alıntıdır;
cemal nalga olayı'nın liseci zihniyet tarafından planlandığına dair söylentiler dolaşıyor şu sıralar galatasaray'da. okan çevik'in erkek takımının başına gelmesinin asıl nedeni de liseli oluşuydu zaten. bu iğrenç senaryonun gerçek olma ihtimalinin olması dahi başlı başına bir rezalet. bu bağlamda düşünecek olursak;
galatasaray'da liseli zihniyetinin ne kadar derin ve sinsi olduğunun ayırdına varamamış kış uykusunda olan bir kesim var. lisenin daha 13-14 yaşlarındaki çocuklara yüklediği baskıyı, egoyu ve hırsı galatasaray lisesi başlığından bir zahmet öğrensin merak edenler. daha küçük yaşta, sayısız sınıra ve yönlendirilmiş davranışa mahkum edilen bu insanların, birer yetişkin olduklarında gözlerini nasıl karartacağını her yol mübahtır insanı olacağını düşünmek çok da zor değil. galatasaray'ı yurtiçi ve yurtdışındaki onmilyonlarca seveninden ayrı tutup koparmaya çalışan bu zihniyeti dinci yapılanmasına benzetiyorum ben. ne kadar darbe yerse yesin, bir türlü yılmıyor adamlar. beyinlerinde tek bir düşünce var çünkü: iktidar. bunlar için kulübün avrupa'ya açılmasının hiçbir önemi yok. gayrımenkullerin artması, yeni stadın yapılması, kısacası büyümenin herhangi bir aşaması zerre kadar umurlarında değil. çünkü çok iyi biliyorlar ki sırtını taraftarlarının desteğine dayamış ve günden güne büyüyen bir galatasaray'da tek kelimelik söz hakları olmayacak o zaman. koltuk sevdaları ellerinde patlayacak. işte bu insanlar bu yüzden galatasaray'ın her türlü gelişme hamlesinde pusudan çıkıp kuyu kazmaya devam ediyorlar. bıkmadan usanmadan.
yakın tarihe dönelim ki insanlar iyi hatırlasın, iyi kritik etsin. özhan canaydın(aka ösanabi) döneminden bahsediyorum. galatasaray'a benim adıma gelmiş geçmiş en kötü dönemi yaşatan kişidir canaydın. insanlar genelde bunu sadece sportif başarısızlıkla ölçerek değerlendiriyorlar. ama bende öyle değil durum. amatör branşlardaki küçülmeler ve acizlikler, stad projesindeki basiretsizlikler, yüzüncü yıl rezilliği, vizyonsuzluk ve galatasaray adına yakışmayacak basitlikler, ve elbette ki futboldaki istikrarsızlık ve başarısızlık... canaydın kendinden nefret ettirecek o kadar çok şey yaptı ki girdiğim entrynin içeriğinde daha birçok kez onun adını anacak olmamı bilmem dahi sinirlerimi zıplatmaya yetiyor.
uefa sonrasında gelen büyük fırsatın kullanılamamasının en önemli etkeni atgözlüklerini çıkarmayan, iktidar hastalığıyla yanıp tutuşan liseci zihniyettir. tamamen florya ruhuyla kazanılan efsane 14 mayıs 2006 şampiyonluğundan sonra bir anda kral edilen canaydın, geçilen çalkantılı dönemden sonra gene ösanabiliğe terfi etmişti o zamanlar. öyle ki o geceki şampiyonluk kutlamasında -cemiyetteydi sanırım öyle hatırlıyorum- insanlar şampiyonluktan çok ösanabi diye bağırmışlardı. ve bu kişiler ne yazık ki sadece dinozor diye tabir ettiğimiz yaşlı kesim değildi. babaları, anneleri ve zihniyet tarafından özenle yetiştirilen gencecik insanlar da vardı. beyinlerin böylesine yıkandığı ve galatasaray'ın gönül verilen arma değil de çıkar sağlanması gereken bir simge olduğunun öğretildiği, beyinlere ince ince işlendiği bir ortam söz konusu yani. durumun vehameti buradan anlaşılsın kondurmak istemeyenler tarafından.
böylesine bir belayla maalesef kucak kucağa yaşamak zorunda olan galatasaray kulübünde adnan polat isminin yeniden ortaya çıkışı kesinlikle bir milattır. 2006'da kulübün içine düştüğü çıkmazı zekasıyla ve galatasaray taraftarının evine götürdüğü ekmekten arttırıp bağışladıkları paralarla çözen polat, 20 45 olayıyla da büyük prim yapmış ve kredi kazanmıştır. sonra da canaydın'ın hastalığının ortaya çıkmasıyla da başkanlık yolu açılmıştır. böylesine güçlü şekilde başkanlığa gelen birisinin karşısında haliyle pek bir şansları olmayacağını anlayan liselilerse baltaları gömmüştü yeri geldiğinde çıkarmak üzere.
göreve gelmesiyle yüzünü tekrardan avrupa'ya dönen galatasaray'da polat öncelikle adeta bir yılan hikayesine dönen aslantepe olayına el attı ve büyük ilerleme sağladı. kulübün senelerdir yerlerde olan güç seviyesini yukarılara çekti ve dik duruşu benimsetti tekrardan insanlara. taraftarın içindeki zayıflamış, ufacık kalmış olan umut ışığını canlandırdı. futbol takımının başındaki en büyük dert olan florya'ya postu sermiş yeniçeri ocağını, yeri geldiğinde onlardan yararlanmasını da bilerek ve sabırla uğraşarak bitirdi. hakan şükür, hakan ünsal, hasna şaş, ümit karan gibi kişilerin başını çektiği liseci zihniyet benzeri zararlı oluşumu bertaraf etti. kendi çıkarlarını galatasaray isminin önüne koymuş sülük niteliğinde yaşayan kim varsa hepsine savaş açtı. ligden düşme gibi olaylar yaşamış amatör branşlar takımlarına gereken önemi verdi. ligden düşme gibi rezillikler yaşanırken birkaç sene öncesinde, artık avrupa kupaları gelmeye başladı. kulübe destek olmak için fırsat yaratılmasını bekleyen büyük taraftar potansiyeline sırtını dönmedi. türlü projelerle durmaksızın kamuoyunun karşısına çıktı. gs mobile, gs bilyoner, gs bonus, gs tv gibi icraatlarla galatasaray'ın avrupa yolunda kalıcı bir yer edinmesi yolundaki en büyük adımları attı. gözlerini karartmış ve küçüklükler karşısında erk sahibi olmayı büyüklük sanan zihniyetin getirdiği vizyonsuzluk belasını yırtıp atmış, vizyon kelimesinin ne anlama geldiğini cümle aleme göstermiştir polat. galatasaray'ı herkesten çok sevdiğini iddia eden liseci zihniyetin binlerce onbinlerce üyesinden galatasaray dergisi'ne abone olan kişi sayısının da iki elin parmaklarıyla ifade edilebilen bir sayı olduğunu da geçenlerde duymuştuk kamuoyu olarak. bu kafanın nasıl zehirli bir kafa olduğuna dair bundan güzel kanıt ne sunabiliriz ki insanlara?
görevde olduğu kısa süre içerisinde aklı başında galatasaray taraftarının takdirini toplayacak ve saygısını kazanacak sayısız icraata imzasını atan polat, haliyle en önemli şart olan futbolda başarı ve istikrar için de 2008-2009 sezonuyla beraber bir devrim başlattı. bu devrimin ilk senesi yanlış hoca seçimleri ve kulüpte henüz tamamıyla temizlenememiş yeniçeri kırıntılarının da etkisiyle çok çalkantılı geçti. ama 2009-2010'la beraber türk futbol tarihindeki en büyük projeye start verildi ve frank rijkaard, ekibiyle beraber takımın başında getirildi. 2010 mart seçimleri için polat'a saldırmalarını sağlayacak fırsatları kollayan kesim için büyük yıkımdı rijkaard ismi. devrimin en önemli hamlesi olan rijkaard, takıma oynattığı kaostan uzak, pozitif ve istikrarlı futbolla, taraftarın yüreğinde edindiği yerle, polat'a sağladığı krediyle yüreklere korku saldı. öyle ki devrimin getirdiği gayet doğal karşılanması gereken birkaç küçük sancı sonucunda, liseci zihniyetle aynı amacı benimsemiş satılık medya tarafından alaşağı edilmeye çalışıldı. fenerbahçe yenilgisiyle ellerini iyice ovuşturdular. fakat arma bunun altından kalkmayı başardı ve yel kayadan toz bile alamadı.
liseli olmayan polat'ın camia içinde günden güne yükselen kredisi ve gücüne karşı artık net bir hamle yapmayı şart gören liseli takımı, bu cemal nalga olayıyla beraber savaş baltalarını net olarak çıkarmıştır günyüzüne. adnan polat'ın kesinlikle haberdar olmadığı, -ki bu habersizlik durumu da es geçilemeyecek bir yanlıştır- bu durum sonucunda, fırsat kollayan diğer tehlikeli unsurdan* bile daha keskin sözlerle ve saldırılarla galatasaray'ın şu anki duruşu ve yapısı kirletilmeye, bitirilmeye çalışılmaktadır. işin bu kısmında en başta bahsettiğim konuya değinmek gerekiyor. liseci zihniyetin adeta bir maşası olan okan çevik ve ekibi polat'ı bitirme yolunda büyük bir hamle teşkil edebilecek bu skandalda kullanılmış mıdır? bu olay liseci zihniyetin bir komplosu mudur? mevcut aşamada sorular büyük bir dikkatle sorulmalı ve mantıklı, aklıselim cevaplar aranmalıdır. benim bu konuya vereceğim her türlü cevapta, kulübü alenen doğrayan bir isim olan canaydın'ın liseliler tarafından tapılacak insan konumuna sokulması, her türlü dalda galatasaray'ın selametinin gözardı edilip çıkarlar uğrunda sinsi planlar yapılmış olması, galatasaray'a yarar sağlayan en önemli kaynaklar olan gs tv, galatasaray dergisi gibi projelere kesin bir tavır alınması ve hiçbir şekilde destek verilmiyor oluşu gibi etkenler gelir aklıma. kısacası egoları uğruna galatasaray adının net olarak zarar görmesinden zerre pişmanlık ve rahatsızlık duymayacak bu kesimin polat'ı bitirme yolunda o'na bu kozla saldırmak için bu komploya girişmesi ihtimali bana hiç uzak gelmiyor. sağda solda, hırsla ve pişkinlikle "polat mart'ta yolcu" nidaları atmaya başlayan sülükleri de düşünürsek bu ihtimal galatasaraylılar tarafından ciddi şekilde düşünülmeli ve galatasaray tarihindeki en büyük projenin nasıl yok edilmeye çalışıldığının farkına varılmalı. olayları deli saçması olarak görmeden önce sakin kafayla ince ince düşünülmeli. geçmişe odaklanılmalı, yakalann detaylar gelecekle birleştirilmeli ve tehlikenin boyutu net olarka anlaşılmalı.
bulunulan noktada liseci zihniyet ayak oyunlarına devam etsin. bu böyle sürüp gidecek zaten, bitirilemez mevcut şartlarda, ama önlemi alınabilir. ve burada bir önemli nokta daha var ki, bu da ben dahil bir çok insanın galatasaray lisesi'ne karşı sert bir tavır içine girmiş olması. tarihimizde böylesine önemli bir yer teşkil eden galatasaray lisesi'ni insanların gözünde bu konuma getirenler utanmalı. bu dilekler tabii ki boş, kimsenin utanacağı yok. fakat, adnan polat'a ve devrimin neferlerine bütün galatasaraylıların güvenmesi gerekiyor şu kritik eşikte. galatasaray ancak, bu devrim başarıya ulaşırsa milyonların galatasaray'ı olur, taraftarıyla ve tüm türkiye'yle bütünleşir ve avrupa'da geçici olarak bıraktığı yerine bu sefer daha sağlam oturur. bu yolda adnan polat ve ekibi elbette ki hatalar yapacak, belki çok kızacağız, delireceğiz. ama şunu bileceğiz ki bu yol doğru bir yol. iç ve dış düşmanlar psikopatlığın ve aymazlığın sınırlarını ne kadar zorlasalar da tıkayamayacaklar bu yolu.
(bkz: galatasaray türkiye'dir) ve hep öyle kalacaktır.