligin altı ile üstü arasında daha fazla çekişme vardı. Siz İBB’nin başındayken Galatasaray’ı mağlup etmiştiniz. Yeşilgiresun’un Fenerbahçe ile başabaş oynayıp son topta kaybettiği maç vardı. Ha keza Uşak. Onlar şimdi yoklar bile. Bunlar o zaman olmayan paraları harcadığı için mi bu durumdalar?
İBB’in bütçesini biliyorum. İBB’in öyle ahım şahım bir bütçesi yok ki. Yerli kadrosuna bakın işte. O oyuncular neredeydi, şimdi neredeler? Ne kadar oynuyorlardı, şu an ne kadar oynuyorlar? Dolayısıyla konu, aslında bu sezonun konusu değil ki. Aslında konu Türkiye Ligi’nin son 5 yıldaki kronik problemleri… Bu takımların ortadan kaybolması, çekilmesi, sene ortasında bu tip problemlerin yaşanması. Ben o yüzden söylüyorum, bu sene yaptığımız iş çok büyük iş diye. Mali ve idari bir disiplinle var olan şartlarla böyle bir iş çıkartılabileceğini gösterdik. Bu bir başarıdır. Populist davranıp, olmayan paralarla kendimizi rezil etmek yerine çok sağlıklı bir yapıyı kurmaya çalıştık. Çok büyük bir adım attık aslında. Galatasaray’ın bu sezon yaptığı iş, bu lige örnek olmalı. Bu lige bu yüzde belli kriterlerin gelmesi ve uygulanması lazım. Bu lige her türlü disiplini getirmemiz lazım. Bugün İspanya’da hangi salona gidersen git, soyunma odasındaki minimum şartlar bellidir. Bugün sponsorlarla ilgili şartlar bellidir. Ligin bir düzeni vardır.
– Lig de bu konuda bir adım attı ve kriterler getirmeye karar verdi. Siz okuduğunuz kadarıyla nasıl değerlendiriyorsunuz bu kriterleri?
Ben olaya şöyle bakıyorum; bu bir başlangıç. Başlangıç her zaman sıkıntılıdır. Fakat aynı zamanda başlamak lazım. İş nereye gidiyor görmek lazım. Her sene üstüne koyarak gitmek lazım. İspanya’dan birebir alarak buraya kriterler getiremeyiz. Bizim şartlarımız çok başka. Dolayısıyla federasyonun ortaya koymaya çalıştığı kriterleri ben çok pozitif buluyorum. Çünkü başlamak lazım. Bu anlamda ben destekliyorum. Tebrik de ediyorum. Bu ligin kalitesini sadece ve sadece büyük bütçelerle sağlayamayız. Türkiye geçmişte çok büyük bütçeler harcadı ama bir şey değişmedi. Bu kriterleri koyup, zaman içerisinde geliştirdiğiniz zaman, ligin değeri artacak. Çünkü oyuncu kalitesi artacak, koç kalitesi artacak, genel menajer kalitesi artacak. İdareciler bu işin çok büyük bir ayağı. Alınan kararlarda birebir etkileri var. Geçmişteki hatalara bakarsanız, bunlar sadece oyuncu veya koç hatası değil ki. Yönetim hataları da var. Takımlar kapanıyor, mali tablo kötü diye konuşuyoruz. Bunun bir ayağı kim? Bunca işi sürdüren insanlar hiç mi hesaplayamıyor 2 yıl sonra bu para nerede diye? Dolayısıyla bu kriterlerin konulması, günü kurtarmaya çalışan bazı insanların önüne de bir set çekecektir. Bu sayede de daha sağlıklı bir kulüp yapısına gidecek işler. Paranız 1 milyon dolarsa 1 milyon dolarlık takımlar kurulacak. Kendi camianıza da bunu anlatacaksınız. Çünkü sadece şampiyonluk bir başarı hikayesi değildir. Bunu anladığımız gün ülke olarak spor başka bir noktaya evrilecek. İspanya’da Gran Canaria her sezon mu başarılı oluyor?
– Evet, yerel liglerde belli favoriler oluyor ister istemez. İki büyük favori ya da üç büyük favori oluyor. Fakat bir ligin kalitesini orta sınıf takımlar belirliyor. Onların performansı ve istikrarıyla bağlantılı geliyor bana.
Bu sene Fenerbahçe ligde kaç maç kaybetti?
– 4 maç
Geçen sene kaç maç kaybetmişti?
– 3 maç
Ondan önceki sezon?
– 2 maç
Kriterleri böyle koyuyorsak, o zaman lig bu sezon kötü değil. Banvit 3 yabancı ve genç oyuncularla Fenerbahçe’yi deplasmanda yenmeyi başardı. Evet, Fenerbahçe’nin sakatları vardı ama sonuçta 5 yabancısı vardı. Üstelik Ahmet ile Dixon’ı Türk olarak sayıyoruz. Bu sebeple ben galibiyet, mağlubiyet ya da şampiyonluğa oynayan takım sayısı olarak bakmıyorum işe. Orta sınıf takımları kendi bütçelerine göre bu sezon kötü iş yapmadı.
Şöyle bir düşünürsek; bu sezon bu ligin anlatılacak çok hikayesi var aslında. Biz sadece işin şampiyonluk tarafına konsantre oluyoruz. Bu sezon Banvit’in yaptığı çok büyük bir iş. Bu sezon bizim ve Antep’in yaptığı işler çok büyük. Ondan diyorum, hikayesi bol olan bir sezon geçirdik. Fakat biz hep olayın şampiyonluk tarafındayız. Şampiyon kim olacak? Elbette Fenerbahçe ve Efes favori. Bunu kırmaya çalıştık mı? Çalıştık ama günün sonunda bütçeler belirleyici. Kaliteli oyuncu almak ancak ekonomik koşullarınız iyiyse mümkün oluyor. Ben de isterim elimde Shane Larkin olsun. İstemez miyim yani? Ama bizim bütçeyle belki Larkin’in aldığı para kafa kafaya geliyor. Larkin’i belki seneye Efes bile tutamayacak. Hep İspanya’yla kendimizi karşılaştırıyoruz ama aslında bakmamız gereken yer Almanya. Bugün Almanya Ligi, tüm Avrupa’ya oyuncu veriyor. Orada parlayan isimler İspanya’ya, Türkiye’ye veya EuroLeague takımlarına gidiyor.