Latif Erdoğan cemaatten ilk ayrıldığında bugün o'na sarılanlar onu kötülüyor ve hain diyorlardı şimdi iş zora girince o'na sarıdılar.
Türkiye'de bir kesim yıllardır bu adamın ne olduğunu anlatırken dinsiz imansız hain ilan edildi. Darbeci ilan edildik dizinin birinde buna ABD'de oturma izni sağlayan CİA Türkiye eski şefi'nin ismine benzer bir isim geçince hocaya operasyon yapılıyor diye ağlaştılar Pensilvanya'yı uğrak yeri yaptılar. Bugün o'nun kapısına gidip burada mevzi almak isteyenler şimdi hakaret ediyor. Sorum şudur bunları bugün yapmadı yıllardır bir kesim ısrarla bunları söyledi, yurt dışında çıkan kitaplarında Kelime-i Tevhid'in yarısını kullanmadı, RTE BOP eşbaşkanı olarak her türlü desteği verdi sonra ne oldu? Bugün devlet kimin kavgası var lakin kavgayı yapanlar acemi.
Benim güldüğüm bugün İktidar yalakası medyanın Doğu Perinçek ve Aydınlık'la aynı doğrultuda saldırmaları.
Ve Metehan Elif Çakır ablana sor Kabataş yalanına nasıl ortak oldu? Rapor'da baldırında morluk var denilen kadının kollarındaki morlukları nasıl gördü?
Vay be!
Kabataş olayı yalanmış!
Aslında hiç öyle bir şey yaşanmamış!
Genç bir anne tüm Türkiye'yi kandırmış!
Derdi neymiş ki acaba?
Şöhret mi?
Olamaz.
Zira kendisiyle röportaj yapanların dışında kimse ne yüzünü gördü, ne sesini duydu.
Dahası sokağa çıkıp sorsanız adını bilen dahi çıkmaz.
Falanca belediye başkanının gelini.
Hepsi bu kadar.
Peki genç bir anne niçin böylesi bir "yalan" uydursun ki?
Aklından zoru mu var?
Hadi diyelim ki var!
O halde vücudundaki darp izlerine ne diyeceğiz?
Diyorlar ki, "kırık yok, çıkık yok".
Ne var?
Birkaç basit morluk!
Yetmiyor mu?
Kesmiyor!
Deniyor ki; görüntüler ortada, 'saldırı var ' diyenler buna ne diyecek?
Kimsenin bir şey demesine gerek yok.
Görüntüleri servis edenler ve yayımlayanlar üzerine yazdıkları metinde "saldırı yok, hiçbir şey yok" dediler zaten.
Oysa görüntüler, saldırı anına ait değil!
Neyse!
AK Partili bir belediye başkanının gelini olması, başında örtü bulunması ve dindar kimliği zaten onun "yalan" söylediğinin kabulü için yeter de artar bile.
Gelelim cemaat medyasının "başörtülü bu kadını" niçin linç etmeye kalktığına?
Paralel yapının bu görüntüleri niçin servis ettiğine?
"Gezici" medyayla saf tutup niçin linç faaliyetine ortak olduğuna.
Öyle ya cemaat burada genç anneyi linç etmek yerine "psikolojik, sosyolojik" değerlendirmeler yapabilirdi.
Muhabir gönderip, bizzat annenin kendisine sordurtabilirdi.
Saldırı anına ilişkin görüntülerin peşine düşebilirdi.
Pozisyonunu dindarların yara almaması üzerine şekillendirebilirdi.
Ama tam tersini yaptı.
Peki niye?
Cevap çok açık.
Gündem değiştirmek.
Kabataş olayı Kanal D ekranlarında yayımlanmadan bir dakika önce Türkiye ne konuşuyordu?
Şefkat Tepe dizisindeki rezaleti.
Yani; Hazreti Peygamber'in bir kamyonete bindirilmesini.
"Ruh çağırır" gibi çağrılmasını.
Cemaat içinden bile "yok artık" sesleri yükselmeye başlamıştı.
Ancak ve ancak Kabataş meselesi gibi bir meseleyle gündem değiştirilebilirdi.
Onlar da öyle yaptı.
Cemaat mağdur bir anneyi, bir kez daha mağdur etti.
Yakında çok utanacaklar!
Sokağa çıkamayacak hale gelecekler!
Hem vallahi, hem billahi!
“ÇOK GÜZEL ŞEYLER OLACAK” MEĞER KABATAŞ’MIŞ!
Hepimiz 17 Aralık darbesini konuşuyorduk.
Tek gündemimiz buydu.
Paraleller, ananaslar, tespihler, Hazreti Peygamber’in tweet talimatları, kamyona bindirilmesi…
Bunlarla yatıp bunlarla kalkıyorduk.
Sonra bir anda gündem değişti.
Daha doğrusu değiştirildi.
Mahdumlar, ayakkabı kutuları, para sayma makineleri, kasalar unutuldu, aylar öncesine geri dönüldü.
O malum olay; yani Kabataş üzerinden.
Manşetler, bültenler, tweetler hepsi değişti.
Çok tuhaftır, paralellerden biri Kabataş görüntüleri yayımlanıncaya kadar günlerce “çok güzel şeyler olacak!” diye tutturmuştu.
Anlaşılıyor ki “çok güzel şey” buymuş!
Bunu kastediyormuş.
Hazırlıklar günler öncesinden yapılmış.
Bu arkadaş da olacak çok güzel şeylerden haberdarmış.
Neyse.
Kanal D, “o çok güzel şeyin” görüntülerini yayımladı.
Sonra da, “bak işte görüntüler, hiçbir şey yok” dedi.
CEMAAT MEDYASI UTANMADAN, SIKILMADAN DAHASI ALLAH’TAN KORKMADAN
Cemaat medyası boş durur mu?
Onlar da koro halinde saldırıya geçti.
“Evet yok, işte görüntüler, yalan söylüyorsunuz” dedi.
Demeye de devam ediyor.
Utanmadan, sıkılmadan dahası Allah’tan korkmadan.
BU GÖRÜNTÜLERİ SERVİS EDENLER ONLAR
Peki ne idüğü belirsiz bu görüntüleri kim servis etti?
Ben söyleyeyim; çocukları gecenin bir yarısı kaldırıp Erdoğan’a beddua ettiren kimse, bu görüntüleri servis edenler de onlar.
Açık ve net.
17 Aralık’tan istedikleri neticeyi alamayınca, geriye gidip eldeki “malzemelere” sığındılar.
Sonra da bu malzeme üzerinden yardırıyorlar.
GERÇEK GÖRÜNTÜLERİ ORTAYA ÇIKINCA NE YAPACAKLAR
Peki o iğrenç saldırının gerçek görüntüleri ortaya çıktığında ne yapacaklar?
Sokağa nasıl çıkacaklar?
İnsanların yüzüne nasıl bakacaklar?
“Nasıl yani, o iğrenç saldırının gerçek görüntüleri var mı?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
Evet var!
Tabi var!
HEM DE ŞÜPHEYE YER BIRAKMAYACAK BİÇİMDE VAR
Hem de şüpheye mahal bırakmayacak şekilde.
“O halde niye yayımlanmıyor” diyeceksiniz?
Zaten asıl mesele de bu.
DERTLERİ GÖRÜNTÜLERİN YAYINLANMASINI SAĞLAMAK
“Yalan!” diyorlar, günlerdir gündemde tutuyorlar; çünkü gerçek görüntülerin yayımlanmasını istiyorlar.
İnfial oluşturup sokakları yangın yerine çevirmek istiyorlar.
Zira o görüntüler tahammül edilebilir gibi değil.
Peki ne zaman yayımlanacak?
Ne zaman, nasıl yayımlanır bilmiyorum?
Ama bildiğim bir şey var ki; o da çok yakında birilerinin sokağa çıkacak yüzünün kalmayacak olması.
Rezil rüsva olacaklar!
Turgay Güler'in şu 2 yazısını okur musunuz ağabey?
Kabataş olayları yalan değil gerçek.
Bunu ileriki tarihlerde göreceğiz...