Röportaj | CENK AKYOL
Cenk Akyol?un Yolu?
Voleybolcu ailenin basketbolcu tek çocuğu. Önce ismini öğrendik, sonra yüzünü gördük. Türkiye?de NBA kapısını çalan 6 isimden biri. ?Oraya gitmek de oynamak da benim elimde? diyor. Cenk Akyol, sekiz yaşından beri yolunu kendi çiziyor?
(Röportaj: Tarık ÜNLÜTÜRK | Galatasaray Dergisi, Nisan 2008, Sayı: 66)
Sporcu bir aileden geliyorsun. Basketbolcu olman biraz kaçınılmazdı galiba?
Evet, sporcu bir aileden geliyorum. Annem ve babam milli sporculardı. Salonlarda büyüdüm diyebilirim. Annem Galatasaray, babam Fenerbahçe?de voleybol oynadı. İkisi de Altınyurt altyapısında oynarken tanışmışlar. Sonra yolları sporda ayrılsa da, hayatları beraber devam etmiş. Evlilikleri sırasında ikisi de Altınyurt?ta oynuyormuş. Ben Galatasaray-Fenerbahçe rekabetinde dünyaya gelmişim
Şunu da belirmeliyim; ikisi de takım taraftarlığı ile ilgilenmiyor.
Voleybolcu ailenin çocuğu basketbola nasıl başladı?
Ben spora da voleybolla başladım. Ama sıkıldım. Çok keyfi vermedi bana. Metin Arbaşoğlu vardı. Efes Pilsen?in eski antrenörlerinden. O dedi bana ?seni gel götürelim? diye. Aslında babam Fenerbahçe?de oynarken orada da idmana çıkmıştım. Sonra dediğim gibi, Metin Arbaşoğlu ile Merter?e gittik. Ardından da devamı geldi.
Basketbolda ilk yıllar nasıldı? Okulla beraber sürdürmek zor olmalı?
Başladığımda sekiz yaşındaydım. İkamet Kadıköy?deydi. Merter ? Kadıköy gidip geliyordum. Hafta içi okuldaydım. Bahçeşehir?de Selim Pers Koleji?nde okuyordum. O zaman Merter?e yakın olduğu için okul sonrası idman şeklinde devam ettim. Hafta sonları deniz otobüsleri ile gidip geliyordum. Bir yere kadar okulla basketbol gidiyor. Çünkü insan küçük yaşlarda öğrenir ve bu nedenle de adı üstünde öğrencidir. Belki 15 yaşından sonra bir yere ağırlık vermek gerekiyor. Okulda çok iyiyseniz okula, sporda çok iyiyseniz spora ağırlık verirsiniz. Ama ikisini de idare edeyim derseniz, arada kalma durumu doğuyor ki ileride ne olacağınız belli olmuyor. Sporcu olacağım demek de bir risk ayrıca. Allah korsun sakatlığı var. Her şey başınıza gelebilir. Okulu kenara bırakıp, bu yola girmek bir seçim ve bir risk. Ailemin sporcu olması büyük avantaj. Neyi, ne zaman, ne şekilde söyleyeceğim konusunda destek oldular her zaman.
Herkes Cenk Akyol?un önce ismini duydu. Ardından yüzünü gördü. Altyapıdan çıkarken senin için böyle bir beklenti oluştu?
Biraz öyle oldu. 14-16 yaş yıldızlar Avrupa Şampiyonası?nı oynadıktan sonra. Benimle beraber Ersan İlyasova, Semih Erden, Oğuz Savaş ve Hakan Demirel?in adı duyulmaya başladı. Bunlar geliyor dediler.
Ersan İlyasova ve senden beklentiler biraz daha fazlaydı. Katılır mısın?
Ersan?la birlikte biraz daha göze battık. Ama o jenerasyon gerçekten iyi bir takımdı ve Ersan?la benim dışımda çok oyuncu vardı. Hep gümüş madalya aldık. Dört sene üst üste final oynayıp kaybettik. Sonuncusunu İzmir?de Sırbistan?a kaybettik. Üç Sırbistan, bir de İspanya?ya karşı final maçı kaybettik. Beklenti vardı tabii ki? İnsanlar 18 sayı ortalama ile oynayan bir oyuncunun her zaman iyi oynamasını bekliyor. İşler göründüğü kadar kolay değil. Bazı şeyler, belki de bizim için biraz erken oldu. Ersan, Semih, Oğuz, Ömer, Hakan? Bu hepimiz için geçerli. 18 yaşında iyi bir başlangıç yapıp, bugüne kadar oynamış oyuncu yoktu. Ama biz hepimiz Eurolig seviyesinde çok iyi maçlar oynadık. Hepimize de süre verildi. Ama bu yaştaki oyuncuların mutlak inişleri, çıkışları olacaktır. Benim de oldu geçen sene. Ben geçen sene çok iyi günler geçirmedim, bu inişlerden birini yaşadım.
2004-2005 sezonunda Eurolig?de Armani?ye karşı oynadığın bir maçı hatırlıyorum, belki de çıkış maçındı?
Armani karşılaşması benim için iyi bir maçtı. O sene onun gibi iyi maçlar oynadım. İkinci senemdi A takımdaki ama ilk senem gibiydi. Süre alabildiğim ilk seneydi. Mutlaka hatalar yaptım ama başkalarının da hataları oldu.
Genç takımlar seviyesinde yakalanan başarılar, A Takım seviyesinde gelmiyor. Örneğin Yugoslavya ekolünün olduğu ülkelerde genç takımlarda karşılaştığınız oyuncular, A takımlarda oynamaya devam ederken, siz bir ya da iki seneyi kenarda geçiriyorsunuz?
Yugoslavya?da yabancı oyuncu tercihi daha az. Mesela Partizan?ın sadece bir Amerikalısı var. Ve Top 8?e kaldılar. Baktığınız zaman bütün oyuncular, 86-87 jenerasyonunun oyuncuları. Biz onlarla milli takımlar seviyesinde defalarca karşılaştık. Ama onlar belli bir yaştan sonra A takımlarda ilk beş oyuncusu oluyorlar. Biz ise daha az süreler alıyoruz. Bizim ligde üst sıralara oynayan takımlarda en az beş yabancı var. Bu beş yabancının arasından kesik kesik dakikalar almakla sürekli sahada kalıp daha uzun süreler almak arasında fark var. Hem basketbol olarak, hem de özgüven açısından bizim karşımıza A takımlar seviyesinde avantajlı çıkıyorlar.
Genç takımda skorer oynayan bir oyuncu, A takıma çıktında bu kimliğinden uzaklaşıyor. Sen böyle bir şey yaşadın mı?
Var olmak için savunma yapan oyuncu konumuna düşüyoruz. Ben kendimden örnek vereyim. Ben skorer oyuncuyum. Sayı atma yeteneğimle buraya geldiğimi düşünüyorum. Efes Pilsen ile A takıma çıktığımda sahada kalmam için tamamen farklı şeyler yapmam gerekiyordu. Ribaunt almak, top çalmak gibi istatistiklere imza atmam gerekiyordu. Bu şekilde sahada kalabileceğinizin farkına varınca oraya yöneliyorsunuz doğal olarak. A takıma çıktığımız ilk yıllarda skorer Amerikalılar'ın yanında sorumluluk almak da zorlaşıyor. Olaylar çoğunlukla bu şekilde gelişiyor. Bazen sahada sadece beş dakika kalıyoruz. Bu beş dakika içinde ne yapmamız bekleniyor bizden, gerçekten çok zor. Her oyuncunun egosu var. Egosu yüksek olmayan iyi basketbolcu azdır. Benim de egolarım yüksek. Ben sahada rakibin en skorer oyuncusunu tutacağım diye çıkmıyorum. Çünkü ben neler yapabileceğimin farkındayım. Ben hücum yeteneğimle ön plana çıktım. Takıma tabii ki bu yönümle daha çok katkı sağlamak istiyorum. Benim yapabileceğim, bundan sonra daha çok çalışmak.
Ersan İlyasova ile aynı jenerasyonun oyuncususunuz. Fakat ikiniz de tercihlerinizi farklı şekilde yaptınız. Sence hanginizin yaptığı doğruydu?
2005 yılı NBA draftından sonra İstanbul'a döndüm. Burada kalınca işlerin daha iyi olacağını düşünmüştüm. Daha fazla süre ve sorumluluk alabileceğimi düşünmüştüm. Ersan ise gitti ve orada kaldı, sonra Avrupa'ya döndü. Keşke Amerika?da kalsaydı, çok iyi bir oyuncu kendisi. Ama kendisi daha doğrusunu biliyordur. Bugüne kadar hep beraber oynadığımız için ve en azından bir şeyler yapabildiğimizi bildiğim için bunları söylüyorum. Japonya?da oynadığımız Dünya Şampiyonası?nda Hakan, Ben, Semih, Ersan aynı anda sahadaydık. Bu küçümsenecek bir şey değil. Bunlar işlerin iyi gittiği günler... Ama sonra Türkiye Ligi'ne gelip uzun süre kenarda oturmaya anlam veremiyorsunuz. Hepimizde mi hata var!
Peki sen hala kendini genç oyuncu olarak görüyor musun?
Yugoslavya?da 21 yaş basketbol için genç bir yaş değil. Ama burada hala genç oyuncu gözü ile bakılıyor. Bana hala genç oyuncu diyorlar. Türkiye'de 24-25 yaşındaki oyuncular için de genç oyuncu deniliyor. Ben daha 21 yaşındayım. Yugoslavya?da takımlar bir yabancı 11 Sırp ile oynuyor. Ve herkes o 11 oyuncuya inanıyor. Belki de taraftarın da ilgisi bu yüzden fazla oluyor.
Efes Pilsen?in çok şey beklediği bir oyuncuydun, fakat şu anda orada değilsin. Sence olaylar neden bu şekilde gelişti?
Ben sahada kaldığım süre içerisinde kötü oynadığımı düşünmüyorum. Efes Pilsen?de 30 dakika sahada kalıp kötü maç çıkardığımı hatırlamıyorum. Dinamo Moskova maçıydı; Rusya?da oynadık. Maçı kaybettik. Ben sahada 30 dakika kaldım. Sayı atmadım ama 10 ribaunt almıştım. İnsanlar hemen skora bakıyor. Cenk sayı atmamış, kötü oynadı diyorlar. Türkiye'de basketbola bu şekilde bakılıyor. Sonuçta gazeteler oyuncunun ismini yazdıktan sonra karşısına kaç sayı attığını yazıyor. Neden orada olmadığıma gelince ben sezon başında David Blatt?la konuştum. Oynamayacaksam gitmek istiyorum dedim. Çünkü geçen sezonun sonu benim için çok kötü geçti. Ben sadece basketbol oynayıp, başka bir şey yapmak istemiyordum. Coach, çalışırsam oynayabileceğimi söyledi. Ben sezon başında Efes Pilsen?de çalıştığım gibi geçtiğimiz sezon çalışsaydım her yerde oynardım. Bu üç aydaki çalışmamı hiçbir zaman yapmadım. Ama olmadı. Yönetimle konuştuk ayrılmam yönünde bir karar verdik.
Galatasaray Cafe Crown?a transferin nasıl gerçekleşti?
Murat (Özyer) Abi aradı. Takımda görmek istediğini söyledi. Ben yurt dışına gitmek istediğimi söyledim kendisine. Yunanistan?dan PAOK?la anlaşmıştım. Ama onların antrenörü istifa edince, kulüpte bir karışıklık oldu. Ardından Yunanistan'da başka bir takımdan teklif geldi. Orasıyla tam anlaşıyorduk, Efes Pilsen'den sorun çıktı. En sonunda da Efes Pilsen'le Galatasaray anlaşınca ben de Galatasaray'a imza attım. Ben istemesem tabii ki burada olmazdım. Bunu da ayrıca belirtmeliyim.
Şampiyonluğa oynayan çok sayıda takım var. Ligi nasıl değerlendiriyorsun?
Lig çok kaliteli. Yabancı sayısı fazla diyoruz bir yandan ama gelenler de çok kaliteli. Bu gerçeği de kabul etmeliyiz. Ve bu iyi bir lig olmasını sağlıyor. Ülkeye gelen yabancı kalitesi mutlaka lige sınıf atlatıyor.
Buradaki günlerin için neler söylersin?
Ben buraya geldikten sonra iyi bir başlangıç yaptığımı düşünüyorum. Ama geniş bir kadro var burada. Aldığım süreler maç maç değişebiliyor. Oradaki Asvel maçınca 35 dakika sahada kaldım, döndüğümüz ilk lig maçında ilk beş başladım fakat sadece üç dakika sahada kaldım. Ben Galatasaray'a geldiğim günden sonra oynadığım süre içinde kötü oynadığımı düşünmüyorum. Ne zaman 20 dakika ya da üzerinde süre aldım, mutlaka iyi oynadım. Ama şunu da belirtmeliyim, burada olduğum için mutluyum.
Galatasaray Cafe Crown olarak ligde ve Avrupa?daki hedeflere ulaşabilecek miyiz?
İlk yarı çok iyiydik. Ama ikinci yarı istediğimiz oyunu oynayamıyoruz. Asvel serisini iyi oynadık. Ardından Beşiktaş?a kaybettik. Daha sonra İstanbul?da Canaria?ya 25 sayı fark attık. Oradan gelip lig sonuncusu Darüşşafaka'ya yenildik. İstikrarı yakalayamadık yani. Takımda benden başka 11 tane daha oyuncu var. Murat Abi?nin de işi çok zor. Ayrıca bizim pozisyonumuzda biraz daha fazla yığılma var. Sonuçta herkes oynamak istiyor. Herkesi mutlu etmek de zor.
Galatasaray Cafe Crown?da kiralıksın. Basketbolda geleceğini nasıl planlıyorsun?
Haklarım hala Atlanta Hawks?da. Keşke daha fazla süre alsam. Dışarıdan bakınca artık benden beklentiler çok yüksek. O yüzden benim NBA?e gitmem için daha çok sayı atan oyuncu olmam lazım. Herkes benden 20 sayı atmamı istiyor. Ama aldığım sürelerdeki istikrarsızlıklar oyunumuza da yansıyor. İnsanlar şunu diyebilir. Cenk ne yaptı ki oraya (NBA) gidip oynasın? Ama ben inanıyorum. Gidip oynayabilirim. Ben zamana bıraktım açıkçası. Ama şunu da biliyorum, ipler benim elimde. Oraya gidecek de, oynayacak da olan da benim. Kısa vadede ise burada kiralığım. Ne olacak, ne bitecek bilmiyorum. Benim Efes Pilsen ile bir senelik daha sözleşme var. Galatasaray beni takımda görmek istiyorsa oturulur konuşulur.
Herkesin beklediği bir maç var. Torino?daki Beşiktaş Cola Turka maçı?
Torino?daki maç çok farklı. Ne Akatlar?daki, ne de Ayhan Şahenk?teki maça benzeyecek. Türk basketbolu için çok güzel bir durum. Ama bir o kadar da şanssızlık. İki takım için de çok zor olacak. Umarım tur atlayan biz oluruz.
Efes Pilsen?de taraftar desteğini fazla yaşayamıyordun, fakat burada ciddi bir taraftar desteği var. Taraftar oyuncunun saha içindeki performansını etkiliyor mu?
Efes Pilsen farklı bir kulüp. Ciddi ve değişik bir organizasyon. Orada tribünlerde kaç kişinin olduğu önemli değil. Çıkıp oynuyorsunuz. Efes Pilsen ligde boş tribünlere oynar. Ligde bazen boş tribünlere oynanan maçta ayakkabının gıcırtısı bile insanı rahatsız edebiliyor. Ben Galatasaray Cafe Crown?a transfer olduktan sonra Ali Sami Yen?deki Fenerbahçe maçına gittim. Stada girmeden, herkes bana çok güzel ilgi gösterdi. Kimse bana, burada ne işin var demedi. Bu güzel bir şey. Onlar maçlarımıza geldi mi, bir başka oynuyoruz.. Ben taraftar varken, daha iyi oynuyorum. Ben üçlük atınca adam arkamda bağırıyor. Bu bir motivasyon. Ben de daha iyisini yapmak istiyorum. İnsan sakatken bile taraftarı görünce oynamak istiyor.
Bir günün nasıl geçer. Dışarıda rahat dolaşabiliyor musun?
Beykoz?da oturuyorum. Günler idmanla geçiyor. Hakikaten başka bir şeye vakit bulamıyorum. Vakit olunca kız arkadaşımla yemeğe ya da sinemaya gideriz. Dışarıdaki ilgi beni rahatsız etmez. Hoşuma gider.
Futbolla aran nasıl, hangi takımı tutarsın?
Bugüne kadar futbol maçına gitmezdim. Televizyonda görünce değiştirirdim. Dediğim gibi, Fenerbahçe ile oynanan kupa maçını tribünden takip ettim. Bağırdım bol bol? Çok güzel bir maçtı. Tabii ki Galatasaraylı'yım. Annemden aldım Galatasaraylılığımı.
KOBE+4
Cenk Akyol?un hobilerinden başta geleni Playstation. Eller Playstation?a gidince yönettiği takım da Barcelona oluyor. Cenk, seçici olmadığını özellikle vurguluyor. ?Ne bulursa yiyen, ne bulursa dinleyen ya da izleyen biriyim? cümlesi her şeyi özetliyor zaten. Ama Efes Pilsen?den takım arkadaşı Alper Yılmaz?ın eşi Nilüfer Yılmaz?ın bezelyesinin ayrı bir yeri var Cenk?te. NBA?den bir Dream Team yapmasını istedik; Cenk Akyol?un cevabı ise kısa ve net oldu: ?Kafamda bir ?Dream Team? yok. Kobe?yi koyarım yanına da dört adam koyarım?.